Gümüşhane elektrik ihtiyacını yıllarca İnönü mahallesindeki santralden karşılardı. Ortaokul öğrencileri olarak biz de santrale su taşıyan kanallarda eğitim sezonunun son ayı olan mayısta kanallarda suya girerdik.
Çünkü dağların avucundaki şehrin çocukları olarak bizim denizimiz yoktu. Harşit, şehir merkezini terk ettikten sonra vadi boyunca Torul istikametinde her dere kenarında suya girilirdi. Zira Gümüşhane’de kışları çok soğuk yazları ise dayanılmaz aşırı sıcaklar yaşanır.
Aynı şekilde Harşit’i besleyen Kabaköy Kale Deresi ve Pirahmet gibi derelerde yörenin çocukları suya girer, yazın tadını çıkarır doyasıya eğlenirdi.
Bizim tatilimiz derelerde, bahçelerde, bostanlarda, dağlarda ve yaylalarda geçerdi.
Harşit o yıllarda bağ, bostan ve insan için hem içme suyu hem sulama için temiz su kaynağıydı. Köyler en yüksek oranda nüfus barındırır, hayat çok canlı, bereketli ve hareketliydi. Vadinin tüm dere yatakları doğal bir temizlenme işlevi görüyor, göbek elması başta emsalsiz meyvelerin ünü saraylara ve ülke dışına taşmıştı. Şehir, ilçe ve köylerinde doyasıya hayatın tadı çıkarılıyordu. Tadına doyulmaz binbir çeşit sebze, meyve hayatın parçasıydı.
Köyler boşalınca bağ, bahçe ve köyler viran olmuştu. Harşit uzun süre gidenlere ardından iç çekerek ağladı, gözyaşı döktü. Sonra gözyaşları azaldı. Zira nehrin berrak gözyaşı gibi suları kirlendi. Ardından bağlar, bostanlar, bahçeler yok oldu ve göçmen kuşlar gidip artık gelmez oldu.
Dutlar yok olunca bülbüller, kuşlar terk etti. Cevizler azalınca kargalar azaldı. Kargalardan gurutu korumak için bekleyen çocuklar şehirden ilçe ve köylerden gidince, tandırlar, ocaklar söndü. Dönen değirmen taşları durdu. Sonunda okullar kapandı.
Şehrin her tarafında hayvancılık nerede ise bitince gurutta yapılmaz oldu. Doğa, adeta kendi kaderine terk edilince vadi çölleşti. Şehrin nimetleri birer birer tükendi. Güzün köylerden yüklenen erzak kamyonları diğer şehirlere gitmez oldu.
Son yaşlılar birer birer hakka yürüyünce, şehrin hayat sırları toprağın altına gitti.
Evet, Harşit’te, Kelkit’te nehrin temiz suları geri gelirse, giden tam geri gelmese de umutlar yeniden yeşerir.
İşte o zaman göçmen kuşlar geri döner, zümrüt vadi yeniden eski ihtişamına döner. Nehirler üzerinde yapılan barajlara suyun süratle ulaşması ve erozyonu önlemek için yapılan dere ıslahı betonları adeta doğal hayatı, yabani hayvanları evcil hayvanları cezalandırır gibi oldu.
Dere ıslahındaki dikey betonlar yatay eğimli doğal hayata duyarlı yapılamaz mıydı?
Ayı su içmek için indiği dereden çıkmak için dağı, taşı delen ürkütücü sesler çıkarıyor adeta feryâd ediyor. O kızgınlık ve hışımla kalan bahçe ve bostanları kırıp geçiriyor viran ediyor.
İnsanlar ayı korkusundan çevreye verdiği zarardan sebze ekmez meyve dikmez oldu. Ayılar, yabani hayvanlar himayeli insanlar tedbirsiz ve sahipsiz kaldı.
Neredeyse ayılar, tilkiler, kurtlar vb. yerleşim yeri sakini oldu. Ayı ve yabani hayvanların suya erişimini zorlaştırmak nasıl bir hayvan severliktir?
Yabani hayvan avı yasak, cezası büyük ama suya erişimi de evcil ve yabani hayvanlara fiili bir cezaya eziyete dönüşmüştür.
Vadinin kirli suları sebze ve meyve ağaçlarına korkunç zarar veriyor. Sebzeler, meyveler hastalanıyor, kuruyor. Hastalıklar kol geziyor. Şehir, ilçe, köyler ve beldelerin birçoğu, kirlenen sulardan dere kenarlarına yakın kurulan drenaj kuyuları ile içme suyu ihtiyacını karşılıyor.
Özetle kirli sudan insan canlı hayvan herkes nasibini alıyor. Altın vb. madeni işletmeciliğinin yeraltı yerüstü suları havaya, doğaya verdiği zarara karşı deve kuşu tiyatrosu rolüne soyunmak, milliyetçi muhafazakar ve Cumhuriyet değerleri ile barışık şehre insana yakışıyor mu?
Bu değerler ve insan oluşumuz, çevre duyarlılığı ve ahlak üretemiyorsa gerçekten vatan, insan sevgimiz, sıla hasretimiz, şehir köy sakini oluşumuz ne anlam ifade eder?
Zararın neresinden dönülürse elbette kardır. Ancak tarihi, kültürel, doğal mirası ile cennet şehir yeni bir Gümüşhane vizyonu ile varlığını sürdürebilir.
Biz o köylerde nice fidan gibi gençlerin kanser vb. hastalıkların pençesine düştüğünü ve hakka yürüdüğünü, hüznü iliklerimize kadar hissederek yaşadık. Şehir milyonlarca yurtiçi ve yurtdışı gurbetçinin ebedi sıla diyarı olmaya devam edecektir.
Milli insani ve sıla duyarlılığı insan olmanın şehrin ülkenin evladı olmanın gereğidir. Bunu yadırgamak, şehre, ülkeye dair kanaatlerimizi abuk subuk beyanlarla eleştirmek, yok kabul etmek, savsaklamak hiç kimsenin ne hakkı ne de haddi değildir.
Bizim vatan sevgimiz doğduğumuz o kayalardan, topraklardan, esen rüzgarlardan, gözelerden mayalandı. O zirve geçitleri gibi gerçeği dillendirmek, doğrunun yanında yanlışın karşısında dimdik durmayı gerektirir.
Kuşakkaya, Zigana, Tersun dağı, Almazataş, Kostan dağı, Vavuk dağı, Köse dağı, Pöske dağı gibi şehrin, ülkenin yanında dik durmayı emreden vatan sevgisinin özüdür mayasıdır.
Gümüşhane’nin yaşadığı adeta vatan topraklarının kaderi gibidir.
Sınır aşan sular, Akdeniz, Karadeniz, Marmara ve Ege denizlerine dökülen tüm dere, çay ve nehir yataklarındaki yerleşim yerleri aynı kaderi yaşıyor.
Doğa bu denli katledilemez, terk edilemez, ihmal edilemez, uğruna ömür tüketilen ve can verenlerin bize emaneti, ebedi adresi cennet vatan dünya cennet olmaya layıktır.
Şehirleri, ülkeyi yaşanmaz kılan her yanlışa karşı durmak, doğrulara destek olmak önce şehitlere, ceddimize vefa gelecek kuşaklara borcumuzdur.
Vatan sevgisi imandandır. Vatanı olmayanın imanı, namus şeref ve haysiyeti tehlikeye düşer.
Sabri Şenel – 31.01.2024 - İstanbul/Ümraniye