Terme İmam Hatip Lisesi 1982- 1983 yılı mezun öğrencilerimizin tam kırk yıl sonra buluşmak üzere nazik davetlerine icabet etmemek olmazdı.

Edebiyat Öğretmeni Ferhat Tamir abimiz, Emekli Matematik Öğretmeni Mahmut Nedim Tablı , emekli Tarih Öğretmeni İshak Ceylan ve ben , İstanbul, Ankara, Bursa ve Çorum’dan, heyecan ve hasretle, 19 -20 Ekim 2024 tarihinde ve mevsimin ılık ve serin bir sonbaharında Terme’de buluşmanın heyecanını yaşadık.

Karadeniz sahili yolu üzerinde olan ve ilçenin ortasından geçen Terme çayının çevresel düzenlemesi tam yapılamamış olsa da, turistik güzelliği ile ilçeyi iki yakaya böler.

Her mevsim yağışlıdır bu şehir. Ovası ise tarıma son derece elverişlidir.Fakat hak ettiği gelişmeyi yakalayamamıştır.

Nerdeyse her yıl çayın taşması ve üzerindeki köprülerin yetersiz olması, çilesi olmuştur Termenin.

Miliç ırmağı burada tatlısu balıkçılığı ve su ürünleri yönünden zengin sayılan bir akarsudur. Pirinci, fındığı ve pidesi ile meşhurdur Terme. Biraz çalışılırsa turistik bir potansiyele de sahiptir...

Yıllar sonra bizleri buluşturan bu organizasyonun mimarlarından başta ALİ DOST- İBRAHİM KIROĞLU- KADİR ÖZÇELİK - AHMET BABA olmak üzere hepsinin isimlerini buraya birer, birer yazamayacağım kusura bakmasınlar. Bizleri yalnız bırakmayan tüm vefakar, kadirşinas öğrencilerimize teşekkür etmeyi borç biliyorum.

Yıllarca sonra görüştüğümüz kıymetli Öğretmen arkadaşlarımızdan Abdullah Tunç, İrfan Akbulut, Abdurrahim Kaya, Seyfi Günaçtı, Ethem Doğan olmak üzere, geldiğimiz duyup da, bizimle olamamaktan üzüntülerini paylaşan mesaj atan, bizzat arayan ve gönülleri bizimle olan herkese de selam ve sevgilerimizi ilettik buradan... Abdullah Tunç kardeşimizle çok özel hatıralarımızı paylaştık...

****

Terme, 1977- 1988 yılları arasında sanki ikinci memleketimiz gibi olmuştu. Kolay değil tam 10 yıldan fazla, bunun 7 yılı İmam Hatip Lisesinde matematik öğretmeni, 3 yılı da Terme Lisesinde olmak üzere, Öğretmenlik hatıralarımız canlandı ve yaşadık. Çoğu silinmedi bizde. Silinenleri de öğrencilerimiz hatırlattı yine...

Mesleğe ilk burada başlamış olmam, 80 öncesi ülkemizdeki anarşik yıllarının gergin ortamı, çok fazla olmasa da şüphesiz burada da vardı. Genç, enerjik, heyecanlı ,idealist ve biraz da deli, dolu olmamızın verdiği duygular bizi öğrencilerimizle sımsıkı kenetleyen etkenler oldu.

Bir öğrencimizin bize dediği; ‘’.... Hocam o yıllarda belki tam kavrayamasak da, canla başla bizimle ilgilenmeniz, derslerde bir şeyler verebilmek için yırtınmalarınız , idealist ve o kadar da adaletli ve herkese aynı kucağı açmanızı, yapmak istediklerinizi, çabalarınızı bugün çok daha iyi anlamamıza vesile oldu...’’

Bu duygular fazlasıyla memnun etti bizi. Asla bunları kendimden bahsetmek için yazmıyorum. Öğretmenlik mesleğini diğer tüm mesleklerden ayıran özelliktir bunlar...

İki gün gibi kısa bir zamanda çok öğrencilerimizden duyduk bunları. Demek ki unutulmadık ve biz de unutmadık. Daveti aldığımızda koşar adımlarla koştuk her birimiz buraya.

Fakat bir ukde kaldı içimde. Bir öğrencimizin; ‘’....Hocam, lisede bir tek sizin matematik dersinizden bir yıl bekledim...’’ demesini unutamadım. Nasıl oldu? Neden bu durumdan haberim olmadı veya gelip bana söylenmemişti!. Bunun acısını hissettim içimde.

Çok şükür binlerce öğrenci yetiştirdik ama tek bir öğrencimize dahi not denen şeyi silah olarak kullanmadım. Bunu herkes biliyor ve bu konuda çok müsterihim. Ona ayrılma toplantıdan sonra görüşelim dedim, fakat hasretin ve sohbetlerin yoğunluğundan o anda unuttum galiba...

Hani Türk filimlerinde görürüz ya:

‘’...Ben kül yutmam, benim dersimde kimse kopya çekemez anladın mı ?...’’ Şöyle yaparım, böyle yaparım. Bunların hepsi palavra... Her öğrenci ama bakarak ama defterden, kitaptan veya önceden hazırladığı cephanelerden kopya çekmiştir ve çeker. Fakat, matematik dersi olduğu için biz biraz daha avantajlıyız galiba bu konuda.

İki günde bizi hiç yalnız bırakmayan öğrencimizin, o zamanlarda da haylazdı. ‘’ Yavrum kurt mu var içinde yerinde duramıyorsun...’’ dediğimi hatırlatan bizim adam hatırasını anlattı. O güldü, ben güldüm.,.

Yazılı yapacağımız bir gün sınıflarda genel bir arama yapılmış. Fonksiyon ve polinomlardan soracağım demişim. O da, sınıfta çözdüğümüz tüm problemleri itina ile yazarak onun tabiriyle cephanesini cebine koymuş!..😀

Cebinde koca bir tomar halinde bulup bunlar ne diye sorduğumda; önce cephane! yani şey hocam, çalışma notlarım dediğini ben hatırlamadım ama o hatırlatınca sınıfta herkes başlamış gülmeye, arkasından tabi ki ben de...Ve anlattığında yine güldük.

-Eee sonra ne oldu diye tekrar sordum.

Bulanık haberler ve Suriye’deki gerçekler! Bulanık haberler ve Suriye’deki gerçekler!

- Hocam çok utandım, yüzüm kıpkırmızı oldu. Daha doğrusu sizin o tavrınızdan dolayı çok ezildim, utandım...

- Yahu ben unuttum, aradan geçmiş 40 sene, anlat bakalım ne olmuş?

- Hocam siz sınıfta biraz da gülerek dediniz ki:

‘’ Bak arkadaşınızın çalıştığı belli, her soruyu çözmüş maşallah!.. Notlarını hazırlamış, yaza, yaza...😃

Çalıştığı yüzünden belli, yazılı da aldığı nottan bir fazlasını vereceğim, hepinize güveniyorum, bugün değil haftaya yazılı yapacağım, hadi bakalım göreyim sizi...’’

Dediğinizde bizi azarlamaktan daha beter yaptınız. Çok mahçup olmuştum. Çünkü çok arkadaşımızın cebinden çıkardınız kopyalıkları. O günden sonra size mahcup olmamak için en çok sizin dersinize çalıştım ben de arkadaşlarım da. Çünkü bize güvendiğinizi söylediniz. O sihirli lafın tılsımı içimize ok gibi saplanmıştı sanki...

O kadar çok şeyler ve yaşanmışlıklar anlatıldı ki yazmakla sığmaz buraya...

***

Soğancılar Tesislerinde bunca aradan sonra, sabırla bizleri bekleyen öğrencilerimizle karşılaşmanın o sıcak atmosferini hiçbir zaman unutmayacağız. Tesis işleticisi ve sorumlusu Ahmet Baba, bizi rahat ettirebilmek için çırpındı durdu. Oradaki öğrencilerimizin hepisinden de aynı fedakarlığı gördük. Öğrencilerimiz dedikse içlerinde bazılarının yaşları bizden beş veya altı yaş küçük olanlar da vardı.

Aynı bizim gibi çoğunun saçları dökülmüş ve sakallı, bir kısmı da göbekli... Fiziken de değişmiş herkes. ilk başta tanımanın zorluğunu yaşadık, onlar da, bizde...

Ne bir menfaat, ne bir beklenti var. Ellerimizi öpmek ve bizleri görmek için bekleyenlerin önce isimleri hatırlattı kendilerini. Çünkü isimler değişmez, gözler ve sesler de aynı. Kısa bir duraklamayla hasretle sarıldık sevgili öğrencilerimizle. Çok kısa sürede yıllar bir şerit gibi geçti gözlerimizden. Hepimizin yüzünü sıcak bir tebessüm ve mutluluk doldurdu birden...

Bir kısmı geleceğimizi sonradan duysalar da, bazıları işleri ve meslekleri icabı başka şehirlerde olmasına rağmen gelebilenler doldurmuş salonu... Hem onların, hem bizim gülüşümüzün ve karşılaşmamızın sıcaklığı doldurdu salonu. Konuştukça, anlattıkça çok gerilere gittik. Sanki onlar yeniden öğrencilerimiz oldu, biz de öğretmen...

Plaket de hazırlamışlar bizler için. İçimden kendi kendime sordum. Biz ne yaptık ki? Yaptıksa vazifemizi yaptık, gördüm ki bunca yıllar unutturmamış bizleri. İyi ve olumlu izler bırakmışız ki, verdiğimiz hizmet ve sıcaklık unutulmamış. Ne mutlu...

Organizasyonda büyük emekleri geçen ve şu anda Çorum’da bir sanayi işletme sahibi olan ALİ DOST ve yine İBRAHİM KIROĞLU tertip komitesi adına ve şu anda meslektaşımız olan AHMET SEZGİN DE, öğrenciler adına ve Timmder Dernek Başkanı ALİ ALPASLANIN DA dernek adına yaptıkları güzel ve coşku yüklü konuşmalarının ardından yapılan sohbetlere doyum olmadı.

Hepinize ve herkese çok teşekkürler...

Hepsinin de mesleği olmuş. Kimi İmam, kimi işletmeci ve sanayici, bazıları öğretmen, devletin üst düzeyinde bürokrat, doktor ve her çeşit meslekten olanlar var.

Bilhassa son yıllarda toplumun savunduğu değerleri, bir kısım siyasilerin arka bahçeleri gibi görmelerinden, İmamlık mesleği kültürel ve erozyonist yapılanmalara açık hale geldiği ve hedefi olduğu bilinen bir gerçek maalesef.

Bu da saygın ve güvenilir meslekler arasında olmasını gerektiren imamlık mesleğinin güvenirliliğini ve itibarını en alt sıralara indirdiğini söylemeden geçemeyeceğim.

Artık İmam Hatip Liselerimizde neden ateist sayısının arttığını, deizmin bu liselerimizde %20’lere yükseldiğinin sebeplerini çok yazdığımdan burada yazmayacağım. Bunların sorumluluğunu bu liselerde yetiştirdiğimiz evlatlarımızda aramamak lazım...

Aynı sonuçlar çıksa da yerli anket şirketlerini bir tarafa bıraktım. Dünyanın en büyük araştırma şirketlerinden kabul edilen İPSOS araştırma şirketinin 23 ülkede yaptığı araştırmalarda, Türkiye’de en çok ve en az güvenilen meslek guruplarını istatistik oranları yayınlandı.

Ülkemizde bu anketlere katılanların güvendiği meslekler arasında ilk üç sırada, bilim insanları, doktorlar ve öğretmenler yer alırken SON İKİ SIRADA İSE DİN GÖREVLİLERİ VE POLİTİKACILARIN olduğu gözlemlendi...

Ülkemizde ki yerli araştırma şirketi olan ASAL’IN 28.12.2022 yayın tarihli, ‘’Türkiye’nin en güvenilir kurumları’’ anketinde çıkan sonuçlarda ise DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ EN SON SIRALARDA YER ALMASI DÜŞÜNDÜRÜCÜ VE MANİDARDIR MAALESEF...

İçinde bulunduğumuz 2024 yılında araştırma şirketlerin yapılan anketlerin tümünde yine DİYANET TEŞKİLATININ GÜVENİRLİLİK açısından en son sıralarda yer alması üzüntü vericidir. Tüm bunlara rağmen adı geçen bu kurum yanlışlarından zerre kadar kendisini düzeltme ve sorgulama içerisine girmediğini görüyoruz.

İmamlık mesleği her zaman ki olduğu yerde ahlaki ve manevi değerini korumasını bilmelidir. Tüm bunlara rağmen;

‘’Tarikat- ticaret- siyaset’’ sarmalından kurtulup mesleğini Allah rızası için ifa eden çok kıymetli din görevlilerimiz de mevcuttur. Bunların tümünü tenzih ederiz. Gerçi geldiğimiz ortam da çok mesleğin itibarı yerlerde artık...Avukatlık mesleği de dahil buna.

Kısa bir öz eleştiri yapsak da esasen konumuz bunlar değil. Biz öğrencilerimize, İmam da olun ama öncelikle Müftü olun. Memlekete hizmet yönünde, öğretmen olun. Tıp, hukuk, siyasal, mühendislik, işletme okumak önceliğini unutmayın yönünde ki nasihatlarımızın karşılığını bulmuş olduğunu gördük. Ülkemizin sizin gibi değerlere çok ihtiyacı var, çok çalışın, çok işler yapın yönünde ki telkin ve tavsiyelerimiz unutulmamış.

Derslerimizde inançla, şevkle, azimle verdiğimiz öğütlerimizin çoğunun yerine geldiğini görmekten de bahtiyar olduk. Maya tutmuş, diktiğimiz fidanların yeşererek, her birinin dal budak sardığını, ağaç olup meyvelerini verdiğini görmenin mutluluğunu ve öğretmenlik mesleğinin ulvi duygularının hazzını yaşadık hep birlikte. O kadar çok yılların biriktirdiği, unutulmayan hatıralarımız olmuş ki bu yazının içine hepsini sığdırmak mümkün değil...

Öncesinde Kur'an Kursu olarak açılan, sonra İmam Hatip Lisesine dönüşen, fiziki özellikleri yetersiz ve bazı yerleri kırık dökük, duvarları sıvasız, sınıfları fayanssız, kimi pencereleri, kimi camları kırık, plansız ve rastgele bir okul görüntüsü veriyordu. Kocaman caddesinde ki o bina, işte bu abide özelliklerin ve güzelliklerin hatırasını bırakmış içimizde.

İlk olarak şehre gelir gelmez, hatıralarımızı ve özlemlerimizi yaşattığımız okulumuzu görmek isteğimiz oldu. Yıkılmış ve boş kalan arsasında, birkaç arabanın park ettiğini ve viranelik görmek içimize dokundu. Keşke yıkılmış olmasaydı

........

Kırk yıl aradan sonra Terme bizlere çok gelişmiş geldi. Bizi şehir içinde gezip dolaştıran İBRAHİM KIROĞLU, KADİR ÖZÇELİK öğrencilerimiz ise aynı fikirde değillerdi.

Sebebini sorduğumuzda, Samsun’a 55 km, hemen biraz batısında Çarşamba’ya 20 km ve doğusunda 30 km mesafede ki Ünye İlçelerine göre çok geride kaldığını, kentleşmenin çarpık olduğu, tam olarak gelişemediğini söylediler...

İkinci memleketimiz gibi saydığımız Karadeniz’in incisi bu güzel şehrin halkı eğitime, öğretime ve gelişmeye gayet açık olup, okuma yazma oranı %99’dur. Bir yüksek okulu, bir Fen Lisesi, 2 Anadolu Lisesi, 7 tane Lisesi olup, biri de yıllarca Öğretmenlik yaptığımız İmam Hatip Lisesidir.

Öğretmen arkadaşlarımızdan aldığımız bilgilere göre halen 18-20 bin arasında öğrenci bulunmaktadır. 15- 17 bin nüfusla bıraktığımız bu güzel ilçemiz bugün 75 bin nüfusu aşmıştır. Onlara göre şehrin sahipsizliğini ve geri kalmasının sebeplerini açıkladı öğrencilerimiz. Burada yazmayacağım onları...

Bafra pidesinin ikinci, Terme pidesinin de 8.ci sırada olmasının haklı sebebini , yıllar sonra pidelerimizi yediğimizde bir daha anladık...

Ve uzun lafın kısası; biz Terme’den memnunduk, öğrencilerimizin ve Terme’nin de bizden memnun olduğunu görmenin huzurunu ve bahtiyarlığını yaşadık.

Hepinizin gözlerinden öpüyorum sevgili ve vefakar öğrencilerim. Sağ olun, var olun. 28.10.2024

Emekli Matematik Öğretmeni

AV. Faruk Ülker

Editör: Kerim Öztürk