Bu nedenle, BOP çerçevesinde savaş pazarlıkçısı, aracısı hurafeciler; Müslüman kardeş ülkeleri, sömürgeci batıya pazarlamak için aracılık ederken; şunu düşünmeleri gerekir: Bu gidişle gelecekte, sömürgeciler bölgeye ebedi yerleşecek ve kardeş komşu ülke kalmayacak. Çevremizdeki ülkeler, tek tek işgal edildiğinden, biz de yalnızlaşacağız. Ve günün birinde sömürgeci AB-D, son lokma olarak Türkiye’ye yönelecek…
Sömürgeciler, Suriye içinde desteklediği bölücü isyancıları; sözde insani yardım bahanesiyle, Türkiye aracılığıyla kurtarıp; gerçekte, Suriye-Türkiye sınırında, Irak’taki gibi bölücü devlet kurmayı amaçlıyor. Yeni Şafak’ta, Abdülkadir SELVİ şöyle yazdı: “2011 yılı Nisan ayından bu yana Suriye'ye yüzlerce tır gitmiş ve 200 milyon dolar harcanmış.” *1
Biz, olayların başladığı 2011 yılı Mart ayından beri; bunun İsrail’in güvenliği ve bölgenin her türlü sömürülmesi için; Suriye’nin karıştırıldığını ve işin içinde Ameri-kan denetiminde AKP’yle birlikte Suudi Arabistan ve Katar’ın da bulunduğunu söylediğimizde; AKP’liler bizi “Çok etkin dış politikalarını (Proaktif)” anlamamakla suçluyorlardı. Ancak, CNN Türk televizyon kanalında, sunuculuğunu ve yöneticiliğini Enver AYSEVER’in yaptığı; 27 Ocak 2014 tarihli “Aykırı sorular” adlı programda; AKP’li Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan KUZU, El-kaide ve El-nusra bölücü terör örgütlerine, diğer ülkelerle beraber AKP’nin silah gönderdiğini itiraf etti. *2
Haniymiş AKP’nin çok etkin dış politikası? 4 parçalı kukla devletle, İsrail’in etrafına örülen güvenlik duvarı mı çok etkin dış politikaymış(!) *3
Gelecekte, insanımızın bilmesi için tarihe şunu kayıt edelim: Türkiye’nin görevi, sömürgeciler tarafından aldatılmış, ülkesine karşı kışkırtılmış isyancı hainleri kurtarmak değildir! Türkiye, sömürgecilerin, ülkelerine karşı kullandığı hainleri kurtarmaya kalkarsa, bu uluslararası hukuka örnek oluşturur. Bu, yarın bizdeki hainleri kurtarmaya gelecek, yabancı ülkelere davetiye göndermek demektir...
Beğenin ya da beğenmeyin; Şam, Suriye’nin yasal başkentidir ve değişim, sömürgecilerin arzuladıkları şekilde değil; Suriye insanının iç dinamikleriyle gerçekleşmelidir. Hem AB-D ve AKP’nin, geçmiş sabıkalı uygulamaları dikkate alınacak olursa, demokrasi hakkında konuşabilecek son merci bile değildirler. Öyleyse Suriye’de, neden değişim iç dinamiklerle ortaya çıkmıyor da; illa sömürgecilerin kuklaları göreve getirilsin de; böylece sömürgeciler, her türlü yeraltı-yerüstü kaynağı, enerjiyi, alıp götürsün ve her türlü eğitim, hukuki, iktisadi, siyasi ve insani düzenlemelerin tümünü, sömürgeci batılılar yapsın? Böyle bir değişim, Suriye insanına yararlı olur mu? Böyle bir değişim, Suriye insanını, bağımsız ve özgür yapar mı? Hayır, asla! Çünkü yapan-eden kimse, her türlü gelişmeden de o yararlanır...
Mayınlı arazi
12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumda, evet çıkması sonucu gerçekleşen değişiklikle, ihalelere, kamu yararına aykırıdır maddesinden hareketle itiraz edilemeyeceği de kabul edilmiş oldu. Böylece, her ihale, ister usulsüz, ister düşük bedelle, ister tanıdık-akraba-hemşeriye, isterse yabancı şirketlere verilsin; herhangi bir itirazla iptal edilemiyor. Peki, 12 Eylül 2010 tarihli referandum öncesindeki yasaya göre, herhangi bir yönden kamu yararına aykırılık gözetilerek, yapılan itirazlar nasıl sonuçlanıyordu? Meraklısının bileceği gibi, Suriye sınırımızdaki mayınlı arazi, hurafeciler tarafından İsrail’e ihale edilmişti. Ancak, ihalenin kamu yararına aykırı olduğu yönündeki kanun maddesine dayanılarak, yapılan itiraz sonucunda, ihale iptal edildi. Bu yazımızın konusu, uluslararası yabancı şirketlerin dayatmaları sonucu, anayasamızın 12 Eylül 2010 referandumuyla, bu şekilde düzenlenmesi olmadığından, konuyu daha fazla ayrıntılamayacağız. Bu yazımızda asıl belirtmek istediğimiz, yabancıların sadece anayasamızı istedikleri gibi yazdırmaları değil; neyin, ne zaman, nasıl ve hangi sıralamada gerçekleştirileceğini, en ince ayrıntısına kadar belirliyor olmalarıdır…
Ne kadar saklanmaya çalışılsa da, Irak’ın kuzeyinde kurdurulan kukla devletin, Suriye’ye açılacak insani koridorla, aslında Suriye’de de bir tampon kurtçuk (bilerek öyle yazdım) devleti oluşturulacak ve bu daha sonra Irak’ın kuzeyi ile birleştirilecek. Tüm bunların gerçekleşmesi için, Türkiye-Suriye sınırından rahat bir şekilde geçilmesi gerekiyordu; dolayısıyla buralarda yine sömürgecilerin oluşturduğu PKK’ya karşı yerleştirilen mayınların, temizlenmesi gerekiyordu. İşte, Suriye sınırımızdaki mayın temizleme macerasının arkasındaki etkenler bunlardır…
Suriye sınırımızdaki tampon kurtçuk devletin, Irak’ın kuzeyindeki kukla devletle birleştirilmesiyle; hem ülkemizin güneyden Suriye ile bağı kopacak; hem de bu kukla devlet Akdeniz’e ulaşarak İsrail’le temas kurulacak. Daha sonra hücum, güneyden Türkiye üzerine doğru devam edecek. Son yıllarda, giderek arttırılan Ermeni iftiraları da, bu hazırlıkla ilişkilidir. Çünkü güneyden, kukla devletle saldırı başladığında, kuzeyden de Ermenistan desteklenerek harekete geçirilecek. Orta vadede Ermenistan’ın, güneyimizde kurulan bu kukla devletle sınırdaş olmasına çalışılacak. Böylece, güneyimizden Müslüman kardeş komşu ülkelerle bağımız kopacağı gibi; kuzeyden-güneye indirilen Ermenistan sınırıyla da, doğudan, Nahçıvan-Azerbaycan ve diğer kardeş komşu devletlerle bağımız kesilecek. Doğudan ve güneyden Ermenistan-kukla devlet-İsrail’in birbirine eklenmesiyle, kuşatılan ve küçültülen Türkiye, Anadolu içinde boğularak yok edilmemiz denenecek. İşte BOP! İşte, 7 Ağustos 2003 tarihli, Condoleezza RİCE’ın Washington Post’ta yazdığı: “23 ülkenin, sınırları ve işleyişleri (rejimleri) değişecek” adlı makalesinin anlamı budur. Meraklısına deşifre ediyoruz! Tüm bunların gerçekleşmesi için, sömürgeciler çok yönlü hazırlıkları, çok önceden yaptılar ve gerekli yerlere, bilgi birikimi olmayan, yetersiz, şaşkın, hain kişileri yerleştirdiler…
24-26 Haziran 2008 tarihinde toplanan, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde (AKPM) alınan kararlara atılan imzalarla hurafeciler, aşağıdaki şartları kabul ettiler:
1-Türkiye'nin Güneydoğusu, Kürdistan'dır.
2-Faşist Türk Ordusu, Güneydoğuda işgalcidir ve Kürtleri katletmektedir.
3-Türk askeri, Kıbrıs'ta işgalcidir.
4-Türkiye'de, azınlıklar sorunu vardır.
Bu kararlar, 8 AKP’li vekilin kabul ve onayıyla alındı; işte yukarıda okuduğunuz kararlara imza atan hurafeci AKP’li vekiller:
1- Mevlüt ÇAVUŞOĞLU (AKP Antalya Milletvekili)
2- Ruhi AÇIKGÖZ (AKP Aksaray Milletvekili)
3- Lokman AYVA (AKP İstanbul Milletvekili)
4- Mesude Nursuna MEMECAN (AKP İstanbul Milletvekili)
5- Özlem PİLTANOĞLU (AKP İstanbul Milletvekili)
6- Mehmet Sayım TEKELİOĞLU (AKP İzmir Milletvekili)
7- Mustafa ÜNAL (AKP Karabük Milletvekili)
8- Erol Aslan CEBECİ (AKP Sakarya Milletvekili)
Yukarıda okuduğunuz hurafeci AKP’li vekiller, ülkemizin bölüneceğini taahhüt ederken; Azeri vekil imzalamayıp parlamentoyu terk etti *4
Azeri vekil imzalamayıp parlamentoyu terk etti ama; Türkiye-Ermenistan maçında hurafeci AKP, Azerbaycan bayrağını çöpe attı. *5
Ermenistan’a, Karabağ’da işgalci demeyen hurafeci AKP; daha önce Ermeni iftiralarını tanıyan İsviçre’de, Ermenistan’la sınırları açma anlaşması imzaladı. Yalpalamalarıyla, sömürgecileri cesaretlendiren hurafeci AKP; Fransa’da, iftira tasarısı alt komisyonda oylanınca, göstermelik olarak büyükelçiyi geri çekti. Hurafeci AKP, tasarının senato sonucunu beklemeden, elçiyi Fransa’ya tekrar geri göndererek, zaman içinde ne kadar tutarlı olduğunu ve ne kadar uzun düşünebildiğini kanıtladı. Her icraatının kuru sıkı olduğu anlaşılan hurafeci AKP’nin, dış politikadaki kaypaklığının yanında, ticarette de Fransa’ya zarar verici girişimlerde bulunmadı. Kendisine 200 milyon dolarlık Fransız uçağı sipariş eden hurafeci başbakan *6
Güney akım projesinden de % 15 payı bulunan Fransız şirketi çıkartmadı. *7
Aslında, Fransa’yla olan bu maceranın birkaç yıl öncesine dönecek olursak, şu manzarayla karşılaşırız: Hatırlanacağı üzere 2010 yılında, Fransa’nın NATO’ya üyeliği gündem konusuydu ve Türkiye’nin Fransa’yı veto etme yetkisi vardı. Türkiye’nin veto etmediği o Fransa, 2011 yılında NATO ortaklığında, Libya’yı ilk bombalayan ülke oldu. Yani Fransa, Türkiye kendisinin NATO üyeliğini veto etmediği için Libya’yı bombalayabildi; Türkiye 2010 yılında, Fransa’nın NATO üyeliğini veto etseydi, Fransa NATO ortaklığında o bombalamayı gerçekleştiremeyecekti…
74 Kıbrıs harekâtında, Türkiye’ye ambargo uygulayan Amerika’ya rest çeken KADDAFİ; ülkemize, karşılıksız yakıt ve mühimmat yardımında bulundu. Ancak Türkiye, ezeli dostumuz KADDAFİ’ye nankörlük etti ve kudurmuş sömürgecilerin kışkırttığı, Libyalı vatan hainlerini destekledi *8
Gelecekte, bölünüp bölünmeyeceği belirsiz olan Libya’nın; uluslar arası bankalarda bulunan milyarlarca dolarlık parasına, kudurmuş sömürgeciler tarafından el konuldu. Libya’ya, ilk hava saldırısını gerçekleştiren Fransa, Libya petrollerinin % 35’lik kısmını bedava olarak gasp etti. Savaş öncesi haklı olarak, NATO’nun Libya’da ne işi var diyen hurafeci başbakan; kendisine, geçmişte imzaladığı hangi ihanet sözleşmeleri gösterildi de; bir hafta sonra ağız değiştirerek: ‘Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tespit ve tescili için’ kudurmuş sömürgecileri, tüm uluslararası teamüllere aykırı şekilde, hakem olarak gösterdi? Daha önceki hukuk dışı keyfi uygulamalarından, kudurmuş sömürgecilerin hakem olamayacağını, hurafeci başbakan anlayamıyor mu? Ki o keyfi, tacizli, tecavüzlü uygulamalarda 4 Temmuz 2003 tarihinde Irak’ın kuzeyinde, Amerikalılar tarafından 11 askerimizin başına çuval geçirildi *9
Yabancı bir ülkenin (İsrail) ilk kez, bilerek ve kasten 9 vatandaşımızı öldürmesi, hurafeci AKP’nin bir başka ayıbıdır. Hurafeci AKP iktidarda kalmak uğruna, sömürgecilere karşı hiçbir kart kullanmayarak ve devamlı tavizler vererek, uluslararası sahnede ülke saygınlığımızı ezdirdi. Daha dün, kimin, ne yaptığına bakmayan hurafeci AKP, İran füzelerine karşı ilk planda İsrail’i koruyacak olan füze kalkanını, Malatya/Kürecik’e ABD’yle beraber kurdurdu…
Amerika ya kendisi savaşacak ya da müttefiklerini savaştıracak. Sömürgecilerin, depolayıp yığmacı ekonomileri (kapitalizmin öztürkçesi budur), böyle işliyor…
Suriye’de, sömürgecilerin kullandığı asiler ortalığı savaş alanına çeviriyor *10
Hatay'da beslenip barındırılan ve eğitilen isyancılar, sık sık Suriye sınırından geçerek kanlı iç karışıklıklar çıkarıyorlar. Van depremi sonrası, kendi vatandaşımıza çadır kuramayan hurafeci hükümet; çadırlarda bebeklerin ve kızların, yanarak veya donarak ölmesini seyretmekle yetinirken; kardeş Müslüman ülke Suriye'de, sırf sömürgecilerin amaçları gerçekleşsin diye, asileri ülkemizde birinci sınıf ağırlamaktadır... *11
Kudurmuş sömürgecilerin kullandığı Suriye’li bölücüler için, onlar daha gelmeden Hatay’da prefabrik konutlar yapıldı. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Başkanlığı, şimdiye kadar Suriye’den gelen bölücüler için 150 Milyon Dolar harcandığını ve önümüzdeki her ay için, 15 Milyon Dolar harcanacağını açıkladı…
Kudurmuş sömürgecilerin, 3. dünya ülkelerini birbirleriyle savaştırıp hepsini zayıflatma taktikleri, yeni değil. 79 devriminden sonra, İran’ı kaybeden kudurmuş sömürgeciler; Irak’ı destekleyerek İran’la savaştırdılar. Sonuçta her iki ülkenin zayıflamasını gerçekleştirerek; sömürgeciler yine bölgede istedikleri oyunu oynamışlardı. İran-Irak savaşı sonrasında Amerikan elçisi, bu kez SADDAM’ı kandırarak, Kuveyt’i işgal etmeye ikna etti. Ancak hemen ardından, SADDAM’ı yarı yolda bıraktılar ve dünyaya Kuveyt’i bahane göstererek, Irak’ı vurdular…
Özetlersek
Suriye üzerine yürümemizle, meydana gelecek bir savaş, sadece Türkiye ve bölge ülkelerini olumsuz etkileyecektir. Yani yıkım bölge ülkelerinde olacak ve buna bağlı olarak, savaşan ülkelere satılacak silahlarla, AB-D ekonomisini düzeltecektir. Olan bizlere olacaktır. Böyle bir savaşın çıkması, bölge toplumlarının birbiriyle uzun süre yeniden dostluk kurmasına ve güven duymasına engel olacaktır. Bu da sadece sömürgeci devletlerin işine yarayacaktır. Ancak öyle görülüyor ki savaş çıkma olasılığı zayıftır. Çünkü Suriye, şu an Rusya ve Çin tarafından desteklenmektedir. Tarihin şu cilvesine bakın ki, içimizdeki birikimsiz seçmenin yetkilendirdiği hurafeci iktidar yüzünden; Rusya ve Çin'in, bu savaşı durdurabilme olasılığına sevinmek zorunda kalıyoruz!