Yargının içinde bulunduğu vahim durum!

Türkiye’de haklının değil güçlünün hukuku olduğunu yolsuzlukla ilgili yaşanan gelişmeler bir kez daha ortaya koymuştur. Türkiye’de bugün iktidarın tepesindekiler yargının, anayasanın ve ahlakın bütün ilkelerinden muaftır. İktidardakilere hukuk ve yargının hükümleri işlememektedir. 
Devletin tepesini işgal edenler, kendilerini yasa bir yana anayasayla bile bağlı görmemektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı yemin doğrultusunda hareket etmemekte, tarafsız davranmamakta aksine siyaset yapmaktadır. Böylece bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan Anayasayı çiğnemektedir. Aynı şekilde şu sıralarda görevinden istifa eden İçişleri eski Bakanı Efkan Ala, TBMM’de resmen mevcut anayasayı “darbe anayasası” ilan ederek, bu anayasayı tanımadığını ifade etmiştir.
AKP’nin kurmayları tarafından yasalar ve anayasa yalnızca iktidar dışı olanların uyduğu eski Türkiye’ye ait metinler haline getirilmiş bulunmaktadır.
Böylece AKP’nin anayasa değişikliği referandumu sırasında ’üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü egemen kılacağız’ sloganının altının boş çıktığı uygulamayla ortaya konulmuştur. 
Hem Deniz Feneri hem de 17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet davalarıyla ilgili olarak yürütülen soruşturmada şüphelilerin değil de davayı yürüten savcı ve hâkimlerin yargılanması, ibretlik bir hukuki garabetle Türkiye’yi karşı karşıya bırakmıştır.
Yargılayanların yargılandığı, şüphelilerin polisleri tutuklattığı bir düzenle Türkiye karşı karşıyadır. İktidarın tepesindekilerin doğrudan taraf olduğu Deniz Feneri Davası’nın yargıçları şüpheliler tarafından yargılatılmışlardır. 
Deniz Feneri savcıları “görevi kötüye kullanmak” suçundan yargılanmışlardır. Yargıtay bu suçtan savcıların beraatlarına karar vermiştir. Yargıtay yalnızca savcılar hakkında “mesleki etik ilkelere aykırı” davrandıkları yolunda eleştiri getirmiştir. 
Aynı şey 17/25 Aralık savcılarının başına da gelmiştir. 
17/25 Aralık soruşturmalarını yapan savcı Celal Kara ve Mahir Aktaş ile hâkim Süleyman Karaçöl ortada  “kuvvetli suç şüphesi”  olmamasına rağmen Reza Zerrab ve arkadaşları hakkında soruşturma başlattığı için Yeni HSYK tarafından yargılanmalarına karar verilmiştir. 
17/25 Aralık soruşturmasını yapan yargıçlar verdikleri karar bağlamında; Reza Zerrab ve diğer kişiler arasındaki telefon konuşmaları polis tarafından dinlenmiş, dinlenen telefon kayıtları imha edilmemiş ve soruşturmalarda adı geçen şirketlerin mal varlıklarına el konulmuştur.  
Yeni HSYK’ya göre 17/25 Aralık soruşturmasını yapan savcı ve hâkimler böylece “görevini kötüye kullanma” suçunu işlemişlerdir. 
Bilindiği gibi rüşvet hukukta “katalog suç”  olarak kabul edilmektedir. Rüşvet suçu da AB raporlarında kuvvetli suç şüphesi olarak kabul ediliyor. Dinlenen kişilerin neler konuştukları ve bunların konuşmalarıyla hangi tür rüşvet suçunun işlendiği de cümle âlem tarafından bilinmektedir. 
Aslında 17/25 Aralık soruşturmalarıyla ilgili olarak eski HSYK da soruşturma yapılmasına yönelik karar vermişti. Yalnız eski HSYK, 17/25 Aralık operasyonlarıyla ilgili olarak sadece savcılar hakkında değil, soruşturma emirlerini yerine getirmeyen Emniyet görevlileri ile dosyaları başka savcılara aktaran zamanın başsavcısı hakkında da soruşturma yapılmasına karar vermişti. Adalet Bakanı eski HSYK’nın verdiği bu kararın uygulanmasını engelledi, müfettişler tek taraflı teftiş için görevlendirildi. 
Yeni HSYK’nın verdiği bütün kararlar hukuki yönden tartışmalı, buna karşın iktidarla da yüzde yüz uyum içinde olmaktadır. Yargının durumu vahimdir.