26 Mart tarihinde OKYANUS ÖTESİNDEN GELEN KÖTÜ SİNYALLER başlıklı yazımda işaret ettiğim tehlikeler, maalesef milletimizin geleceği ve devletin bekasını ilgilendirecek boyutlara ulaşmış bulunuyor.
Artık herkesin adını ezberlediği amerikalı savcının Reza ZARRAP isimli muteber vatandaşımızla işbirliği anlaşması yapmış olduğu, 4 Nisan tarihli kefalet duruşmasından vazgeçildiği resmen duyuruldu.
Aynı şekilde 17 Nisan'da açıklanacak BM Raporunda yer alması için Rusya'nın da, Türkiye'nin IŞID'e sağladığı silahlara dair belgeleri sunduğu açıklandı. Tarihlerin üst üste geldiğini hatırlatmama gerek yoktur herhalde ?
Önce ki yazımızda belirtmiş olduğumuz üzere; uluslararası bir madrabazın ABD'nde tutuklanmış olmasının bizi ilgilendiren tarafı şudur: kim tarafından kaydedildiği tam olarak bilmediğimiz "dijital kayıtların" tamamının eksiksiz bir şekilde ABD ve Alman savcılarının elinde bulunması ve bu kayıtlar üzerinden Türk Devletine dayatılmak istenen ahlaksız tekliflerin kabul edilmesi tehlikesidir.
Rıza Sarraf denilen ve kimin adamı olduğu belli olmayan "bezirganın", daha Türkiye'den ayrılmadan "korunma ve dokunulmazlık" karşılığı FBI ajanları ile anlaşarak ABD'ye gitmiş olması ve artık ABD savcılarıyla anlaşmış olması ile bugün ABD Başkanı Obama'nın; " yarım bıraktığınız demokratikleşme sürecini tamamlamanız gerekiyor" yönündeki fetvasını birlikte değerlendirdiğimizde; satır aralarından okunan mesaj bellidir:"
"Kuzey Irak ve Suriye'dekine paralel bir şekilde, Doğu ve Güneydoğu'da kürt özerkliğine yol açacak çözüm süreci, bizim için demokratik adımları ifade etmektedir. Sizler bu adımları atmak yerine, Türk devletin gücü ve güvenlik kuvvetlerinizle PKK'yı imha etmeye yöneldiniz. Bizim için yarım bıraktığınız demokratikleşme süreci bizim için çözüm projesidir.Unutmayınız ki, operasyonlarda kullandığınız silahlar NATO envanterinde kayıtlı silahlardır. Cenevre mekanizmalarının harekete geçiririz, IŞID'e silah sağladığınızı da unutmadık" yönünde verilen mesajlar, ABD savcılarının açtığı dava dosyaları vasıtasıyla verilmektedir.
ABD yönetimi; kahraman asker ve polislerimizin mukaddes kanlarıyla gösterilen Türk Devletin gücü karşısında, hain ve bölücü terör örgütünün 3 yıllık hazırlığına rağmen, vatan topraklarından çakıl taşı bile koparılamayacağını, bu ülkede bir iç savaş çıkarılamayacağını görmüş olduğundan, dikkatli bir şekilde önceden hazırlığını yaptıkları şaibeli dosyalar ve faili olan politikacılar üzerinden Türkiye'ye dayatmalarda bulunmaya çalışmaktadır.
İktidarı temsil eden siyasi kadroların çözüm süreci ve yolsuzluklar konusundaki zaaf ve günahlarını unutmadan, bu konularda hesap sorma hakkını "saklı tutarak" ve bunu zamanı geldiğinde unutmadan ve kendi iç işimiz sayarak hallederiz.
İlk yazımda karşılaşmamız muhtemel tehlikelere işaret etmek sebebiyle, bu durumdan menmun olduğumuz yönünde sonuca ulaşanlara ifade etmek isterim ki; Türk Milliyetçisi bizler için Türk Milleti ve Devletinin menfaati söz konusu ise, her türlü siyasi ihtilafı unuturuz, erteleriz ve sadece milletin, devletin geleceğini önceleriz. Daha önce de ifade ettiğimiz üzere, ABD dahil hiç bir dış gücün ülkemizdeki siyasi süreçlere müdahalede bulunmasını, geleceğimizi dizayn etmesini kabul edemeyiz.
ABD yönetimin bu tür proje ve dayatmalarına karşı itirazlarımızla birlikte, kendi politikacılarımızı da; tarih ve devlet şuurunun, bir kaç hamasi şiir okumak ve belediye yönetmekle elde edilemeyeceğini, hırslarımızın ve zaaflarımızın yönetmekte olduğumuz devlet aleyhine karşı nasıl kullanılacağını da bu vesileyle öğrenmiş olduklarını temenni ediyoruz..
Gelişmelere baktığımızda bu temennilerimizin, İKTİDAR nezdinde yetersiz kaldığını görüyoruz maalesef. Silahlı kuvvetlerimizin teröre karşı kahramanca mücadelesine rağmen, operasyonların hukuki alt yapısına dair talep ettikleri kanun hala meclise bile sevk edilmedi.
Bizim sade bir vatandaş olarak 19 Mart tarihinde "MİLLİ VAZİFEYE DAVET" başlığı altında; " ey milletim, patlatılan bombalardan korkmayın, çarşıyı, pazarı terketmeyin. Yılgınlığa düşmeyin, hayatı devam ettirin, terör örgütünün oyununu bozun" yönündeki çağrımız, Başbakanın aklına 10 gün sonra geliyor. Cumhurbaşkanımız şantaj malzemesi haline gelmiş bulunan REZA'ya, halen saygın bir zat gibi; RIZA BEY diye hitap etmeye devam ediyor.
Son söz; ülkemde olup bitenlerin hesabını millet olarak zamanı gelince biz sorarız..EY AMERİKA; soysuzlar üzerinden, bizim hükümet mensuplarına ayar vermeye, taviz koparmaya, vatanım üzerinde ameliyat yapmaya kalkışma...
ALLAH TÜRK MİLLETİNİ KORUSUN VE KOLLASIN..