Milletler vardır tarih boyunca bulundukları coğrafyada yaşamlarını sürdürmüşler, belirli sınırlar içinde kalmışlardır.

Milletler vardır, tarih boyunca diğerlerinin baskısına, eziyetine uğramış, oradan oraya atılmış, sürüklenmiştir. 

Milletler vardır tarih olmuş, tarihin derin sayfaları arasında kaybolmuş, yok olmuşlardır.

Milletler vardır millet olamamışlardır.

Fakat dünyaya öyle bir millet gelmiştir ki,

O, kökü tarihin derinliklerinde olan ve tarihle başlayan bir millettir.

Öyle bir millettir ki, milletlere baş eğdirmiş, baş olmuş, medeniyetler kurmuş, medeniyet götürmüş, yoldan çıkmış milletleri yola getirmiş, kıtaları yurt, denizleri göl edinmiştir. 

• İşte bu Türk milletidir. 

• Altay’lardan attığı okla Alp’lerin bağrını delmiş,

• Tarih boyunca tarih yazmış,

• Birçok milletin de tarihini süsleyerek, onlara onur kazandırmış, 

• Onların da tarih yazmalarının nedeni olmuştu.

Uçan ordularının nal sesleri ile yeri göğü inletmiş, önünde Papa’ya diz çökertmiş, yalvartmıştır.

Bu yer götürmez ordular Çin içlerinden Avrupa içlerine aktı. Gemileri karadan yüzdürdü. Gökten ay ile yıldızı indirdi. Kurduğu büyük medeniyetlerle dünyayı aydınlatan güneş oldu.

Bu yüce millet, 120 kadar beylik, atabeylik, hanlık, hakanlık, sultanlık ve imparatorluklar kurdu. Fakat maalesef son büyük  Türk imparatorluğu batının gelişimine ayak uyduramadı. 1800’ lü yıllardan itibaren bu koca uygarlığın gerileme ve yıkılma devri başladı. 

Sonunda kaderimizi değiştirecek büyük savaş kapımızı çaldı. 

Türkler için bu savaş kaçınılmazdı. Zira hakim güçler Osmanlı’yı parçalamaya kararlıydılar. Savaş Osmanlının topraklarında sürecekti. Zira, henüz ne olduğunu ve kıymetini bilemediğimiz Ortadoğu petrolleri Osmanlı imparatorluğunun toprakları içinden fışkıracaktı. Zaten savaş öncesi kuzey Afrika’daki topraklarımız işgale başlanmıştı. Türk orduları tam 15 cephede birden savaşa girdi. 

Karar çoktan verilmişti. Bir tarafta itilaf, diğer tarafta ittifak devletleri;

Bu savaş olacak ve bu çocuk muhakkak doğacaktı. O, başında fesi ve göğsünde haçı ile meleğin kollarında yeni Osmanlıydı. 

Bu acımasız savaş sonunda tüm topraklarımız elimizden alınmıştı. Bize kalan bir avuç topraktı.

Çanakkale boğazına gömdüğümüz düşman zırhlıları, 3 yıl sonra İstanbul’u, payitahtımızı, saltanatımızı, hilafetimizi, her şeyimizi teslim almıştı. 

Devlet ve millet dara düşmüştü. 

Bu millet, her dara düştüğünde, nice kahramanlar ve nice önderler yetiştirmesini de bilmiştir. Bunlar saymakla bitmez. Fakat içlerinde biri vardır ki, O yüzyıllarda bir yetişen dahi, asker, siyasetçi, devlet adamı, düşünür, o yol gösterici, kanun yapıcı ve devrimcidir. 

Dünyanın en ileri milletleri o’nun gibi birisinin ülkelerinde doğmadığına ve böyle birine sahip olamadıklarına yanıp tutuşmuşlardır.

• O, Conkbayırı, Anafartalar, Arıburnu ve Suvla kahramanıydı. 

Boğazları, payitahtı, saltanatı ve hilafeti kurtaran, 

Cesareti ve kararları ile askeri şahlandıran 

Ve ünü Anadolu’ya yayılan Albay Mustafa Kemal’di. 

O, Bitlis’te Muş’ta Rus’ları püskürten, 

            Suriye’de yıldırım orduları komutanı,

            7. Ordu komutanı olarak, Halep’te İngiliz ve Arapları perişan eden, 

Mansur Yavaş Neden Hedefte? Mansur Yavaş Neden Hedefte?

            Büyük stratejist ve Osmanlının en büyük nışanına layık görülmüş cengaverdi.

19 Ekim 1915, Tasvir-i efkar gazetesi şöyle diyordu: boğazları, saltanatı ve hilafeti kurtaran kumandanlar; Cevat Paşa ve Miralay Mustafa Kemal.

20. Ve 21. Yüzyılın tüm araştırmacıları dünyaya gelmiş geçmiş 370 liderin en önemlisinin, en değerlisinin ve en dirayetlisinin Mustafa Kemal Atatürk olduğunda hemfikir olmuşlar ve onun diğerleri ile mukayese edilmesini dahi uygun görmemişlerdir.

Osmanlının en başarılı genç paşası, kahramanlığı Anadolu’ya yayılmış Mustafa Kemal, Çanakkale’de hezimete uğrayan hakim güçlerin İstanbul’u işgal eden donanması arasından 16 Mayıs günü, süzülerek Samsun’a yol alırken de sarsılmaz bir iman ve inançla; biz Anadolu’ya iman ve cesareti götürüyoruz. Onlar bunu bilemezler. Geldikleri gibi giderler diyordu. 

Sonra Samsun ufkundan ülkeye bir güneş gibi doğdu

Gazi Mustafa Kemal paşa, Samsun’dan yurda; Türk halkının milli egemenliğe dayanan, kayıtsız ve şartsız bağımsız, yeni bir Türk devleti kuracak güçte olduğuna inancım sonsuzdur. Kurtuluşun tek yolu milli mücadeledir diyerek sesleniyordu. 

İşte, 19 Mayıs Türk milletinin destanıdır. 19 Mayıs, yakılmış yıkılmış koca bir imparatorluğun küllerinden yeni bir Türk devletinin doğuşunun destanıdır.

Türk’ün yeniden varoluşunun, Türk’ün Türk oluşunun destanıdır. Bu destan, batılı hakim güçlerin hakimiyetini sonlandıran bir destandır. Mazlum milletlere de bayrak olmuş bir destandır.

• O’na; Ordu yok dediler, kurulur dedi. 

• Para yok dediler, bulunur dedi. 

• Düşman çok dediler, yenilir dedi. 

• Ve dediklerini yaptı. 

• O, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tü!

Bugün, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamanın ve anlatmanın günüdür.

• Yaptıklarından ders almanın,

• Vasiyetine sahip çıkmanın,

• Devrimlerini yaşatmanın,

• Emanetlerini korumanın ve 

• Öğretilerini uygulamanın günüdür.

O, milletine daima hürriyeti, bağımsızlığı, aklı, ilmi, teknolojiyi ve böylece geleceği ve yüksek medeniyeti işaret etmiştir.

O şöyle diyordu; beni görmek, fikirlerimi görmektir, benim duygularımı anlamak ve hissetmektir. Bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulması, mutlaka o milletin hürriyet ve istiklaline sahip olmasıyla kaimdir.

Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, yüksek kültürde ve fazilette dünya birinciliğini tutmaktır. 

19 Mayıs kutlu olsun.

Prof. Dr. İbrahim Öztek

Editör: Kerim Öztürk