Sultan ll. Abdülhamit çok korktuğu Ruslarla savaş açılmasına sebep olduğunu düşündüğü için meclisi kapatıyor ve sıkıyönetim yayınlatıyor...

Ev basmalar, gazete kapatmalar, kitaplara sansürler, insanları sürmeler gibi 33 yıl sürecek karanlık süreci başlatıyor ve iktidarını bu yolla uzatıp sürdürüyor. Vergileri devrediyor, duyunu umumiyeyi kuruyor, Türkiye'nin iki katı toprak kaybediyor, hatta 1903 yılına gelindiğinde halk fakir kendi dünyanın en zengin 3. Sultanı olduğu halde, kimse ona karşı gıkını çıkartamıyor, çıkartanlar saraya ispiyonlanıyor enseleniyordu...

Bu süreçte en acısı çok kıymetli 150 çuval kitap ve belgelerin yakılması oldu.

İtiraz edene; "Allah'ın gölgesi olan padişahın" sözlü iradesidir denildi!.. Osmanlı'da Padişah Allah'ın gölgesi sayılıyordu...

Halit Ziya Uşaklıgil'in "Kırık Hayatlar" adlı romanını sansür memurları delik deşik edince Uşaklıgil 2. Meşrutiyet tarihine kadar tek satır yazmamıştı...

Abdülhamit'in resmi sansür memurlarının dışında sayısı binleri aşan jurmalcileri vardı...Sarayca hoşa gitmeyen Ziya Paşa, Namık Kemal gibi yazarları yasaklanmış,  kitaplarını okuyanları saraya curnal ederlerdi!

ll. Abdülhamit döneminde saraya jurnalcilik öyle bir hal almış ki, herkes birbirinden korkar hale gelmiş...kocalar karılarından, babalar çocuklarından bile saklanırdı...çünkü anasını, babasını, hatta evladını jurnal edenler  görülmüştü! İstibdat ruhu Stalin'in meşhur 58. Maddesi gibi milyonlarca masumun hayatını karartmıştı...

Sultanı ll. Abdülhamit'i övmek için yazılmış olanlar dışındaki kitaplar alıkonurmuş. Kitapçı dükkanları basılırmış.

Yazar ve şairler bezmiş...Tevfik Fikret, Bebek'teki Aşiyan'a ; Halit Ziya, Yeşilköy'e sinmişti...

Kitap okumak isteyenler için kitap bulma olanakları kısıtlıydı.

Kitapta ilginç ve güldüren bölümler de var,

Abdülhamit'e "Babıali'nin ileri gelenleri toplanıp müzakere yapıyorlar." diye jurnal gitmiş...

Bir gece yalıyı basıp herkesi alıp sorgulamışlar.

Sahip Efendi öyle korkmuş ki titreye titreye;  "Hindi yedik, kaz dolması yedik, başka da bir b*k yemedik" diyebilmiş...

Il. Abdülhamit döneminde yasak olan yüzlerce kelime varmış ve hepsinin de nedeni var...  Mesela tahtakurusu (tahtın kurusun) anlamına geleceği için yasakmış!

Hürriyet, Vatan, Millet, Zulüm, Adalet gibi yasak sözcükler dışında deli ve birader de yasaktı. Deli, Sultan Murad'ı çağrıştıracaktı...

Birader ise kendisini tahtından edecek diye korktuğu biraderi Reşat'ı...

O şimdi emekli..! O şimdi emekli..!

Bir de tepe sözcüğü var. Yıldız sarayının tepede kurulduğuna atıf olurmuş!

Dr. Besim Ömer bir resim çizer. Çeşme başında ihtiyar bir adam dua eder şekilde...

 Abdülhamit'in sansürcüsü resme (?) İşareti koyar. Dergi sahibi ise şaşkınlıkla memura sebebini sorar.

Memur: "Alttan alta 'işimiz duaya kaldı' demeye gelir bu resim." der!

Sultan ll. Abdülhamid, kardeşi Reşat'ın tahta çıkmasından ödü kopuyor. Reşat'ın yakını ile kazara bile temasta bulunmazdı kimse ki,  jurnale uğramasınlar...

İnsanlar korkudan çocuklarına Reşat yerine Reşet, Murat yerine Mirat, Hamit yerine Hamdi koymuştu!

Deli sözcüğü de Sultan Murat'a çağrışım yaptığı için ll. Abdülhamit döneminde yasaklı sözcükler arasındaydı. Halit Ziya Uşaklıgil  "Deli" adlı romanını bu yüzden yazmamıştı.

Burun kelimesi zinhar yasaktı çünkü  "Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesi ll. Abdülhamit'in!" kural dışı ve gösterişli bir burnu vardı vr alay konusu olamazdı...

H.Yalçın "İzlanda Balıkçısı" adlı romanında burun sözü gerektikçe  "Karaların denizlere doğru ilerlemiş bölümleri" diye yazmıştı.

"Halletmek" ve "Tahtakurusu" sözleri bile

ll. Abdülhamid döneminde yasaklıydı.

Halletmek derken tahttan indirmekle aynı olan "hal" sözüyle ses benzerliği oluyordu...

"Tahtakurusu" ise "Tahtın kurusun" ile ses olarak benzeşiyordu...

Dalkavukluk öyle bir hal almış ki; her iyi şey

Sultan ll. Abdülhamid'den olurmuş, yağmur bile onun sayesinde yağarmış...her kötü iş ise dış güçlerin işiymiş!

DEVAMI VAR...

Editör: Kerim Öztürk