Ancak ba’de harâbi’l-Basra...
Taner Yıldız, daha 9 ay önce, aksaklıklar ortadayken, kölelik sistemi işliyorken, aynı işverenin bir başka maden ocağının açılışında konuşmuş işvereni öve öve bitirememiş, “İşçi kardeşimizin can güvenliği bizim madenlerimizden daha önemlidir. Bütün iş güvenliklerini artırmak için gayret gösteriyoruz.” demişti.
Taner Yıldız, Yozgat Boğazlıyan Devecipınar kasabasından. Devecipınar Kayseri’ye daha yakın ve yörenin ilişkisi bu ille daha fazla. Taner Bey de zaten Kayseri milletvekili. 12 Eylül öncesi netameli zamanın İstanbul Ülkü Ocakları Başkanı Fethi Yıldız’ın yeğenidir. Fethi’ye sormuştum; Taner Bey için: “AKP’li olamayacak kadar dürüst ve karakterli bir çocuk. Ankara’da mütevazı bir evde oturur, lüksü yoktur.” demişti.
“Çark”ın bir dişlisi olduktan sonra şahsen dürüst kalmak bir şeyi değiştirmiyor.
Madenci katliamının olduğu ocağın sahibi bildiğimiz insan meğer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı’nın taşeronuymuş.
Hükûmet Alp ve Can Gürkan’a, al bu ocağı işlet demiş.
Onlar da gereğini yapmışlar, şimdi karşı karşıya geldikleri genel müdürlerinin karısını aracı kılarak AKP’ye her türlü desteği sağlamışlar.
Maden ocağı, AKP’nin iş bulma ve propaganda merkeziydi.
Maden ocağının ruhsatı devlette değil mi? Devleti şimdi AKP yönettiğine göre sorumlu olan da AKP...
Facianın ilk iki gününde hükûmetin başı ve bakanları işverene övgüler düzerken, sonra işin ciddiyetini kavradılar ve bir “günah keçisi”nin gerekli olduğunu anladılar. Hemen “yancı” basın-yayın organlarına el altından haber uçurdular: İşverene yükleneceksiniz, biz aradan sıyrılacağız. Haberleşme için nasıl bir yol takip ettiler acaba? Telefon edemezlerdi; dinlenme korkusu yüreklerine sinmiş. “Saldırı” iki gün geç başladığına göre, haberleşme “kapalı zarf” usûlü elden yapılmıştır muhakkak! Meselâ; belki de “tekmeci” Yusuf Yerkel’in eline zarflar tutuşturulup basın-yayın organlarına ulaştırılmıştır. “Yancılar”, Başbakan’dan işaret almadan asla işverene hücuma geçemezler.
“Yönetim”le kaim olanlar kendi başlarına karar alamazlar.
Kömür madenlerinde ruhsat devlette. Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’ne göre de devletin ocakta sürekli bir maden mühendisini teknik nezaretçi olarak bulundurması mecburî.
Maden ocağında teknik nezaretçi var mıydı? Herhâlde vardı ama...
Katliamdan sonra bazı terimleri öğreniyoruz. “rödovans usûlü” deniyor.
Şurası çok önemli: Yargıtay, daha önce rödovans usûlünün taşeronluk sistemi olduğunu kabul etmiştir. Yani Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı asıl işveren, Soma Holding ise taşeron.
Meselenin kabul edilemez yönü teknik nezaretçinin parasını taşeron şirketin ödemesi. “Gâvurun ekmeğini yiyen gâvurun kılıcını” çalmaz mı?
Gelişmiş bütün ülkelerde böyle bir facianın ardından, bakanları bırakın başbakanın istifa ettiğini biliyoruz. Soma’dan önce ve Soma’dan sonra demiştim... Allah elbette bir yol gösterecektir.
Yiyiciler çarkı...
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın insanî tarafına bir şey diyemeyiz. Soma faciasında oradaydı ve elinden geleni yapmaya çalıştı. Nihaî açıklamalar ondan çıktı, lâf kargaşalığını önledi.