Aralarında HDP ve Yeşil Sol Parti’nin de olduğu bir dizi parti ve siyasi kurum Lozan Antlaşması karşıtı bir açıklama yayımladı. Açıklamada Avrupa Birliği’ne çağrıda bulunulurken “BM ve Avrupa Konseyi’ni, AB’yi ve diğer uluslararası kurumları halkımızın Kendi Kaderini Tayin Etme ve Lozan cenderesini aşma mücadelesine destek vermeye çağırıyoruz.” denildi.

Açıklamada, “24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması, halkımız için karanlığın, sonu gelmeyen baskı, soykırım ve zulümlerin adıdır. Öncelikle halkımızın temsil edilmediği ve iradesinin yok sayıldığı Lozan Antlaşması’nı ve bu antlaşmayı imzalayıp uygulayanları şiddetle kınıyoruz. Antlaşmayı kabul etmedik, etmeyeceğiz.” ifadeleri kullanıldı.

***

Bu partilerin ilk hedefi de açıklamada şöyle belirtildi:

“Türkiye devletine de çağrımız şudur; yüz yıldır tekrarlanan, ‘Cumhuriyeti birlikte kurduk, Kürtler ve Türkler Cumhuriyetin iki kurucu unsurudur, bin yıllık kardeşiz’ vb. söylemlerin yerine kardeşlik hukukunun gereği yapılsın. Savaş ve inkâr siyaseti yerine Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik çözümü için adımlar atılsın. Yapılacak yeni bir anayasa ile Kürt halkının varlığı ve ulus olmaktan kaynaklanan hakları resmen tanınsın. Kürt halkının kendi ülkesi Kürdistan’da özgür ve onurlu bir şekilde yaşama hakkı vardır ve bu bölge barışı ve istikrarının da koşuludur.”

***

Kısacası ilk hedefleri Anayasa’yı değiştirmek, Türkiye’yi şimdilik iki devlete ayırmaktır... Değiştirmek istedikleri aslında ilk dört madde ve başlangıç ilkeleridir.

Öyleyse, bu talepler varken Yeni Anayasa süreci başlatmak ne demektir?

Bu talepler Sevr’in yeniden horlatılması demektir.

Kapı aralığından bir hastane gerçeği… Kapı aralığından bir hastane gerçeği…

***

Eski Almanya Dışişleri Bakanı Hans-Dietrich Genscher,1992'de yaptığı açıklamada Türkiye için bir "Yugoslavya modeli" öngördüklerini belirtmiştir.

Eski Almanya Başbakanı Helmudt Schmidt de 5 Ekim 2000'de Die Zeit'ta yayınlattığı yazıda "Lozan'da bir Kürt devletinin kurulmamış olması, büyük hatadır" demiştir.

2004 yılında 78 kişilik Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun 24’ünün oyuyla kabul edilen "Azınlık Raporu"nda da “Sevr sendromu”nun bitmesi, Lozan Antlaşması'nın gerektiği gibi uygulanması isteniyor, tek kültürlü ulus-devlet yerine ise, “Türkiyelilik üst kimliğinin benimsenmesi” öneriliyordu.

***

Oysa dönemin ABD Başkanı Wilson,"Kendi kaderini tayin hakkı" ilkesini ortaya attığı zaman, asıl hedefi, parçalanmakta olan imparatorluklardan güçlü ulus devletler çıkmasını önlemekti. Öyle ki, Wilson, Osmanlı'nın yerine bugünkü coğrafyada bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurulacağını da kestirerek, Anadolu'da bir Ermenistan ve Kürdistan kurulmasını istemişti. Türkiye'yi parça parça eden Sevr Antlaşması da bunun içindi...

Her milletin kendi kaderini tayin hakkı olarak bilinen Wilson prensipleri, Atatürk tarafından Kürtleri de kapsayacak şekilde bütün Türk Milleti'nin kendi kaderini tayin hakkına dönüştürülmeseydi, Türkiye Cumhuriyeti meşru bir zeminde kurulamazdı...

O günlerde, Kürt aşiretlerinin Lozan'a "Bizim ayrı gayrımız yoktur, aynı milletin evlatlarıyız" diye telgraf çekmesi, Türkiye'nin Wilson tuzağına düşmesini önlemiş oldu. Mustafa Kemal Paşa, Wilson ilkelerini kabul ediyor; Türk Milleti'nin etnik parçalar halinde değil, bir bütün olarak bu hakkı kullanacağını dünyaya ilan ediyordu...

***

Devletin temeli, "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran halka Türk Milleti denilir" tespiti ve buna dayalı olarak "Ne mutlu Türk'üm diyene" felsefesi üzerine atıldı.

ABD ve Batı Avrupa ise 1920'lerde yapamadığını, 20'nci yüzyıl sonuna doğru ve 21'inci yüzyıl başında yapmak istedi. PKK'yı kurdurup silahlı propaganda ile Türk Milleti'nin direncini çökertmeye çalıştılar...

Açıkça görülüyor ki Yeni Anayasa isteyenler Lozan’a karşı Sevr özlemi içinde olanlardır. Yalnız, iktidar veya muhalefet bünyesinde hangi kılığa bürünürlerse bürünsünler, Türk Milleti’nin iradesini hiçbir güç kıramayacaktır.

Editör: Kerim Öztürk