Türk'ün Türk'ten Başka Dostu Yoktur!..

Aslında iş orada kalmamalıydı. Erdoğan, Merkel'i Sultanahmet'e götürüp, oradaki Alman çeşmesinden kendi elleriyle su içirmeli, sonra da Hereke'dekiKayzer Wilhelm köşkünde başbaşa bir akşam yemeği yemeliydi.
Altın varaklı koltuklarda yapılan bu görüşmeden bir kitap dolusu yorum çıkabilir; ancak biz maziye doğru kısa bir yolculuk yapmakla yetineceğiz.
1880'de Kayzer'in tekneyle yaptığı Kudüs ziyaretinin bir benzerini bugün tekrarlamak mümkün değil; ancak insan böyle Osmanlıcılık oynamak isterse elinde olanla da yetinebilir…
İki taht, birer cumhuriyet bayrağı, bir fiskos sehpası ve bol miktarda sahte tebessüm…
İki gün önce Diyarbakır-Suruç-Ankara bombalarından hareketle Alman ajanlarının Güneydoğu'daki faaliyetlerini manşetine taşıyan yandaş medya, bu sefer de Erdoğan'ın Yıldız Sarayında "oturduğu yerden" Rusya'ya verdiği "altın varaklı" mesajı konuşuyor!
Oturakla, altın varakla verilen mesajlar bir işe yarasaydı koskoca imparatorluk çökmezdi.
Almanya'nın Doğu Avrupa'da, Ortadoğu'da ve İç Asya'da, derin bir "global aktör" siyaseti izlemeye çalıştığı herkesin bildiği bir gerçek… Ancak Almanya'nın geçmişteki"DrangNachOsten" (Doğu'ya Yürüyüş)mazisi ve üstüne bindirdiği NAZİ sicilinden dolayı bu politikayı ABD ve Rusya kadar açıktan yürütememesi, bir "Alman ajanları" efsanesini de ortaya çıkarıyor.
"Pan-Germanizm" ülküsüyle heyecanlanan Alman Milliyetçilerinin dünya hakimiyetinden önceki ikinci hedefi, 1878'den itibaren Türkiye'yi de içine alan "7-B" politikasıyla İngiliz sömürgelerine, Hindistan'a hakim olmaktı.
 Ne yazık ki 1838 Baltalimanı Ticaret Anlaşmasından bu yana Osmanlı Devleti de İngiltere'nin en azından nüfuz alanı olarak görülüyordu. Ayrıca Türkler yoğun olarak Rusların tehdidi altındaydı.
Alman "7-B"si, çeşitli başkent isimlerinin baş harflerinden oluşan ilginç bir jeo-stratejik şifreydi. (Berlin - Budapeşte - Bükreş - Boğaziçi (Bosfor) Bağdat - Basra - Bombay) Öyle ki "Belgrad ve Bulgaria"yı katarak bunu 9 B'ye kadar çıkarmanız mümkündü. Hikaye, aynen "Berlin Bağdat Demiryolu" gibi uzayıp gidiyor.
Almanya iki dünya savaşında da yenilmemiş olsa belki bu "B"ler bir işe yarayabilirdi. Ancak "7-B"den bugüne kalan, Yahudi katliamıyla dış politikası kısıtlanmış olan Almanya'nın sinsi vakıfları; gizli ajanları  ve ajanlarla donatılmış STK'larıdır. 
Burada hemen şunu söyleyelim cumhuriyetin başkenti dururken Almanya Şansölyesini "Bosfor"daki bir müttefik sarayında kabul etmek; milli bir marifet değil, Almanların "7-B"sini selamlamaktır.
Alman ittifakı her zaman tehlikeli bir kumardır. I. Dünya Savaşında Osmanlılar, II. Dünya Savaşında Rusya'nın esir milletleri ve Arap Milliyetçileri, daha yakın tarihte Afganistan, Irak ve Ukrayna Almanlarla kurdukları gizli ilişkilerden dolayı acı çekmiş toplumlardır.
Yani Almanların Sultanahmet'teki "7-B" çeşmesinden şerbet içerek ABD-Rusya eksenli soğuk savaşın Ortadoğu'daki izlerini silmek mümkün değildir.
11 Eylül saldırılarından birkaç ay önce Alman dışişleri bakanı, "Afganistan Almanya'ya ABD'den daha yakın" cümlesini sarf etmesinden birkaç ay sonra iki uçak Newyork'taki ikiz kulelere çarpmış ve Amerika elini kolunu sallayarak Afganistan'sa girmişti.
Eğer geçmişin tecrübelerinden dersler çıkararak Enver Paşa gibi bir yiğitlik gösterecek ve bu sefer bütün kartları doğru oynayacaksanız buna şapka çıkarır ve alkışlarız. Ancak Rusya'nın Suriye politikasına Alman başbakanını altın varaklı Abdülhamid koltuğuna oturtarak cevap vermeye kalktığınız zaman sadece kendinizi ve milleti aldatmış olursunuz.
Bu arada Almanların Bolşevik ihtilaliyle Ruslar savaştan çekildikten sonra Kafkaslarda Enver Paşa'nın Bakü yolu açılınca dostluğu bitirip; Bakü petrollerine el koymak için Hristiyan Gürcülerden milis oluşturarak bize karşı cephe açtıklarının da altını çizmek gerekiyor.
Almanya'nın dış politikası, NAZİ sicilinden dolayı Ruslar'dan ve Amerikalılardan daha sinsi ve derindir. Dolayısıyla dün Diyarbakır'daki, PKK'nın içindeki Alman ajanlarından bahseden Star, Akşam gibi yandaş gazetelerin bugün "Rusya'ya Mesaj" manşeti atmalarının hiçbir ehemmiyeti yoktur.
Almanya'yı, Türk- Alman ilişkilerini ve Yıldız Sarayı'nın tarihteki rolünü anlamak için önce iç politikanın küçük hesaplarından sıyrılmak ve Türk Milletinin ufkunu açmak gerekiyor.
Yakın tarih, "Türk'ün Türk'ten başka dostu olmadığı" gerçeğini ispat edennice kanlı örneklerle doludur.