Komplocu sosyal medyada konuşuyor. 1095’te Haçlılar Kudüs’ü işgal ettiğinde neler olmuş? Tapınak şövalyeleri bankacılığı ilk kuranlarmış. 1306’da Fransa’da kontun marifetleri. Tapınakçılar İngiltere’ye sığındılar. Masonluğun temelleri atıldı. Yahudilerin tefeciliği. Anglikan kilisesi, kralın arzusuyla kuruldu. Sırf istediği kadınla evlenebilmek için. İngiliz masonlarının üstadı Cromwel’dir. Püritenler arasında Cromwel’in torunu. İngiltere’de Yahudi hakimiyeti. ABD’nde Yahudi-Evanjelist karması hakimiyet kurmaya çalıştı. Fransız İhtilali Yahudi-Mason eseridir. Masonik İtalya hareketi, İtalyan birliğini kurdu. Osmanlı Devleti’ne musallat olan Yahudi mason hareketleri. Padişah ve Osmanlı Devleti’ni zayıflatma emelleri. Genç Türkler (Genç Kalemler) Yahudiler’in eseridir. Osmanlı’nın yıkılışında Masonluk İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin marifetleri ve Mustafa Kemal’in içlerinde oluşu. "Genç Türkler’’ arasında Mustafa Kemal. Mustafa Kemal, Suriye ve Irak’a bağımsızlık verilmesini istemiş. İttihatçılar’ın Osmanlı’yı yıkmak için milliyetçilik yapmaları. İttihatçılar ikili oynadı ve ihanet içinde oldular. Hikaye böyle sürüyor.1919-1923 arası çoğu uydurma bilgiler de veren komplocunun niyeti ve hedefi belli olmaktadır. Her komplo teoride olduğu gibi, gerçeklere yalan ve yanlışları da katmış olarak niyet ufuktan görünüyor. Ulus devlet (milli devlet) kötüdür, Osmanlı yıkılmamalıydı ve yıkılmayabilirdi. Atatürk ihanet etmiştir. Bu hikayeyi, bir de dini istismar ederek hak-batıl savaşı içine soktunuz mu, mesele tamamdır.

BU MERKEZ BİR YAHUDİ İNANÇ VE ZİHNİYETİ OLABİLİR

Peki bu anlatımların gerçek yüzleri yok mudur? Olmaz olur mu? Zaten sırf yalan-yanlış üzerine komplo teori bulamazsınız. Ortada gerçekler olacak. Buna yalan yanlışlar katılabilir.

Komplo teori deyince neyi, gerçekler deyince neyi kastediyoruz? Komplo teoriler deyince tuzak fikirleri, tuzak ideolojileri, tuzak siyasi girişimleri, tuzak yönlendirmeleri, bu tuzakların önemli sayılan şahıslarca temsil edilip kullandıkları etki güçlerini kastediyoruz. Tuzaklar gerçeğe de dayansa, niyet ve amaç işin içine girince; gerçeklikleri ikinci plana düşmüştür. Tuzağın merkezinde bir inanış, bir ideoloji, bir fikir yumağı, bazı şahıslar vardır. Bu merkez bir Yahudi, Yahudi inanç ve zihniyeti olabilir. Yahut benzer başka etkin güç ve güçler, söz konusudur. Kötü niyetlere alet edilebileceğini hesap ettikleri bir bilim adamı bile merkeze konabilir.

Gerçekler deyince, tartışılmaz tabiat ve toplum gerçeklerini, insan gerçeğini, hayatın gerçeğini, bir de İslam’ın gerçeğini kastediyoruz. Doğru anlaşılmışsa İslam’ın gerçeklerini diğerlerinden ayırmak mümkün değildir. Bu gerçekler yan yana değil iç içedir.

HAYATI TEK SEBEBE İNDİRGEME TEŞEBBÜSÜ

Bir komplo teori bütünüyle gerçekleri kapsasa bile, gerçeği tenkit başkadır, gerçeği yerli yerine koymak başkadır. Gerçeği nerede, nasıl, ne için kullanacağınız önemlidir. Komplo teorilerde niyet ve amaç, çoğu kez hepsinin önüne geçer ve her şeyi kuşatır. Niyet ve amaçlar ise değişkendir, siyasi olabilir, ideolojik olabilir. Komplo teorilerde önemli bir taraf, olayları, hayatı tek sebebe indirgeme teşebbüsüdür. Bu teşebbüs bilimde de kullanılmaya kalkılmış, reddedilmiştir. Özellikle sosyal hayatta ve sosyal bilimlerde, P.A Sorokin anlatılarını, delillerini sıralar ve sonunda şöyle der: ‘’Her şey, her şeyin sebebidir. Bu, herhangi tek bir şeyin sebep olmaktan çıktığını ifade etmez.’’

Maddi hayatta her gün yeni bir şey keşfediliyor. Dijital olanlar başta geliyor. Keşiflere her gün bir yenisi ekleniyor. Psikolojik hayatta da böyle. Bunların hepsini tek bir sebebe indirgemek, bilimsel ve gerçekçi değildir. İdeoloji ve niyet, gerçekleri kullanabildiği gibi yalan da katabiliyor. Bu arada bilerek, bilmeyerek büyük tehlikeler gözden kaçırılabiliyor.

OSMANLI DEVLETİ'NİN YÜKSELMESİNDE İSLAM'IN GETİRDİĞİ RUH ELBETTE ÖNEMLİ OLDU

İrcacı (indirgemeci) teşebbüsün bilimsel tarafı yoktur dedik. Çok değer verdiğimiz meseleler dahi doğru yere konmaz veya aşırıya kaçılırsa, bizi yanıltabilir. Her komplo teori, ircacı teşebbüstür. İrcacılık ise bilimi kısırlaştırmaktır, hayatı daraltmaktır. Sorunların çoğunu cevapsız bırakmaktır. Mesela, Osmanlı Devleti’nin yükselmesinde İslam’ın getirdiği ruh elbette önemli rol oynamıştır. Ama şunların cevabını verebilmeliyiz: Bu medeniyeti niçin İranlılar değil de Türkler kurdu? Niçin Karamanoğulları değil de Osmanoğulları bunu gerçekleştirdi? Bu sistemin büyük yanlışları nelerdi? Fatih Sultan Mehmed’in fetih gerçekleştiği gün, hocası Akşemseddin’e hitabı hatıra geliyor.

Hüda-Par Anayasa’nın kilidini zorluyor. Anayasanın kilidini kırdırmayacağız! Hüda-Par Anayasa’nın kilidini zorluyor. Anayasanın kilidini kırdırmayacağız!

Genç padişah, elini belindeki kılıca atarak, doğru da hocam, şu kılıcın hakkını unutmayalım.

Sorokin der ki, bütün sosyal kurumlar, bir şeyin (mesela dinin) değiştirmeleri altında değişiyorlarsa, o halde o şeyin kendisi niçin ve nasıl değişiyor?

SİYONİZM Mİ İNGİLTERE'Yİ İNGİLTERE Mİ SİYONİZMİ KULLANDI

Komplo teorilerde, başka birçok gerçeğin, bilerek-bilmeyerek saklı tutulabileceğini veya iddianın yetersizliğini anlayabilmek için örneğimize tekrar dönelim. Masonluk toplumlar için tehlikeli bir örgüttür. Siyonizm de öyle. Zaten birliktedirler. Fakat ne kuruluşları, ne tarihçesi, komplocunun anlattığı gibi ve anlattığından ibaret değildir. İlgili kaynaklara bakılabilir. Sonra, hem Yahudi-Siyonizm ve Masonluk, İngiltere’nin himayesi altına girmiştir demek, hem de İngiliz’i hakimiyeti altına almıştır demek çelişik değil midir? Siyonizm mi İngiltere’yi kullanmıştır, İngiltere mi Siyonizm’i kullanmıştır? Karşılıklıdır dersek, komplocunun kuralına aykırı hareket etmiş oluruz. Tapınak şövalyeleri, fırsattan istifade ederek para spekülasyonu ve tefecilik yapmışlardır. Fakat bu bankacılık sistemini, başlangıcını, gelişmesini anlatmaya yetmez. Bankacılık, burjuva sınıfının doğuşu ve gelişmesiyle ilgilidir. Burjuva sınıfının doğuş ve gelişimi, tarihi, zorunlu, önüne geçilemez sosyal-determinist bir süreçtir. Asilzadelik, toprak tekelciliği, derebeylik, zulüm ve sömürü sistemine karşı oluşmuş bir sosyal aşamadır. Köyleri terk eden insanlar burg (kasaba) adı verilen yerlerde toplanmışlar, sonra şehirlere ve şehirleşmeye doğru gitmişlerdir. Bunların elinde artık arazi, mülk vb. yoktur. Sattıklarından veya şu ve bu yolla elde ettikleri para vardır. Yani iktisadi değer ceplerindedir. Burglu ( yani bourgeoi=burjuva) denen bu sınıf, henüz kapitalist değillerdir. Kapitalist sınıfla karıştırılır. İleride kapitalistler, bunların içinden çıkacaktır. Bir de burjuva, yanlış olarak kent soylu diye tercüme edilmiş ve tanıtılmıştır. Köken itibariyle kent soylu ve kentli değillerdir. Bizim için burada gerekli ve önemli olan, şudur: İktisadi değer yargısı, bu değer üzerinden yapılacak işlemler, burjuva ve kapitalist sınıfla değişmiştir. Üzerimizde, yanımızda taşıyamayacağımız, arazi, mülk vb. yerine bunların karşılığı olan vasıta değer (para) öne geçmiş, artık iktisadi hayat buna göre oluşmuştur. Bu değerin muhafazası ve bu değer üzerinden yapılacak işlemler bankacılığı doğurmuştur. Bankacılık, bir taraftan zorunlu, bir taraftan da birçok belanın, melanetliğin, zulmün kaynağı olmuştur. Liberal kapitalizmin doğup gelişmesini, bankacılığın milletler arası hale gelişini, emperyalizme dönüşümdeki rolünü öğrenmek isteyenler Lenin’in eserlerine bakmalıdırlar. Gerçekleri birer birer dile getirmiştir. Bilen bilir ki ben Marksist değilim. Onların temel felsefi ve ideolojik yanlışlarıyla çok meşgul oldum, yazıp çizdim. Ancak bu, onların söyledikleri doğrular yoktur anlamına gelmez. Aklım ve yüce dinim bana, şunu öğretmiştir: ‘’Kafir de olsa doğruyu söyleyebilir’’. İnanan veya tersine inanmayanlar hemen alınmasınlar. Gerçeğin yalınlığının ilke ifadesidir bu. Bu ilkeyi dindarlar da dinsizler de hep göz ardı etmişlerdir. Ama en çok onların bunu öğrenmesi gerekir.

OSMANLI'YI YIKMAK İÇİN BU GÜÇTEN İSTİFADE EDECEĞİZ

Örneğimizde Mustafa Kemal’i hedef alan örtülü iddialar var. Gerçekler bilgilere bakılmamış veya aldırış edilmemiş telkinler var. Mustafa Kemal gençken (teğmenken) ‘’Genç Türkler’’ arasında bulunmuştur. Evet bulundu. Selanik’te çoğunlukla Yahudi evlerinde toplanan bir grubun arasındaydı. Bir gün sordu: ‘’Neden sürekli Yahudi evlerinde toplanıyoruz? ’Cevap şu oldu: ‘’Osmanlı’yı yıkmak için bu güçten ve daha bazı güçlerden istifade edeceğiz’." Oysa Mustafa Kemal’in kafasında ve idealinde, Osmanlı’nın yıkılması değil (o zaten yıkılacaktı) sonrasının ne olacağı bulunuyordu. Mustafa Kemal o günden sonra o grubu terk etti ve bir daha aralarında bulunmadı. Ancak bir dosya tutmaya başlamıştı. Bu dosya, zamanı gelince Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt’a verilip, Mason cemiyetleri kapatılacaktır. Komplocumuzun gerçekleri arasında bu gerçekler yer almıyor, ya bilinmiyor, ya aldırış edilmiyor. Ama mesele saptırılmış oluyor. Komplocunun niyeti başkadır. Mustafa Kemal’in Masonluğa, Siyonizm’e hizmet ettiğini ima etmek. Mason derneklerini neden kapattığını söylemiyor.

FRANSIZ İHTİLALİ OLMASAYDI

Komplocu, Fransız İhtilali’nin gerçek sebeplerini bilimsel ve gerçekçi bir yaklaşımla anlatmaktan uzaktır. O da komplo teori ile açıklanmıştır. Oysa Fransız İhtilali olmasaydı, derebeylik düzeni, asilzadelik saçmalığı, özgürsüzlük, zulüm, klasik sömürü düzeni daha uzun süre devam edecekti. Sanki, ezilen halk yoktu, özgürsüzlük yoktu, özgürlük özlemi yoktu. Yazarlar, şairler, felsefeciler hiçbir şey yazmıyor, Fransız halkını aydınlatmıyorlardı. Durup dururken Yahudi veya başka mahreçler İhtilali yaptırdı. Komplo teorici tezgahın altında on çeşit mal bulunsa da, sadece birini tezgaha çıkaran tüccar gibidir. İhtilal, bütün dertlere çare olmamış olabilir, bazı yeni problemler açmış da bulunabilir, fakat bir dönemin dönüşümüne önayak olmuştur. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Artık millet ve milli devlet dönemi başlayacaktır. İnsanın hak eşitliği, demokrasi, özgürlük öne çıkacaktır. Sosyolojik kanunlar ve sosyolojik süreç er-geç bunu gerektirse bile, ihtilal, buna büyük bir hız kazandırmıştır. Osmanlı Devleti’nin yıkılışında da komplocu, gerçeğin yanına bile yaklaşmamıştır. Sosyolojik gerçek şudur: Çok milletli, çok kültürlü, çok dinli sosyal, siyasi yapılar, yeni imparatorluklar yıkılmaya mahkumdur. Hepsi yıkılmıştır ve artık aynı yapıda bir birlik oluşmaz. Ancak, bağımsız ve ileriye gitmiş milletlerin kendi irade ve arzularıyla, kendi birliklerini muhafaza ederek birliktelikler olabilir. Birleşmiş milletler, Nato vb. gibi. Yeryüzünde hiç Yahudi bulunmasaydı, komplocunun öne çıkardığı o entrikalar olmasaydı bile, Osmanlı yine çöküp gidecekti. Önemli olan sonrasının ne olacağıydı.

ÇIĞ GİBİ GELEN YENİ DÖNEM

İlerlemiş toplumlarda, milletleşme dönemi hızla başlamış, ilkel toplumlar devam ediyordu ama, genişlemiş ve gelişmiş toplumlar yeni bir döneme giriyordu. Çığ gibi gelen bu yeni dönemde imparatorluk tipi yapıları muhafaza etmek imkanı kalmamıştı. Komploculara, tarihe iyi bakmalarını tavsiye ederiz. Sosyal kanunları iyi görmelerini isteriz. İbn Haldun’u, Toynbee’yi, Hilmi Ziya Ülken’i, Ziya Gökalp’i, Mümtaz Turhan’ı, Niyazi Berkes’i, Orhan Türkdoğan’ı, diğer birçok antropolog ve sosyoloğu dikkatli takip etmelerini tavsiye ederiz. Hem Osmanlı gerçeğini öğrenirler, hem sosyal sürecin kanuni macerasını. Birbirini anlayamaz iki yabancı toplum haline gelmiş, payitaht ve Anadolu; Osmanlı aydını ve halk, dili yabancılaşmaya başlamış kesim ile kendi dilini devam ettiren gövde; kültürde, özel olarak musikide, adetlerde birbirine yabancılaşmış iki kafa, aslını hor gören, hatta inkar eden bir beyin; bu hale gelmiş zorlanmış bir beraberliği, dünyada hangi güç ayakta tutabilir, devamını sağlayabilirdi? Komplocu hayallerle değil, gerçeklerle uğraşmalıdır. Hayallerin de önemi vardır ama yeri ayrıdır.

Ne kadar iyi veya kötü, ne kadar cahil veya bilgili, ne kadar düzgün ya da düzenbaz olursa olsun, insanı ve toplumunu iyi tanımalıdır. İnsanlar, komplocunun zannettiği gibi, içi boş, dışarıdan yönlendirilen ve yönetilen kuklalar değildirler. Aldatmalar ve telkinlerle bazı zararlara maruz kalabilirler. Fakat gerçek, er geç ortaya çıkar. Komplo teoricisi diyebilir ki, biz de gerçeği söylüyoruz. O gerçeğin çevresini, katıldığı bütün gerçekleri, araya sıkışmış yalanları göreceksiniz. Hayatı kanan ve kandıran iki insan tipine indirip, bu zıtlıkta mı açıklayacağız?

HİÇ YAHUDİDEN VE SİYONİZMDEN SÖZ ETMİYOR

Komplo teoriler, özellikle aydın kesimde sosyal hastalıklara yol açmıştır. Sabit fikirler, giderek paranoyaya dönüşebilmiştir. Bir zamanlar Dinlerarası Diyalog tenkidi yaparken, biri benim için şöyle yazmıştı: ‘’Hiç Yahudiden ve Siyonizmden söz etmiyor." Aklının ucunda, Yahudi ve Siyonistler yazdırıyordu iftirası duruyordu. Nitekim yazdırıldı diyenler oldu. Bu hastalık epeydir Türkiye’de yaşandı.

Komplocu hareketlerle irtibatlandırılan bir hastalık daha görülür. Devrim anlayışını, devrim kavramını ve yapılmış devrimleri kötülemek ve devrime olumsuz bir yük yüklemek. Yani devrim de komplo tezgahının içine sokulur. Yukarıda Fransız İhtilalini(devrimini) misal vermiştik. Bunlara göre Rus devrimi de böyledir, Çin devrimi de, Türkiye Cumhuriyeti-Atatürk devrimi de komplo tuzakları ihtiva ederler. Çarlık Rusyası’nda halkın durumu iyiydi, Tolstoy, Dostoyevski, Çehov vb. bir şey yazıp çizmiyorlardı, aydınlar arasında yayılan Marksist ideolojinin hiç etkisi yoktu, ama Amerika’da Jacop Schiff adlı bir Yahudi, o günün parasıyla bir milyon dolara Lenin İhtilalini kotardı. Öyle mi? Peki dünyanın en büyük devrimlerini kim, hangi sermayeyle yaptırdı? Hz. İsa ve Hz. Peygamber’i harekete geçiren Yüce Allah, bir komploya mı alet edildi? Birçoğumuz bu hareketleri devrim olarak görmez, bunlar dindir, deriz. Dindir elbette, ama niye geldiler, ne yaptılar? Bu tevhid safhalarının, ebediyete vasıta olacak olan dünyaya dönük taraflarını devrim hareketi olarak almayışımız, dini anlamamızı zorlaştırmıştır. Hz. İsa, Yahudilere rağmen, çektiği çilelere rağmen ve Roma’ya rağmen devrimini ortaya koydu. Hayata geçirilişi aksasa, bozulsa, saptırılsa bile, özünde ihtiva yeni ruh, birçok sebebi önüne katarak Roma İmparatorluğu’nu yerle bir etti. İslamiyet, bütün engellemelere, kısa sürede başlayan ihanetlere rağmen, bütün dünyaya yeni bir hayat aşıladı. Farkında olsunlar-olmasınlar, düşman olanları da bulunsun, artık dünya eski dünya değildir. Acı olan taraf, ona layık onlayanlarla, onu doğru dürüst anlayamayanlarla, bu devrimin temsil edilip sürdürülmesidir. Can alıcı nokta burasıdır.

Prof. Yümni Sezen

Editör: Kerim Öztürk