Utanç verici dış politika!

Bölgedeki gelişmelere İran doğrudan müdahale etmiştir. Kendi bölgesel, ekonomik ve kültürel çıkarlarını korumaktadır. Hem Suriye ve Irak hem de Yemen’de askeriyle, silahıyla ve diplomasisiyle olayların içindedir. Olayların arkasından gitmiyor olaylara yön vermeye çalışıyor.
ABD ise bölgede Sünni İslam’ı Şii İslam’la çatıştırarak güçten düşürüyor. IŞİD’i hem İsrail hem de ABD çıkarları doğrultusunda ustaca kullanıyor. Barzani’nin bağımsızlığını, PKK/PYD’nin kantonlarının tahkim edilmesini sağlıyor. Enerji kaynaklarını ABD ihtiyaçlarına uygun biçimde yeniden planlıyor. Güvenlik kaygısı olmayan İsrail ile yaşayabilir Kürdistan’ı inşa etmek için uçaklarla PKK/YPG’nin önünü açıyor. Kimi zaman Erbil kimi zaman YPG güçlerinin önünü açıyor. Kimi zaman İran’la kimi zaman da Suriye’deki Esad rejimiyle işbirliği içinde hava harekâtları gerçekleştiriyor. Amerika’nın başını çektiği koalisyon açıkça IŞİD, PYD/YPG’yi bütünsel bir tehdit olarak Türkiye’ye karşı kullanıyor.
Bölgedeki PKK/YPG güçleri  “bilinçli ve kasıtlı”  göç dalgası yaratarak özellikle Türkmen ve Arapları topraklarından sürüyor. Böylece bölgenin demografisi değiştirilmeye çalışılıyor. Bu bağlamda çatışmalardan kaçarak Türkiye’ye sığınanlardan Kürtlerin geri dönüşüne PYD teşvik edip, izin verirken Türkmenlerin geri dönüşüne izin vermiyor. Çatışmalardan kaçarak Türkiye’ye sığınmış olan Türkmenler, “PYD gelince köyümüze dönelim, evimizde yaşayalım dedik. YPG izin vermedi”  diye yakınıyorlar.
Türkiye ise bölgeden yalnızca sorun ve bela ithal ediyor. Bölgeden Türkiye’ye birbiri peşi sıra Türkmen ve Arap göçmenler gelirken onların bıraktığı boşluğu Kürtler dolduruyor. Bütün bunlar olup biterken AKP iktidarı körlük, yetersizlik ve yeteneksizliğin dışında bir tavır gösteremiyor. AKP iktidarı sürekli olarak bölgeden taşıyamayacağı kadar göçmen ve çözülemeyecek kadar sorun ithal etmekle meşgul oluyor.
Türkiye’nin Irak ve Suriye sınırında, Güneydoğu’dan Akdeniz’e kadar PYD’nin ilan ettiği kantonları birleştirerek denize açılan bir Kürt koridoru inşa ediliyor. Kobani ve Suriye’nin doğusundaki Cezire Kantonları birleştirilerek petrolü Akdeniz’e ulaştıran kanal tamamlanıyor. AKP iktidarı büyük bir stratejik ihanet gerçekleştirerek bu gelişmelerden önce Süleyman Şah türbesini boşaltmış ve PYD’nin ilan ettiği kantonların birleşmesinin önündeki önemli bir engeli kaldırmıştı.
Türkiye’nin 911 kilometrelik Suriye sınırının an itibarıyla 400 kilometresi YPG tarafından kontrol edilir hale gelmiştir. PKK/PYD Suriye’deki hedeflerine ulaştıktan sonra hareketsiz bırakmak için Türkiye’ye yönelecektir.
Bunun emareleri nüksetmeye başlamıştır. Türkiye-Suriye sınırında güvenlik zafiyetleri had safhadadır. Tel Abyad’ın YPG’nin eline geçmesinden sonra PKK’nın Türkiye’ye sızma girişimleri başlamıştır. PKK’nın Amanos’ta toplanmaya başladığı haberleri bu gelişmelerle yakından ilgilidir.
Sanki Başbakan değil de tespitten sorunlu teknisyen gibi konuşan Davutoğlu, Tel Abyad’da yapılmak istenilenin ’fiili demografik göç dalgasıyla demografiyi değiştirmek “ olduğu tespitinde bulunuyor. Ardından da ” Kobani’den gelenlere kapı açmamız için çağrıda bulunanlara, bugün Tel Abyad’dan niye binlerce insan PYD’den kaçıyor, yanıtlaması lazım “ diyor.
Ortada utanç verici bir dış politika vardır. Türkiye sonu gelmez ve zevahiri kurtarmak türünden güvenlik toplantıları yaparak, çözüm hikâyeleri anlatarak, havlayıp ısırmayan stratejiler izleyerek zaman geçiriyor. Risk almayarak risk altında kalıyor. 
İsrail, İran, ABD ve PYD/PKK’nın yaptıkları ve amaçladıkları ortadadır. Koskoca Türkiye’nin bölgede PYD kadar etkin olamamasının nedeni nedir? Bunu herkesin ciddi bir biçimde düşünmesinde yarar vardır.