Günümüz dünyasında pek çok insanın arayanı ve derdini dinleyeni olmuyor. İnsanlar kalabalıklar içinde olsa da yalnız kalıyorlar. Hepimizin acımızı yüreğinde hissedecek insanlara ihtiyacı vardır. Hallacı Mansur’un dediği gibi, “Cehennem acı çektiğinizi kimsenin duymadığı yerdir.”
Acılarını ve sorunlarını paylaşacak, acı çektiğinde ona nazikçe dokunacak, sarılacak ve omzunda ağlayacak kimsesi olmayan insan yalnızdır. Yalnız insan, kendisine değer verecek ve kendisini yürekten sevecek insan bulamıyor. Yalnız olan ve sevilmediğini düşünen herkes, bu dünyada boşuna yer kapladığını düşünür. Boşluğa düşer. Görüntüsüne de hiç önem vermez.
Fuzulinin şu mısraları ne kadar düşündürücü ve anlamlıdır:
”Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bad-ı sabahtan gayri.”
İstiyoruz ki, kapımızı bir sabah rüzgarı açsın, bir insan sesi bizi onaylasın, bizi dinlesin, bize bu dünyadaki varlığımızın işe yaradığını hissettirsin.
Bilimsel araştırmalara göre yalnızlık ölüm oranını % 40 artırıyor. Yalnızlık günde 15 sigara içmeye eşdeğerdir. Yalnızlık pek çok kronik hastalığın ve depresyonun yerleşmesine zemin hazırlıyor.
Yalnızlık acı çekmekten ve büyük sorunlar yaşamaktan çok daha acı. Sorunlar yüzünden aklen ve ruhen gelişiriz. Sorunlar bilgeliğimizi öne çıkarır. Çektigimiz acılarda bir anlam bulmak, bize hayattaki zorluklarla başa çıkmada yardımcı olur. Acı hakkındaki tutumumuz değiştikçe ıstırabımız da azalıyor.
Kendini yalnız hisseden insanlarla dostluğumuz paylaşabiliriz, onlarla güçlü ve sağlıklı ilişkiler kurabiliriz. Onlara sevgi ve arkadaşlığımızı sunabiliriz. Emily Dickinson (1830- 1886) ne güzel söylüyor: “Bir tek kalbin kırılmasını önleyebilirsem, bir yaşamdan acıyı alabilirsem ya da bir acıyı hafifletebilirsem ya da bir ardıç kuşunu yuvasına koyabilirsem, boşuna yaşamış olmayacağım.”
Faydalanılan kaynaklar
• Kemal Sayar, Ruhun Derin Yaraları, İstanbul, 2020.
• Zülfikar Özkan, Beynin Mutluluğa Ayarlanması, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2021.
Dr. Zülfikar Özkan