---------Birinci bölüm--------

Bunlar acı veren gerçeklerdir maalesef. Görmezden gelinse de, bir müddet gizlense de, günümüzde yaşananlar ve tarihi gerçekler gün gelir ortaya çıkar bir gün. Yazması da, okuması da insanın içini acıtsa bile.

Bilenlerin yazmak ve sessiz kalmamak, okuyanlarında düşünmek ve araştırma yapacaklarına dair inancım var. Elli satır veya iki A-4 kağıdı makaleleri okumayı uzun bulanlar aramızda çok sayıda var.

Günün nerdeyse dörtte birini televizyon başında cıvık, cıvık programları seyretmek daha hoş ve eğlenceli gelebilir bazılarına!...

Bazı ciddi konuların üzerinde düşünmek ve kafa yormaya zaman ayırmak; aslında Türk vatanına bir vefa borcudur..

Parti, pırtı, lider, şu, bu, solcu, sağcı, inanan, inanmayan basitliği içerisinde geçiştirilecek bir durum değil bu...

Ne partileri, ne tüzüklerini ne de doktrinlerini ve ucuz siyasi düşüncelerini vatanımızdan ve Türk milletinin geleceğinden fazla sevmeyiz...

Vatan toprakları adeta açık artırma yoluyla elden çıkarılırken, haraç mezat satılırken, haşa Allah’a iman edilir gibi partilere iman edilmez.

Particilik uğruna, parti programları Amentü gibi benimsenemez.

Peygamberle inanmak ve biat etmek gibi, liderlere tabi olunmaz ve tapılmaz. Cemaat, tarikat, şeyh, şıh, gavs, hoca efendi çoğu din sömürücüsü ruhbanların sözlerine itaat edilmez.

Allah’ın insanlara verdiği aklı kullanmak ve düşünmenin İslam’ın emri olduğu hatırlanmalıdır.

Şeyh, şıh, parti, lider sevgisi, üzerindeki ölü toprağını atmaya engel oluyorsa, kişinin ruhu ve zihni zaten ölmüş, kiraya verilmiş, teslim alınmış demektir.

Gelinen noktada maalesef, şeyhlere, şıhlara, liderlere, partilere tapan Müslümanların bir kısmı imanlarını kaybedecek halde, şeyhlere ve tarikatlara tapan birer putperest görünümünde oldular.

Satılan topraklarımızla, yabancılar ve sözüm ona ümmet, Türk yurdunu işgal ediyorlar. İçimizde ki bir kısım insanlarımız da bu durumdan adeta keyf alıyor.

Siyasi kısır döngü içinde, particilik, lidercilik taassubu, kişileri bunları düşünmekten alıkoyuyorsa zaten tehlike çanları çalmış demektir.

İstemeyerek te olsa yazmak zorunda kalıyoruz. Dünyada her din adamı bulunduğu milletin milliyetçisidir. Hatta çokları da ırkçıdır. Bunun içinde tek Türkiye istisna.

Yani, Türkiye Cumhuriyetinin bir kısım imamları Türkiye Cumhuriyetinin varlığına düşmandırlar.

Çünkü bu türlerde vatan kavramı diye kutsal bir kavram duygusu yok edilmiştir.

Çokları, ‘’ Seccademi serdiğim yer vatanımdır...’’ anlayışındadır. Devletsiz vatan olmayacağını bilirler ama düşmanlıklarının arkasındaki sebepler başkadır.

Bir kısmı milli değerlere ve kurucu değerlere, milli bayramlara karşıdır. Bir kısmı etnik özürlü olduklarından Türk’e ve Türk kavramına allerji içindedirler. Arapçılık veya başka azınlıkçılık baştacıdır.

Her şey olmak serbesttir ama Türklük, zihni bozuk olanlara göre ırkçılıktır. Onlara tek bir cümle diyoruz. Hadi bee!.. Geçti o zamanlar, git işine diyoruz!.

Bu yüzdendir ki ABD’yi ve Avrupa ülkelerini daha Müslüman sayarlar. Hatta yedi kuşak çocuklarını, torunlarını bile ABD’de okuturlar...

Tıpkı tarihte ki devşirmeler gibi. Yunan ordusu, halifemizin izni doğrultusunda geliyor diyenler gibi...

623 yıllık koca imparatorluğun meclisini basıp dağıtan İngilizlere ses çıkarmayanlar, Anadolu’yu işgal eden Fransız, İtalyan, İngiliz, Ermeni ve Rum çetelerine tek kelime sataşmayanlar, Anadolu’yu ateşe atıp, masum insanları katleden, köyleri yakıp yıkan Yunan’a ses çıkarmayıp, Atatürk’e dil uzatmaya yeltenenler gibi!...

‘’....akıl etmez misiniz? Hud suresi 51. Ayet’’

‘’....akıl edenler için, düşünenler için, dersler vardır. Nahl Suresi 12. Ayet’’

Kur’an da düşünmeye, akıl etmeye, araştırmaya teşvik eden ayetler 700’den fazladır. Kur’an ayetlerinden daha fazla aklın önemine ve düşünmeye önem veren başka bir bilgi kaynağı daha yok.

Bu açıklama ve hatırlatmadan sonra konumuza tekrar dönelim:

***

Bugün yabancılara toprak satışında nasıl bir tehlikeli boyuta geldiğimizi anlamak için, toprak satışlarının tarihi boyutuna bakmakta yarar var.

Her ne kadar 1839 tanzimat fermanıyla yabancılara bir takım haklar verilmişse de, asıl 1856 Islahat Fermanı ile pandoranın kutusu açılmış oldu.

Osmanlı Devleti, Rusya’nın baskısından kurtulmak için şimdiki gibi, o zamanın Avrupa Birliği olan, Avrupa Devletler Konseyi’ne girmek istedi.

Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere Avrupa devletleri Padişah Abdülmecit’ten, azınlıklara geniş hakların verilmesinin yanı sıra kendilerine Osmanlının toprak satılması şartlarını kabul ettirdiler.

İşte, Abdülmecit’in yabancılara toprak satışlarını kabul etmesi ve yüklü miktarda Avrupa’ya borçlanması Osmanlı’nın sonunu getiren yolun başlangıcı olmuştur.

Bu şartları kabul ettiren Avrupa, Osmanlıyı oyalamak ve içten yıkmak için 1856 yılında Avrupa Devletler Konseyine kabul etmiştir...

1867 ‘de yabancılara toprak satışına izin verilen kararname ilan edilerek yürürlüğe girmiş oldu. Bu kararnameden sonra yabancılar binlerce dönüm metre kare arazileri satın almaya başladılar.

Peki bunların sonucunda neler oldu?

Benim Çocuğum…Ben…Ben..! Benim Çocuğum…Ben…Ben..!

1- İsrail Devleti, yabancılara toprak satışı sonucunda kuruldu. Yani Abdülmecit’in toprak satışına izin vermesinin ardından Yahudiler Filistin de büyük miktarda toprak almaya başladılar.

Şimdi ki gibi bazı Türk vatandaşlarının paraya tamah edip topraklarını Araplara sattıkları gibi, o zamanki Filistinli Araplar da topraklarını para karşılığı Yahudilere sattılar.

Böylece yoğun Yahudi göçleriyle 1948’de İsrail Devleti resmen kuruldu ve Birleşmiş Milletler tarafından da tanındı.

Bazı çok muhterem dini bütün Müslüman kardeşlerimizin dedikleri gibi; Vatan topraklarını satın alanlar, toprakları sırtlarında götürmüyorlar ama, satılan topraklarda devlet kuruyorlar. Aynı İsrail Devleti gibi...

Vatan topraklarının satışını önemsemeyenler , tarihte bu satışların sonucunda neler olduğunu görsünler diye yazıyoruz.

Yabancılara toprak satışına izin veren Padişah Abdülmecit, kararnameyi imzalayan Padişah Abdülaziz ve topraklarını paraya taparak Yahudilere satan Filistin in şuursuz Araplarıdır.

Geçmişte uygulanan senaryo bugün de değişik isimler ve kimlikler altında aynen devam etmektedir.

Sadece 2002- 2012 yıllar arasında yabancılara 105 milyon metre kare vatan toprağı, konut ve işyeri adı altında satılmıştır.

Artık yabancılara satılan topraklar öyle bir boyuta gelmiştir ki, açıklanmasına bile yasak getirilmiştir.

Geldiğimiz noktada İKİ KIBRIS ADASI büyüklüğünde toprakların yabancılara satıldığı basında sık, sık yer almaktadır... Belki de daha fazla!.

2- 1856 Islahat Fermanından sonra, İngilizlerin Ege’de ve İzmir’de satın alıp yerleştikleri bölgelere ‘’GAVUR İZMİR’’ denilmiştir.

Başta İngilizler ve Fransızlar Türkiye’nin Ege’de 3 MİLYON DÖNÜM vatan topraklarını satın alarak yerleşmişlerdir.

Yani, İzmir’in bu güzelim yörelerine İngilizler sahip olmuştur. İngiliz askerleri adeta özerk bölge ilan ettikleri buralarda kraliçeleri adına doğum günleri ve bayram kutlamaları yaptıkları bilinmektedir.

İşte bu yüzden İzmir’in Müslüman halkı, İngilizlerin satın aldıkları ve yerleştikleri bu bölgelere ‘’ GAVUR İZMİR’’ demiştir.

Bilhassa bugünkü iktidarın yaptıkları ve sattıkları aynen tarihteki yapılanlara tıpa tıp benzemektedir.

Türkiye Cumhuriyetinde yabancılara toprak satışları yasaktı. İlk satışı da Özal yaptı fakat tekrar yasaklamak zorunda kaldı...

Konuyu işlemeye devam edeceğiz. 09.09.2023

AV. Faruk Ülker

Editör: Kerim Öztürk