Geçenlerde aldığım bir epostada bir yazar çok iddialı bir başlık atmış: Türkiye’nin baş belası: Din istismarcıları ve Türk ırkçılığı imiş…

Asıl bela çeşitli menfaatler uğruna ülkesi aleyhine faaliyetlere katılan, ülkesini suçlamayı marifet sayan, hep haksız gören bizlere ve Türk kültürüne yabancılaşmış sözde aydın kılıklı zavallılardır ve utanmaz işbirlikçilerdir.

Türk’e tarih boyu hiç hak etmediği bu sıfatı ve suçlamayı uygun görenler karşısında bazen keşke bazı ülkeler gibi biz de öyle mi olaydık şeklinde düşünenlerimiz bile olmuştur.

Irkçılık, sosyal olayların sebep ve sonuçlarını, ilişkileri ele alırken biyolojik ve genetik faktörleri esas alıp bunlara göre haklı üstünlük düşünen, kendi dışındakilere hayat hakkı tanımayan, ezen ve aşağılayan, fiziki ve kültürel olarak kendinden olmayanları sistemli bir şekilde yok etmeyi meşru kabul eden sosyal bir hastalıktır. Sosyal bilimlerde kavramların tek bir tanımı olmaz. Çeşitli yaklaşımlar ve tanımlar olabilir. Aslında bu da bir çeşit zenginliktir.

Bizim genlerimizde ve kültürümüzde ırkçılık yoktur ve hoş da görülmez. İnsanları aşağılamak, insani değeri kişinin rengine, kemik sistemine göre değil; yaptığı işe ve başarısına göre değerlendirmek gerekir. Osmanlı ırkçı olsaydı Türkçe ve İslam Balkanlarda çok daha yaygınlaşabilir ve ezici üstünlük kurardı. Ancak insan haklarına saygı ve hoşgörü de gerçekleşmezdi. Cumhuriyet Türkiye’si de bir kültürel değer olarak yaşa ve yaşat, koru ve kollanın dışına çıkmamıştır. Eritme (asimilasyon) zora dayalı yönlendirmedir ve bize yabancıdır. Kabul de edilemez.

26 Ekim Türk şehri Selanik'in bir hain tarafından tek kurşun atılmadan Yunan'a teslim edildiği tarihtir!  Unutmuyoruz... 26 Ekim Türk şehri Selanik'in bir hain tarafından tek kurşun atılmadan Yunan'a teslim edildiği tarihtir! Unutmuyoruz...

Bir şahsı veya siyasi hareketi ırkçılıkla suçlayacak bir kimsenin önce ırkçılığın ne olduğunu bilmesi, ırkçılıkla milliyetçilik arasındaki farkları kavramış olması gerekir. Somut örnekler ortaya koymadan yapılacak suçlama, yakıştırma ve alışılmış karalamalar gerçeklerden uzak şuur altına yerleşmiş yıllardır nasırlaşmış nefret ve düşmanlık duygularından öteye geçemez.

Türkiye’de bugün Türk’e karşı açık örnekleriyle ırkçılık yapılıyor. Türk ırkçılığı diye ortaya çıkarken kime ve kimlere hizmet edildiği de ortadadır. Uzun yıllar yurt dışında yaşamamış ve tarih bilgisi çok kısır olmayan bir kimse Türk’e ırkçılık sıfatının ahlaksızca yapıştırılmak istendiğini anlayabilir. Bazıları kendilerini kamufle etmeye çalışıyor. Bunları bilemeyiz ama ABD’nin ve İsrail’in gerçek dostları arasıra ABD ve İsrail düşmanlığını becerebilenlerdir. Türk düşmanlığı aslında Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı ile de örtüşüyor. Andımızın devlet eliyle depoya kaldırılması bir ırkçılık olabilir mi? Ne mutlu Türküm ifadesini kaldırmak mı ırkçılık? TC’yi silme çabası Türk ırkçılığına bir örnek mi? Anayasa’nın temel giriş maddelerini, 66. maddeyi ve diğerlerini utanmadan değiştirmekte ısrar da Türk ırkçılığına mı giriyor? 1944 yılında Ruslara hoş görünmek uğruna Türk milliyetçilerinin yargılanması, sözde hesaba çekilmesi Türk ırkçılığı mı? Türk Ocaklarının bir dönem kapatılma yanlışı yine bu ırkçılığa mı giriyor? Türk’ü vatanında azınlık veya etniklik kapsamında görme ihanet ve cehaletinin bulunduğu bir ülkede Türk ırkçılığından bahsedilebilir mi? Malum Türkiye yolgeçen hanına döndü. Yabancılara ve Araplara, Ruslara toprak ve daire satışı ırkçılığın bir sonucu mu? Suriyeli sözde geçici korumalı binlerce göçmeni ve ABD ilişkili bazı Afganlara yanlışça sınır açmak da Türklerin ırkçılığına mı girer? Tahribattan bahsedenlerin ülkelerine karşı kiminle tahribat ittifakı içinde olduklarını bilemeyiz. Eğer bazıları çelişkili, tutarsız ve hayali Türk ırkçılığını ileri sürebiliyorlarsa, yazılarında şikayetçi gözüktükleri hiçbir sorundan şikayetçi olmaya hakları olamaz. Hayaletlerle değil; asıl dış ve iç ihanet odaklarıyla mücadele edilir.  

Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL

Editör: Kerim Öztürk