HAMAS'ın 07 Ekim 2023 Cumartesi sabahı İsrail'e karşı başlattığı saldırılar iki taraf arasında savaşa dönüşüyor. HAMAS'ın sürpriz, koordineli ve ev yapımı uyduruk roketleriyle yaptığı saldırılarına İsrail orantısız bir şekilde cevap veriyor. Şu ana kadar HAMAS saldırıları sonucu İsrail'de 306'sı asker 1400 İsrailli ölüyor, 5 bin 132 İsrailli yaralanıyor, İsrail'in Gazze'ye saldırılarında ise 2193’’ü çocuk, 1709’u kadın ve 397'si yaşlı olmak üzere 7 bin 28 Filistinli ölüyor, 18 bin 484 Filistinli de yaralanıyor. İsrail’in hedef gözetmeksizin yaptığı saldırıların birisinde bir hastaneyi hedef alıyor ve sadece bu hastanede 500 civarında Filistinli ölüyor.
Türkiye’de İsrail’ karşı tepkiler
İsrail’in bu orantısız cevabı ve sivillere yönelik saldırısı haklı olarak bütün dünyada ve özellikle Türkiye’de büyük tepki topluyor, İsrail Büyükelçiliği ve İsrail konsoloslukları önünde büyük çaplı protestolara ve siyasetçilerin büyük büyük konuşmalarına sebep oluyor.
Türkiye’de gerek iktidar partileri ve gerekse de muhalefet partileri tarafından İsrail’e karşı yüksek sesle eleştiriler yöneltiliyor. Hatta bunların arasında ‘’…. eğer bugünden itibaren 24 saat içinde ateşkes sağlanamazsa, saldırılar durmazsa, mazlumların üzerine bombalar bırakılmaya ısrarla devam ederse…’’ diye İsrail’e 24 saat süre verenler bile oluyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 25 Ekim 2023 Çarşamba günü AKP Meclis Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada İsrail'i sert bir dille eleştirirken "Hamas terör örgütü değil, kurtuluş ve mücahitler grubudur" diyor. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28 Ekim 2023 Cumartesi günü İstanbul’da Filistin’e destek mitingi yapacaklarını açıklıyor.
Tabii ki tepkiler, konuşmalar, protestolar ve eylemler bu kadarla sınırlı kalmıyor. İsrail’in Gazze’de yaptığı katliamlarla ilgili olarak farklı siyasetçiler, farklı kişiler ve sivil toplum örgütleri tarafından daha fazla tepki dile getiriliyor. Özetle bütün bu tepkiler İsrail’in Gazze’de Müslüman öldürmesi üzerine yapılıyor. Bu tepkileri doğal insani tepkiler olarak değerlendirmek gerekiyor. İnsanı duyguları olan herkes bu katliamı telin eder, kınar, protesto eder.
Ancak bu tepkilerden iktidar Partisi AKP’nin, Gelecek Partisi Başkanı Davutoğlu’nun ve DEVA Partisi Başkanı Babacan’ın tepkilerini ayrı bir yere koymak, onları ayrıca değerlendirmek gerekiyor.
AKP, Gelecek Partisi Başkanı Davutoğlu ve DEVA Partisi Başkanı Babacan’ın tepkilerini değerlendirebilmek için çok yakın bir geçmişe kısaca bir göz atmak gerekiyor.
ABD, Irak’ı işgal ediyor
20 Mart 2003 tarihinde ABD ve İngiltere önderliğinde oluşturulmuş Çokuluslu Koalisyon Kuvvetleri uydurulmuş gerekçelerle Irak’ı işgale başlıyor. Ve kısa zamanda bütünüyle Irak, ABD tarafından işgal ediliyor. ABD, Irak’ı işgalden 13 yıl önce başlattığı bir ambargoyla Irak’ı işgale hazırlıyor.
ABD ve İngiltere, Irak'ın işgali için BMGK'ye uyduruk, sahte kanıtlar sunuyor, Bu uyduruk kanıtlara inanmayan BMGK işgale onay vermiyor. Buna rağmen ABD ve İngiltere, BMGK'ni devre dışı bırakıp uluslararası hukuku da çiğneyerek Irak’ı işgal ediyor.
Irak'ta ABD ve İngiliz işgali yaklaşık 9 yıl sürdükten sonra bu işgal 18 Aralık 2011 tarihinde son buluyor. Bu işgal esnasında Irak’ta öldürülen insanların sayısı ile ilgili tahminler çok çeşitli ve tartışmalı olmasına rağmen en az bir milyon Iraklı Müslümanın öldürüldüğü, iki buçuk milyon Iraklı Müslümanın yerinden yurdundan edilerek ülkeyi terk ettiği değerlendiriliyor. İşgal sırasında yüzlerce hastane, okul ve cami hedef alınarak bombalanıyor, tahrip ediliyor. İşgal sırasında Irak’ta yaşanan taciz, tecavüz, yağma, cinayet ve hırsızlığın haddi hesabı bilinmiyor. Dünya kamuoyu sadece ve sadece Ebu Gureyb Cezaevindeki işkenceleri, taciz, tecavüz ve cinayetleri biliyor.
AKP hükumeti, ABD ile bu işgale katılmak istiyor. AKP hükumeti, hem bu maksatla hem de Türkiye topraklarında 62 bin ABD askeri, 255 uçak ve 65 helikopter bulunduran ve gerektiğinde bunları Irak'a sevk edilmesini öngören Başbakanlık Tezkeresini 25 Şubat 2003 tarihinde TBMM'ye sunuyor. Ancak 1 Mart 2003 tarihinde TBMM’nde tezkere üzerine yapılan oylamaya 533 milletvekili katılıyor. Oylamada; 250 ret, 264 kabul, 19 çekimser oyu kullanılıyor. Ancak, Anayasa'nın 96. maddesinde öngörülen 267 salt çoğunluğa ulaşılamıyor. Bu durumda, tezkere kabul edilmemiş sayılıyor.
Buradan bir sonuç alamayan AKP hükumeti, 19 Mart 2003 Çarşamba günü TBMM'ye yeni bir tezkere sevk ediyor. ABD’ye, Irak’ın kuzeyinden yürüteceği operasyonda Türkiye’nin toprak ve hava sahasını kullanmak için izin veren bu tezkere 20 Mart 2003 tarihinde TBMM’de kabul edilerek 21 Mart 2003 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanıyor. Tezkere TBMM’nde kabul edildikten yaklaşık beş saat sonra ABD tarafından, Türk hava sahası ve İncirlik kullanılarak Bağdat bombalanıyor. Yani Bağdat’ı bombalayan uçaklar Ohio’dan, Teksas’dan, Kaliforniya’dan gelmiyor, Bağdat’ı bombalayan uçakların hemen hemen tamamı AKP hükumetinin izniyle İncirlik’ten kalkıyor ve Türk hava sahasını kullanıyor.
Ayrıca Irak’taki ABD işgal kuvvetlerinin lojistik ihtiyacının büyükçe bir kısmı Türkiye üzerinden sağlanıyor.
Davutoğlu, o zaman Başbakan Erdoğan'ın dış politika danışmanlığını yapıyor. Babacan ise o zaman AKP hükümetinin Devlet Bakanı oluyor.
Şimdi İsrail’in Gazze’yi işgaline içini sindiremeyenler o zaman ABD, Türkiye üzerinden Irak’a girip Irak’ı işgal etsin, değil Gazze’de olduğu gibi 7.000 Müslüman, bir milyon Müslüman öldürülsün, Müslüman Irak darmadağın edilsin, Irak’ta Müslüman kadınlara tecavüz edilsin, değil Gazze’deki gibi bir tane, yüzlerce hastane ve cami bombalansın diye İsrail’in ağababası ABD’ye izin veriyor.
Hatta o zamanki Başbakan Erdoğan ABD askerlerinin Irak işgalinden (Irak’taki katliamlarından, yağmalamalarından, tecavüzlerinden) evlerine kazasız belasız dönmeleri için dua bile ediyor.
Kaldı ki o zamanki Irak, Filistin’in en yaman savunucusu ve İsrail’in ise en azılı düşmanı oluyor. Birinci Körfez Savaşında Saddam Hüseyinli Irak’ın İsral’e Scud füzeleri gönderdiği hala hatırlanıyor.
ABD, Saddam’ı ve Irak’ı yok ederken yani ABD İsrail’in baş düşmanını ve dünyadaki Filistin’in en büyük destekçisini ortadan kaldırırken ABD’ye en büyük desteği Türkiye’de AKP hükumeti sağlıyor.
ABD ve NATO Libya’yı bombalıyor
Libya'da 7 Şubat 2011 tarihinde hükûmet ve Muammer Kaddafi karşıtı olarak başlayan gösteriler ve ayaklanmalar daha sonrasında bir iç savaşa dönüşüyor.
18 Şubat 2011 tarihinde göstericiler Libya’nın ikinci büyük şehri Bingazi'nin kontrolünü bazı polis ve askerlerin de desteğiyle ele geçiriyor. Bunun üzerine hükûmet Bingazi'ye kontrolü sağlamak maksadıyla rejimin destekçisi seçilmiş askeri birlikleri gönderiyor.
Muammer Kaddafi'nin halk ayaklanmasını bastırmak adına muhalif güçlere karşı kullandığı kuvveti durdurmak amacıyla 19 Mart 2011 tarihinde Paris'te ABD liderliğinde bir koalisyon gücünün Libya’ya müdahale kararı alınıyor. Aynı gün 19 Mart 2011 tarihinde ABD, İngiltere, Fransa, İtalya ve Kanada'nın katıldığı Koalisyon güçleri, Libya'yı hem havadan hem de denizden bombalıyor. Ardından NATO devreye giriyor. Libya’ya saldıran bu kuvvetler Londra Konferansı sonrası doğrudan NATO’nun komutası altına giriyor. 27 Mart 2011 tarihinde NATO Genel Sekreteri Rasmussen, NATO’nun Libya’daki tüm askeri operasyonları üstleneceğini açıklıyor. NATO üyeleri arasında yürütülen görüşmelerin ardından NATO, 31 Mart 2011 tarihinde komutayı ele alıyor.
Önceden “NATO’nun Libya’da ne işi var?” diye kükreyen AKP hükumeti bu NATO gücüne 4 firkateyn, 1 denizaltı ve 1 yedek gemi veriyor. NATO’nun Libya’daki hava harekâtının merkezi de İzmir oluyor. Yani Libya ABD, Kanada, İngiliz, İtalyan ve Fransızlar tarafından bombalanırken, bu bombalar altında binlerce Müslüman ölürken, yüzlerce hastane, cami, okul tahrip edilirken bu güce Türkiye büyük katkı sağlıyor.
Ülke, NATO’nun bu saldırıları ve iç savaş sonrası Ulusal Geçici Konsey (UGK) ve Libya Sosyalist Halk Cemahiriyesi olarak ikiye ayrılıyor. 20-28 Ağustos 2011 tarihlerinde Trablus Muharebesi sonucu başkent Trablus UGK kontrolüne geçiyor. UGK yüzden fazla ülke tarafından tanınıyor. 20 Ekim 2011 günü Muammer Kaddafi'nin memleketi Sirte'nin düşmesiyle Muammer Kaddafi öldürülüyor. Bu şekilde iç savaş kesin UGK zaferiyle sona eriyor.
O zamanlar (Kaddafi zamanı) Libya da Irak gibi Filistin’in en yaman savunucusu ve İsrail’in ise en azılı düşmanı oluyor. ABD ve AB, Kaddafi’yi ve Libya’yı yok ederken, yani ABD, İsrail’in Saddam’dan sonra ikinci baş düşmanını ve dünyadaki Filistin’in en Saddam’dan sonra büyük ikinci destekçisini ortadan kaldırırken ABD’ye en büyük desteği Türkiye’de AKP hükumeti sağlıyor.
Libya böylesine parçalanırken Davutoğlu, AKP’nin Dışişleri Bakanı, Babacan ise AKP hükumetinin Devlet Bakanı oluyor…
Suriye iç savaşı
2011 yılında başlayan Suriye iç savaşında AKP’nın katkısı gizlenemeyecek ve anlatılamayacak kadar büyük oluyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) 2022 yılı raporunda, iç savaşın başlamasından bu yana, 11 yılda en az 610 bin kişinin öldüğü, 13 milyon kişinin yerini yurdunu kaybederek sığınmacı, mülteci duruma düştüğünü açıklıyor. Tabii ki Suriye’de ölenlerin çok büyük bir kısmı da Müslüman oluyor.
Suriye’de bu Müslüman ölümleri yaşanırken ‘’Stratejik Sığlık’’ kitabının yazarı Davutoğlu, AKP’nin Dışişleri Bakanı, Babacan ise AKP hükumetinin Devlet Bakanı oluyor.
Yemen Savaşı
Yemen’de 2015 yılının Mart ayından beri ülkedeki pek çok grup arasında bir iç savaş yaşanıyor. Bu iç savaş esnasında Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyon iç savaşın taraflarından birisi olan Husi’leri bombalıyor. Yani Müslüman Suudi Arabistan yine Müslüman Husi’leri bombalıyor. Bilin bakalım Suudi Arabistan Müslüman Husi’leri bombalarken bu bombaları nereden alıyor?
Filistinlilere yapılan Arap katliamları
Kimsecikler pek dile getirmiyor ama Arapların İsrail’den daha fazla yaptıkları Filistin katliamları bulunuyor. Ürdün ordusu 16 Eylül 1970 tarihinde Filistinlilere yönelik yaptığı operasyonlar esnasında 11 gün süren katliamda 3 bin 400 Filistinli savaşçıyı öldürüyor. Yine Ürdün ordusu, Mart 1971 tarihinde başlayıp Temmuz 1971 tarihine kadar süren çatışmalarda 15 binden fazla Filistinli savaşçıyı ve sivili katlediyor.
Hafız Esad’ın desteklediği Lübnan’daki Şii Emel örgütü militanları da 1985 yılında Beyrut’ta bir Filistin mülteci kampına saldırarak büyük bir Filistinli mülteci kıyımı gerçekleştiriyor. Şii Emel örgütü ile Filistinlilerin savaşı üç yıl sürüyor. Bu savaşta Şii Emel Örgütü tarafından 3000 Filistinli katlediliyor.
Yani Müslüman Filistinlileri İsrail kadar diğer Müslümanlar öldürüyor.
Filistin Araplarca ihanete uğruyor
Bir taraftan İsrail’in baş düşmanı, Filistin’in can yoldaşı ülkeler böylesine AKP ve diğer İslam ülkeleriyle bertaraf edilirken, ABD güdümünde ve desteğinde İsrail’in Kudüs’te ve bölgesinde işgalinin tanınması için Arap ülkeleri sıraya giriyor.
Bu kapsamda;
Eylül 1978: Mısır "Camp David'’ anlaşmasıyla İsrail'i tanıyarak, İsrail’i, işgal ettiği topraklardaki varlığını meşru sayan ilk Arap devleti oluyor.
Ekim 1994: Ürdün ile İsrail arasında yapılan ‘’Vadi Arabe’’ anlaşmasıyla iki ülke arasında diplomatik ilişki kuruluyor.
Ağustos 2020: İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri arasında ilişkilerini normalleştirdikleri duyurusu yapılıyor.
Eylül 2020: İsrail ve Bahreyn "ilişkilerini tamamen normalleştirmek konusunda anlaşmaya vardıkları" ilan ediliyor. İsrail, BAE ve Bahreyn arasında ‘'İbrahim (Abraham) Anlaşması'’nı imzalanıyor. Bu anlaşmadan sonra ABD Başkanı Trump "Mescid-i Aksa'nın saldırı altında olduğu nesilden nesile aktarılan bir yalan’’ olduğunu ifade ediyor. Bu anlaşmadan kısa süre sonra da İsrail ve Bahreyn istihbaratları "İran'a karşı iş birliği" başlatıyor.
Ekim 2020: Sudan, İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesini kabul ettiğini açıklıyor. Lübnan, İsrail ile masaya oturmak üzere çerçeve anlaşmasına varıldığını duyuruyor.
Aralık 2020: Fas, İsrail ile ilişkilerini yeniden başlatacaklarını açıklayarak bu normalleşme kapsamında İsrail ile dört anlaşma imzalıyor.
Suudi Arabistan ise baştan beri ABD’nin Ortadoğu projelerinin merkezinde, İsrail’in yanında ve Filistin’in karşısında yer alıyor…
Arap ülkeleri İsrail ile bu anlaşmaları imzalarken hiçbirisini aklına Filistin, Filistin’deki ve Suriye'deki (Golan Tepeleri) İsrail işgali ve Filistin’in devlet kurma hakkı gelmiyor. Yani bütün bu Arap ülkeleri bir bir Filistin’i satıyor…
İsrail'in düşmanları, Filistin'in dostları yok ediliyor
Daha dün, evet dün İsrail’in baş düşmanı ve Filistin’in en büyük destekçileri olan Saddam’lı Irak, Kaddafi’li Libya ve Suriye ortadan kaldırılırken ABD’ye en büyük desteği Türkiye’de AKP iktidarından Suudilere Müslüman devletler sağlıyor.
Kısaca 21’inci yüzyıldaki İslam dünyasına yapılan ve İsrail’in bölgedeki güvenliğini pekiştiren ABD öncülüğündeki modern Haçlı seferlerine en büyük desteği yine Türkiye’de AKP iktidarından Suudilere Müslüman devletler sağlıyor. (‘’Haçlı seferi’’ tabiri bana ait değil, bu tabiri bizzat Üçüncü Haçlı Seferi Kumandanı Richard the Lionheart, -pardon- Onuncu Haçlı Seferi Kumandanı George Bush söylüyor.)
Köpeksiz köyde değneksiz gezmek
Daha dün, evet dün ABD, tüm Ortadoğu’yu parçalayıp da sınırlarını değiştirirken, ABD tüm Ortadoğu’yu bir ateş topuna çevirirken ve İsrail’e bulunduğu bölgede dikensiz bir gül bahçesi sunulurken onun müttefiki ve eşbaşkanları Türkiye’de AKP iktidarından Suudilere Müslüman devletler oluyor.
ABD biliyordu ki;
* ABD, Kudüs’ü, İsrail'in başkenti olarak ilan ederken (06 Aralık 2017),
* ABD, Büyükelçiliğini Kudüs'e taşırken (14 Mayıs 2018),
* ABD, İsrail’in 1967 yılında işgal, 1981 yılında ilhak ettiği Golan tepeleri üzerindeki egemenliğini tanırken (25 Mart 2019),
* ABD, tek taraflı olarak açıkladığı '’Yüzyılın Anlaşması'’nda Kudüs’ü bölünmeden İsrail’in başkenti olarak ilan ederken (28 Ocak 2020) ve
* İsrail, şimdi de Gazze’yi yerle bir ederken, Şeyh Cerrah Mahallesi’nin yerlileri olan Filistinlileri söküp atarken ve Mescid-i Aksa’yı yakıp yıkarken, artık bölgede bu kararlarına ve bu yaptıklarına ve bu eylemlerine karşı duracak hiçbir güç bulunmuyor.
ABD ve İsrail biliyor ki; bu kararlara ve bu yaptıklarına karşı çıkan sesler ise etkisi, müeyyidesi olmayan sadece iç politikaya dönük, anlamsız kuru gürültüden ibaret kalıyor...
Timsah Gözyaşları
Bu kararlar karşısında en çok şikâyet edenler, en çok tepki gösterenler, en çok feryâd edenler ise bu kararlara en çok çanak tutanlar oluyor!
İslam dünyası tarih boyunca hiç bu kadar zelil duruma düşmüyor.
Eğer gerçekten Kudüs sevdalısı, Filistin destekçisi iseniz ve hâlâ BOP eşbaşkanı değilseniz eğer bırakın hamasi hamasi nutuklar atmayı, miting alnlarında kuru kalabalıklar oluşturmayı, derhal barışın Suriye ile Mısır ile Irak ile ve bırakın Libya’ya asker göndermeyi, İsrail’in ve ABD’nin bu Siyonist, bu emperyalist planına karşı birleşin bölge ülkeleri ile, tüm enerjinizi, gücünüzü ve dikkatinizi Kudüs’e, Filistin’e yöneltin.
Eğer bunu yapmayacaksanız döktüğünüz timsah gözyaşlarına bile yazık!
Filistin’de öldürülen binlerce Müslümanlara ağıt yakalım yakmasına da katkınızla Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Yemen’de hem ABD hem de Müslümanlar tarafından öldürülen Müslümanlara niye ağıtlar yakmıyorsunuz? Filistin’de öldürülenler Müslüman da Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Yemen’de, hem de sayıları Filistin’deki gibi binlerce değil, milyonlarca öldürülen Müslümanlar başka Tanrı'nın Müslümanları mı?
Bir de siz benim teröristim (HAMAS) iyidir deyip korumaya kollamaya kalkarsanız, başkaları da benim teröristim (PKK, PYD) daha iyi deyip koruyup kollamaya kalkarsa ne diyeceğiniz? HAMAS’a ben terörist demiyorum, bunu kendileri söylüyor. HAMAS’ın Misâk’ını lütfedip de bir okuyunuz!
Ha bir de, Malatya Kürecik’teki Doğan görünümlü Şahin, pardon NATO görünümlü ABD üssü ve buradaki radarlar, buradaki Patriotlar da İsrail’i İran füzelerinden korumak için bulunuyor. Hani gerçekten İsrail’e bir müeyyide uygulayacaksanız eğer bir hatırlatayım istedim.
Geriye, milletin gazını almak ve kendi suçlarını, günahlarını kamufle etmek için İsrail karşıtı mitinglerde ‘’Eyyyy İsrail!’’ diye kükremek kalıyor.
Cumhuriyetin 100. Kuruluş yıldönümünde kutlamaları sönük bırakıp, 29 Ekim arifesinde böylesi bir miting düzenlemek en azından varlığınızı borçlu olduğunuz Cumhuriyete karşı nankörlük oluyor.
Rivayet edilir ki Almanlar, Paris işgali sırasında katıldığı bir sergide Alman bir general Guernica tablosu önünde durarak Picasso’ya soruyor: “Bu tabloyu siz mi yaptınız?” Picasso cevap veriyor: “Hayır, siz yaptınız.” Eyyyy Siyasal İslam! Ortadaoğu'daki bu kanlı tablo sizin eseriniz oluyorız!.
Şimdi Gazze’de Filistinli öldürülüyor diye demeç üstüne demeç patlatan, İsrail’e 24 saat mühlet veren siyasetçiler, konsolosluklar, büyükelçilikler önünde protesto üstüne protestolar düzenleyen, mitingler yapan Müslümanlar, Irak işgal edilip en az bir milyonun üzerinde Müslüman öldürülürken, Suriye’de en az 650.000 Müslüman öldürülürken, Libya bombalanıp yüzbinlerce Müslüman öldürülürken, Yemen’de binlerce Müslüman öldürülürken sahi nerelerdeydiler? Sahi o zamanlar bu Müslümanlar hiç bu ölümleri, işgalleri, tecavüzleri, cinayetleri telin ediyorlar, protesto ediyorlar, bu maksatla mitingler yapıyorlar mıydı? Cevap koskoca bir ''hayır'' oluyor.
İnsanların zaman içerisinde fikirleri değişebiliyor, görüşleri değişebiliyor, düşünceleri değişebiliyor. Bu değişim sağlıklı bir şey oluyor, beynin çalıştığını gösteriyor. Ancak insanın doğruları değişiyorsa orada çok vahim bir etik sorunu bulunuyor.
Siyasal İslam'ın Filistin ile olan imtihanı hiç de iyi geçmiyor.
Osman AYDOĞAN
Siyasal İslam’ın Filistin ile imtihanı
HAMAS'ın 07 Ekim 2023 Cumartesi sabahı İsrail'e karşı başlattığı saldırılar iki taraf arasında savaşa dönüşüyor. HAMAS'ın sürpriz, koordineli ve ev yapımı uyduruk roketleriyle yaptığı saldırılarına İsrail orantısız bir şekilde cevap veriyor. Şu ana kadar HAMAS saldırıları sonucu İsrail'de 306'sı asker 1400 İsrailli ölüyor, 5 bin 132 İsrailli yaralanıyor, İsrail'in Gazze'ye saldırılarında ise 2193’’ü çocuk, 1709’u kadın ve 397'si yaşlı olmak üzere 7 bin 28 Filistinli ölüyor...
Editör: Kerim Öztürk