Eline, beline, diline sahip ol..!
İki değişik bakış açısından farklı anlamlara gelen bu sözü tasavvuf açısından ele alırsak ki çoğu insan bu şekilde anlıyor; anlamı gayet nettir ve aslında Kuran’ın, dolayısıyla İslam’ın temel felsefesini, insanın ve ruhunun Allah’ın istediği şekilde olgunlaşma halini tek cümleyle ifade eder.
Eline sahip olmayla; harama el uzatmama, çalmama, hak etmediğini almamayı öğütler. Beline sahip olmayla; başkasının helaline kem gözle bakmamayı, zinadan kaçınmayı, birçok kötülüğün sebebi olan cinsel zaaflardan kurtulmayı öğütler. Diline sahip olmayla; kem sözden, yalandan, fitneden, şirkten, münafıklıktan kaçınmayı, nezaket sahibi olmayı öğütler.
İkinci ve esas söyleniş amacıyla anlamına gelirsek; 1209-1271 yılları arasında yaşamış olan Hacı Bektaş-ı Veli’nin yaşadığı dönemin sosyo-politik durumuna ait bir sözdür ve gerçek söylenme amacı, asıl anlamı buradan anlaşılmalıdır.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin yaşadığı dönemde Asya, Anadolu ve hatta Avrupa toprakları Moğol istilalarına uğramıştır. Kısa sürelerle Moğollar bu topraklara hâkim olmuş, terör estirmiş, yağmalamışlardı. Moğollara yenilen Selçuklular ve diğer Türk beylikleri Müslümandı ve yağmacı Moğolların şiddetli baskısı ve tacizi altında kalmışlardı. Hacı Bektaş-ı Veli, Türk’tü ve sözlerini de Türkçe söylemiştir. İşte Moğol istilası altında kalan bir millete söylenecek en anlamlı ve yol gösterici öğüt bu olmuştur.
Eline, beline, diline sahip ol..!
“El”ine sahip olmayla; Türklerin yurduna, obasına, toprağına sahip olmayı, zamanın emperyalist gücü istilacı Moğollara teslim olmamayı öğütler. “Bel”ine sahip olmayla; soyuna, nesline, namusuna, doğacak çocuklarına sahip olmayı, Moğol tasallutuna teslim olmamayı öğütler. “Dil”ine sahip olmayla; Moğol, Arap ve Fars dillerinin tasallutunda olan Türkçeye sahip çıkmayı öğütlerken, şüphesiz, dilini kaybeden bir milletin dini de dâhil bütün değerlerini kaybedeceğini, köle olmaktan kurtulamayacağını biliyordu.
Sözün bu anlamıyla örtüşen ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Moğol istilacılarına karşı, Anadolu’daki Müslüman Türk küçük beylik ve obaları bir araya getirme amacına yönelik başka bir sözü de “Bir olalım, iri olalım, diri olalım.”dır.
O zamanın emperyalist gücü Moğollardı. Onlar yağmalayıp gidiyorlardı. Şimdiki emperyalist güçler ise başta ABD olmak üzere, batıda, doğuda ve coğrafyamızda bazı devletlerle beraber küresel sermayeye hükmeden sömürgenlerdir. Bunlar yağmalayıp gitmiyorlar, ülkemizde ve coğrafyamızda işbirlikçi maşalar bulup kalıcı oluyorlar, kan, gözyaşı ve sömürüyü sürekli hale getiriyorlar.
Bizler elimize, belimize, dilimize; yani vatanımıza, neslimize, Türkçemize sahip olmadığımız, dolayısıyla milli devlet ve millet olamadığımız için; bir olamıyor, iri olamıyor, diri olamıyoruz ve bu sebeple modern yağmacıların yağma alanı olmaktan da kurtulamıyoruz.
Bu yazıyı 19 Mayıs Cuma günü yazıyorum. İşte, Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919 günü ve onu takip eden süreçte Türk milletiyle beraber verdiği mücadele; bir olup, diri olup, iri olup; eline, beline, diline; yani vatanına, nesline, milletine, diline ve dahi dinine sahip olma mücadelesiydi.
Oysa Atatürk’ün kurdurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kontrolündeki camilerde, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet sayesinde eda ettiğimiz Cuma namazında, Diyanet İşlerinin konusunu ve metnini yayımladığı hutbede, bu mücadeleyle ve günün anlamıyla ilgili tek bir cümlenin bile olmaması tesadüf veya gaflet, dalalet değilse cehaletten olabilir mi?
Akıllı olalım, hepimiz aynı gemideyiz. Her şeye rağmen Hacı Bektaş-ı Veli’ye kulak verelim; bir olalım, iri olalım, diri olalım ve elimize, belimize, dilimize sahip olalım.
Mustafa KIZIKLI
Editör: TE Bilisim