Prof. Dr. Orhan Türkdoğan, Türkiye’nin yetiştirdiği çok değerli bir sosyologdu. Neredeyse Cumhuriyetle yaşıttı, 96 yaşındaydı. Bir defasında Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı kurucusu Prof. Dr. Turan Yazgan ve Aydınlar Ocağı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Erkal ile birlikte o zamanki gazetemiz Kurultay’ı ziyaret etmiş ve Türkiye’ye yönelik sosyolojik ve siyasi tehditlere birlikte işaret etmişlerdi.
İzmit’te 2005 yılında yapılan Birinci Türk Dünyası Sosyologlar Kurultayı'nda bir oturumu yöneten, Türkdoğan Hoca, “Bugün Batı kültürü baskın kültürdür, onlar verici, biz kabul edici durumdayız. İki kültür karşılaştığında baskın kültür, alt kültürü etkiliyorsa orada kimlik kaybı olur. Bu sebeple, Doğu'nun kendini yeniden tanımlaması gerekir, aksi halde bütün Asya milletleri büyük darbe alır. Asya toplumlarının birleşmesi önemlidir. Asya'ya dayalı bir kutup gelişiyor, buna destek vermekte yarar vardır" demişti.
Türkdoğan Hoca, masa başı sosyoloğu değildi. Ömrü halk içinde araştırmalarla geçti. Eserleri bilimsel araştırma ürünü olduğu için devlet veya halk nezdinde fazla itibar görmedi! Bu da Türkiye’nin neden uzun süredir ekonomik, sosyal ve siyasi kriz içinde olduğunu yeterince açıklamaktadır!
***
Türkdoğan Hoca’yı yine çok değerli bir sosyolog olan Prof. Dr. Mustafa Erkal anlatıyor:
“Bir ilim adamı nasıl olmalı diye sorulsa, bunun cevabı Hocamız ve benzerleridir. Prof. Dr. Orhan Türkdoğan geride birçok kitap, makale ve araştırma bıraktı. Türkiye’yi karış karış dolaştı. Halkla bire bir görüştü; bundan büyük zevk aldı. Çünkü kendisi de halktan biriydi. Türkdoğan Hoca bir inmeyen bayrak gibi idi.
Ziya Gökalp sonrası Türkiye’de bir Türk sosyolog bulamama ayıbı içinde olanların yabancılardan medet ummaları çok çirkindir. Mevcut sosyologlarımızı inkâr kuyruklu bir yalandır. Bazılarının anlaşılmaz bir şekilde yerli ve millî sosyologlarımızı dışlamaları aslında kendi kendilerini dışlamadır. Bu yanlış yolda gidenler değerli ilim adamı Orhan Türkdoğan’ın eserlerini ne ölçüde karıştırmışlardır? Kaldı ki, ülkelerin toprak bütünlüklerine, sosyal yapılarına yapılan saldırılar, ülke sınırlarının değiştirilmeye çalışıldığı ve etnik tuzakların döşendiği bir dönemde, küreselleştirilmeye karşı millî devlet, üniter yapı ve milliyetçiliğin önem kazandığı, bu sebeple sosyolojik araştırmalara başvurulması gereken bir dönemden geçiyoruz.”
***
Orhan Türkdoğan, Eyüpsultan camisinde kılınan namazdan sonra aile kabristanında toprağa verildi... Cenaze namazına katılanlar, Hoca’nın kitaplarını okuyan aydınlardı...
Birinci Türk Dünyası Sosyologlar Kurultayı'nda Azerbaycan'dan Prof. Dr. Selahattin Halilov, Türkdoğan’ın yönettiği oturumda şöyle demişti:
"Her şeyden önce Türk Dünyası için umumi bir ideal, yön ve istikamet göstermeliyiz. Ayrıca felsefi araştırmalar da gerekir ki, sosyolojik araştırmalar bir anlam taşısın. Vahit bir idea oluşturmak gerekir. Öncül olan Türk kimliğidir. Ancak bu coğrafyadaki insanların ekonomik, sosyal durumlarını göz önüne almayan hiçbir çaba başarılı olamaz.
Ayrıca tüm yerküre için bir sosyolojik analiz gerekir. Neyin sayesinde Garp dünyası önde gidiyor?
Amerikalılar, Avrupalılar, Türk Cumhuriyetlerinde araştırmalar yapıyor; 'Nice olur ki sizde aile bağları kuvvetlidir, nice olur ki sizde cemiyet hayatı kuvvetlidir?' diye... Sonra da bunları dağıtmak istikametinde işler görürler. Köroğlu destanında, 'Tüfek icad oldu mertlik bozuldu' denilir. Şimdi Türk Milleti neden mutileşti? Çünkü silahı yere koydu! Tabii fikir vuruşunda da öncül olmak gerekir. Büyük işler yapmak için muhit de lazımdır.
Millî devletin fonksiyonu, halkın entelektüel potansiyelini yükseltmektir.
Biz ferdi yarışmalarda öne çıkıyoruz ama takım oyunlarında genellikle başarısız oluyoruz.
Millî devletten vahit ideaya geçişi, takım oyunu ile organizasyon ile başarabiliriz. Vahit ideanın bütün beşeriyet tarafından kabulü; küreselleşmedir, biz de bunu yapabiliriz."
Orhan Türkdoğan Hoca, Türk Dünyası için umumi bir ideal, yön ve istikamet göstermek isteyenler için bilimsel veri tabanı hazırlayan bir öncüydü. Ruhu şad olsun.