"Bu yazı Türklerin yaşadığı beka sorununun 10.000 yıl anısına yazılmıştır!"

Uzun süredir birilerinin ağzında sakız olmuş bir "beka" sözcüğü var. Nedir bu beka kelimesinin anlamı diye bakınca; "kalıcılık, ölümsüzlük, ölmezlik, devamlılık, evvelki hal üzerine kalma, daim ve sabit kalma"yı görüyorsunuz.

Türk Milleti için devlet ve millet varlığının, ölümsüz olması bir ideal ve hedef olarak daima halkın önüne konmuştur. Bu sebeple Türk Milletinin her ferdi kendi yaşamını önemsediği kadar milletin ve devletin varlığını da önemser. Hatta devletin ve milletin kalıcılığı bir çoğumuzda her şeyin önünde yer alır.

"Devlet-i Ebed Müddet" kavramı bu anlayışın bir dışa vurumudur. Ya da halk arasında çok sık kullanılan "ya devlet başa ya kuzgun leşe" deyimi, devlet ve millet varlığının ne kadar önemli olduğunu anlatır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Yarım asrı geçen ömrüm süresince, en çok duyduğum sözcüklerden biri bu "beka" kelimesidir. Okulda, camide, kışlada, siyasette, çarşıda, kahvede herkesin ağzında adeta sakız olmuştur.

Suriye’nin milli üniter yapısı korunmalı, sığınmacılar çiçeklerle uğurlanmalıdır Suriye’nin milli üniter yapısı korunmalı, sığınmacılar çiçeklerle uğurlanmalıdır

Onca siyasetçi, asker ve bürokrat gördüm hep "beka" deyip durdular!

İnsan ister istemez soruyor ve sorguluyor; bu beka sorunu kıyamete kadar mı, sürecek diye?

Dış dünyada herkesin düşman, içeride hainin dolu olduğunu, beceriksizler ve kifayetsizlerin etkili bulunduğunu anladık ama Nasreddin Hoca'nın dediği gibi "hırsızın hiç mi, suçu yok?" misali, bunu diyenlerin ve gerekli tedbirleri al(a)mayanların bir sorumluluğu yok mu?

Kimse çıkıp demiyor ki; bu beka sorununun oluşmasında kimin veya kimlerin payı var? Yoksa "beka" topunu oraya buraya atmanın kimseye ve özellikle de "beka sorunu"nun ortadan kalkışına hiç bir faydası yok.

Biz ömrümüz boyunca "beka sorunu" ile yaşadık. Doğrudur, dünyevi şartlar nedeni ile kendiliğinden doğan bir beka sorunumuz vardır. Ancak bunu hafifletmek veya ağırlaştırmak bizlerin elindedir.

Eğer bugün bekamızı tehdit eden sorunlarımız ağırlaşmışsa, bunun altında bizi yönetenlerin vizyonsuzluğu, misyonsuzluğu, yanar döner söylemleri, politika bilmezliği, şuursuzluğu ve hatta ihanete uzanan davranışları vardır.

Benim gibi binlerce insan, Türkiye'yi beka sorununa iten uygulamalar hakkında yıllardır yazarak, çizerek, anlatarak uyarılar yapıyor. Bunları dinlemeyenlerin bugün kalkıp "beka" diye sızlanmaları hiç inandırıcı değildir.

Yapamıyorsunuz, yönetemiyorsunuz yada yapmak istemiyorsunuz ama "yumurta kapıya gelince" dönüp saf ve temiz insanlara "beka" diye sızlanıp, ağlıyorsunuz...

Türkiye'nin bugün ağır bir "beka" sorunu vardır ama bizim bu noktaya gelmemize sebep olanlarda vardır. Onlar kendi "beka"larını Türkiye'nin bekası olarak görür hale gelmişlerdir. Bizi onların şahsi bekaları ilgilendirmez. Biz devletin ve milletin bekasına bakarız. Onların kendi bekalarını kurtarmak için koskoca bir devletin ve milletin bekasını tehlikeye atmalarına ne gönlümüz ne de vicdanımız el verir.

Türk insanı, yıllardır bu konuda aldatılmakta ve kandırılmaktadır. "Devletin ve milletin bekası tehlikededir" diyenlerin bu memlekete neler yaptıklarına, koltuklarına yapıştıklarına ve nasıl zenginleştiklerine bir bakın, ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.

Onun için gelin bu "beka istismarcıları"ndan kurtulalım! Türk Miletinin, devletinin ve kendisinin bekasını koruyacak gücü ve kudreti vardır. Yeter ki; milletin ve devletin bekasını tehlikeye sokanların gerçek yüzünü görelim ve anlayalım...

Son söz sakın ola ki, birileri benim geleceğim hakkında karar almaya kalkmasın! Ben kendi göbeğimi kendim kesecek kadar irade sahibiyim... Aynen birilerinin deyimi ile "Türk'ün sırtında karpuz kestirmem!"

Özcan PEHLİVANOĞLU
22 Kasım 2017 / İstanbul

Editör: Kerim Öztürk