EKONOMİ

Türkiye’nin hüzün verici kağıt hikayesi!

Atatürk'ün 100. Doğum yılı münasebetiyle gazeteci Nazmi Kal  TRT'de bir proğram yapmak istedi.
Cumhuriyetin ilk döneminde yapılan ekonomik hamlelere en büyük katkısı olan kahramanları tanıtmak istemişti.
Aradığı adam Heybeliada'da gecekondu benzeri bir evde yaşıyordu.
Bu yaşlı yalnız yaşayan ve zor geçinen adama Cumhuriyetin ilk yıllarında çok büyük teklifler gelmişti.
Ancak o "Atatürk'ün inşa ettiği Cumhuriyette yapmam gereken işler var" diyerek reddetmişti.
Gazeteci Nazmi Kal bu önemli röportajını:
-Cumhuriyetin Kalkınma Mucizesi, Atatürk'ün diktiği ağaçlar- kitabında anlattı. 
1998 yılından itibaren İzmit'teki  SEKA'nın(Türkiye Selüloz ve  Kağıt fabrikalarının) satılması proğrama alınıp 2003 yılında parça parça satılmaya başlanınca aratırmacı yazar Mehmet Sarıoğlu da kağıdın ve Seka'nın tarihini yazan bir eser oluşturdu. (Bir Cumhuriyet aydını-Mehmet Ali Kağıtçı)
Mehmet Ali, Darülfünun(İstanbul Üniversitesi) Kimya Enstitüsünü bitirdi. 1923'te aynı kurumda ders vermeye başladı.
Ardından Almanya' ya gitti. Hannover Üniversitesinde derslere girdi. Hannoversche Papierfabriken Alfred-Gronau fabrikasında(kağıt fabrikası) hem işçilik hem öğrencilik yapmaya başladı. 
Fransa'ya geçti. Lyon ve Metz'de işçi olarak çalıştı. Deneyimini arttırdı.
Grenobel Üniversitesi fen fakültesi kağıtçılık bölümünde okudu, okulu birincilikle bitirdi.
Bu birinciliği Fransa'da gündeme oturdu.
İş teklifleri gelmeye başladı.
 "Papeteries De France" şirketi, "gel bizimle çalış" dedi.
Kabul etmedi.
Kimyagerdi ancak Fransadaki bu eğitiminden sonra Kağıt Mühendisi oldu.
Türkiye'nin ilk ve tek kağıt mühendisi.
Türkiye'ye döndü ve derhal Türkiye'de kağıt fabrikası yapalım diye görüşmelere başladı. Makaleler yazdı. Yöneticileri uyandırmaya çalıştı. Ülkemizin kağıt ve selüloz üretimi için yeterli hammaddeye sahip olduğunu söylüyordu.
Notlarını, Selüloz, Kağıt, Fabrikacılık ve Sanayi notları kitaplarında topladı. 
Ancak yabancıların çıkardığı gazetelerde ve dar görüşlü çevrelerde; "Türkiye kendi kağıdını üretmesin, ithal etsin, Türkiye kağıt fabrikası açarsa zarar eder" diye propagandaya başladılar.
Bunlar yaşanırken Mehmet Ali bey Darülfünunda bir konferans verdi. Kağıdın nasıl yapılacağını, Türkiye'nin neden kağıt fabrikasına ihtiyacı olduğunu açıkladı. Konuşmalarını takip edenlerin bir kısmı yabancı misyonlardı, bir kısmı da Tekel idaresinin yetkilileri.
Yabancı firmalardan birisi kibrit kralı meşhur ıvar Kreuger(dünya kibrit üretiminin %65'ini üretiyordu), diğeri Merkezi Avrupa Kağıtçılar Birliği acentesiydi.
Bu iki firma da Türkiye'de kağıtçılığı engellemek için herşeyi yapıyordu.
Bu arada Mehmet Ali beye, "gel bizimle çalış, çok büyük paralar verelim, istediğin laboratuarı açalım, gerekirse kağıt fabrikasında hisse verelim" dediler.
Yeterki bizmle çalış diyorlardı.
Mehmet Ali tüm tekliflere Hayır dedi.
Bilgi birikimlerini bu ülkede Atatürk'ün izinde değerlendirmek istiyordu.
Mehmet Ali, İtalya lideri Musollini'nin o günlerdeki bir konuşmasını da duymuş, iyice hırslanmıştı.
Musollini şöyle demişti:
"Ecdadımızdan, eski Romalılardan kalan hazineler, zengin hammadde kaynakları üzerinde Türkler keçi çobanlığı ile vakit geçiriyorlar. Fakir duruma düşüp yardım istiyorlar. Oraları bize bırakmadınız da ne oldu?"
Nihayet Mehmet Ali'nin ısrarlı teklifleriyle Tekel Genel Müdürü ilgilendi, sahiplendi. Kağıt fabrikası yapımı için ihale açtı. Hazırlanan projeyle günde 20 ton kağıt ve karton üretilecekti. 
TBMM Mehmet Ali beyi son defa konuşturdu, dinledi. - Gerçekten kağıt üretebilirmiyiz- dedi.
Mehmet Ali bey: "yapılacaksa bunun altından bizzat ben kalkabilirim" dedi.
İş bankası genel müdürü Celal Bayar'dı. İş bankasının da desteğiyle bu fabrika yapılacaktı.
İhaleye karar verildi ancak son anda yine ihale iptal edildi.
"Kağıt fabrikası açarsak kar etmeyiz, yanlış bir ekonomik hamle olur, kağıdı ithal edersek gümrük vergisi alıyoruz, kendimiz yaparsak bundan mahrum kalacağız" denmişti.
İhale iptal oldu.
Mehmet ali bey çok üzüldü.
Atatürk de mademki öyle, "Cumhuriyetin kuracağı bir fabrikanın zarar etmesi kötü örnek olur" diye 1929'da ihalenin iptaline onay vermişti.
Bundan 3 yıl sonra 1933'de - Uluslarası Londra Para ve İktisat kongresi- yapıldı. 
66 ülkenin katıldığı bu kongrede Alman delege Posse şunları söyledi:
"Hammadde açısından zengin olan Türkiye gibi ülkeler var. Bunların kendi sanayilerini kurmalarına izin verilmemelidir.
Bizlerin hegemonyası altında kalmalı, o nedenle sanayileşmeleri engellenmelidir."
Son cümlesinde de:
"Türkiye'nin sanayileşmesi bizleri tedirgin ediyor." diye sözünü bitirdi.
Ardından Fransız delege Robert Matran:
"Geri kalmış ülkelerde ulusal sanayilerin kurulmasını önlemek ve bu ülkelerin açık pazar durumunu devam ettirmek gerekir."
diye bir konuşma yaptı.
Bu toplantıda Türkiye'yi temsilen katılan birisi de vardı. İş Bankası Genel Müdürü Celal Bayar.
Tüm konuşulanları duydu, artık her şey netleşmişti.
Geldiğinde Atatürk'e herşeyi anlattı:
"Bizim kağıt fabrikamız için girişimlerimizi yabancılar engellemişler. Oysa bizim tüm imkanlarımız var" diyerek Atatürk'e Londra'da konuşulanların hepsini anlattı.
Kağıt fabrikasının nereden engellendiğini anladılar.
Ertesi gün iktisat vekili Mustafa Şeref görevden alınıp yerine Celal Bayar getirildi.
Atatürk kararını verdi.
1933'te Sümerbank kuruldu.
Birinci beş yıllık kalkınma planında sanayileşmeye önem verilecekti. Devlet öncülüğünde özel sektörden de yararlanarak Kimya, demir, kükürt, sünger, pamuklu-yün kumaş, kağıt ve şeker sanayi kurulacaktı. 
İlk kağıt fabrikasını İzmit'te Sümerbank'ın yapmasına karar verildi.
Fabrikanın yapımını Mehmet Ali Kağıtçı'nın bilgi ve projeleriyle Sümerbank üstlendi. 18 Nisan 1936'da ilk kağıt çıktı.
İlk kağıtlarla Ulus gazetesi basıldı, Atatürk'e götürüldü.
Atatürk "İşte çocuk, Uygarlığın hamuru bu, aferin sana" diyerek Mehmet Ali' tebrik etti.
Soyadı kanunu çıkınca Atatürk ona Kağıtçı soyadını verdi.
Mehmet Ali Kağıtçı İzmit Kağıt Fabrikası müdürü olarak atandı.
Bunlar olurken kendisine yurt dışından "gel bizimle çalış" teklifleri hep devam etti.
Bazı milletvekilleri Mehmet Ali beye: - enayilik etme, yurt dışına git, köşeyi dön, burda senin kıymetini bilmezler, pişman olursun- dediler.
Reddetti.
Mehmet Ali Kağıtçı kağıt üretimi sırasında reçine salınmasını önlemek için bir çalışma yaptı. Avrupa'daki kağıt fabrikalarında da aynı sorun yaşanıyor, üretim sırasında salınan reçine makinalara zarar veriyor, üretimi aksatıyordu. Avrupa bu sorunu çözememişti. İşte bu sorunu da Mehmet Ali bey çözdü.
Laboratuarda yürüttüğü bu deneyler iyi sonuç verdi. 
Dünya çapında bir başarı daha kazandı. Ödül aldı.
Sümerbank ilk kağıt fabrikasının kurulmasını sağlarken bu başarıdan ötürü Türkiye'nin 8 yerinde daha farklı branşlarda fabrikalar açmaya başladı.
Bunların hepsinin arkasındaki isim Mehmet Ali Kağıtçı idi.
Atatürk'ün ölümünün ardından artık idealist Türkiye yok olmaya başladı.
Siyasi çekişmeler başgösterdi.
Başbakan Refik Saydam, Celal Bayar'ı eleştirerek, -yeni fabrikalar yapmayı bırakın- dedi.
Kağıt fabrikasının da kar etmediği, gereksiz olduğu konuşulmaya başlandı.
Hatta Mehmet Ali Kağıtçı hakkında soruşturma bile açıldı.
1941 yılında Fabrika müdürlüğünden el çektirildi. Başka yere atandı. Kağıt fabrikası da ehil olmayan insanların idaresinde kaldı.
Dönemin idarecilerince 1955'te kağıt üretimi için Norveç'ten uzman çağrılmak istendi, görüşmelere başlandı.
Fakat Norveç' in yanıtı kesindi:
"Mehmet Ali Kağıtçı öldü mü ki bizi neden çağırıyorsunuz?
Bizde bu konuda Mehmet Ali Kağıtçı'dan daha yetenekli kimse yoktur."
diyerek uzman göndermediler.
Bu kez Hükumet Fransa' ya başvurdu. Fransa M. Raoul adında birini gönderdi.
Raoul, Mehmet Ali'nin Paris'te okul arkadaşıydı.
Raoul bizim yetkililere sordu:" Neden M. Ali Kağıtçı'ya görevden el çektirdiniz? "
Bakan şöyle cevap verdi:
"Biz de Kağıtçı' nın bu işi başardığını biliyoruz, ancak parti mülahazaları onu işin başına getirmemize engel oluyor."
Bunu duyan Fransız Raoul görevi reddedip geri döndü. Siyasi entrikalara kurban edilen Kağıtçı'nın yerine geçmesinin etik olmayacağını  duyurdu.
Tarih 3 temmuz 1963'ü gösterdiğinde Almanya'nın Baden-Baden kentinde bir etkinlik vardı. Sahneye çağrılan kişiyi herkes ayakta alkışlıyordu.
Sahneye bir Türk davet edildi. Bu Mehmet Ali Kağıtçı idi. Avrupa Selüloz, Kimya Mühendisleri ve Kimyagerleri birliği Mehmet Ali Kağıtçı'ya ödül verdi.
Kendi ülkesinde kurduğu fabrikanın başından alınan, hatta soruşturma geçiren Kağıtçı yurt dışında ödüller almasına rağmen buruktu.
Mehmet Ali Kağıtçı, Gazeteci Nazmi Kal ile Heybeliada'daki gecekondusunda yaptığı söyleşide dünyaca tanınan kağıtçılık vasfının dışında, kimyager bir bilim insanı olarak Türkiye'nin petrol haritasını çıkardığını anlattı.
İlgili bilgileri ve haritaları devlete verdiğini ancak devletin hiçbir şey yapmadığını söyledi.
Dahası Türkiye'de önemli altın yatakları olduğunu, yerlerini tesbit ettiğini ilgili bilgileri devlete verdiği halde devletin ilgilenmediğini söyledi.
Mehmet Ali bey ülke yararına daha pek çok proje üretmişti: 
Haliç'in temizlenmesi projesi, 
Belediyelerin topladığı çöp yığınlarının denize dökülmek yada toprak altına gömülmek yerine, ayrıştırılarak birçok alanda faydalı ürünler oluşturulabileceğini, kazançlı hale getirileceğini Avrupadaki belediyelerde yaptığı incelemelerden somut örneklerle anlattı.
Kimyager olduğu için, sabun, deterjan, yağ, maden suyu, asitli-şekerli içecekler ve şap üretiminin daha sağlıklı olması işi de uzmanlık alanıydı. Bunların da kitabını yazdı.
Afyonun Türkiye için altın değerinde bir şans olduğunu en kısa zamanda - afyon alkoloidleri-
fabrikasının kurulması gerektiğini, batının engellemelerine fırsat verilmemesini anlattı.
-Afyon- kitabını yazdı. 
19 kitabı bulunan bu kişi o tarihte 81 yaşında olmasına rağmen üretmeye devam ediyordu.
Çukurova bölgesinde pamuk saplarından kağıt üretilebileceğini keşfettiğini ama kimsenin ilgilenmediğini anlattı.
Mehmet Ali Kağıtçı, bazı milletvekillerinin dediği gibi yurtdışına gitmemekle, Türkiye'nin kalkınması için çalışmakla enayilik mi yaptı. Bu gecekonduda sahipsizliğe, yoksulluğa terk edildi. Avrupa'nın en zenginlerinden biri olma şansını reddetti. Atatürk'ün yolundan gitti.
Mehmet Ali Kağıtçı'nın sayesinde 1936'da ilk kağıt fabrikası açıldı. İkincisi 1944'te, üçüncüsü  1954'te, dördüncüsü 1957'de ve 1959'da yenileri açıldı. Adı SEKA oldu. Üretim 580 bin tona ulaşmıştı. 
Ancak, fabrikada üretilenleri satmak yerine yabancı talimatıyla fabrikaların kendisini özelleştirilip satınca kağıt hem çok pahalandı hem de yurt dışından satın almaya başladık, yabancıya muhtaç olduk, büyük döviz ödüyoruz.
Türk milletinin yetiştirdiği dünyanın en değerli, en zeki bu bilim insanlarını, milli kahramanlarımızı unutmayalım.
Bize bunları unutturan siyasetleri de ülkemizden atalım.

Kaynak:
1- Mehmet Sarıoğlu
    - Bir Cumhuriyet Aydını-
2- Nazmi KAL
    -Cumhuriyetin kalkınma mucizesi-
3- Cumhuriyet gazetesi arşivi.
4- İsmet Bozdağ
   - Bir devrin perde arkası.

Kenan Özek