Ülkücü Hareketin sembol isimlerinden Yusuf İmamoğlu’nun şahadetinin yıl dönümü dolayesiyle yapılan paylaşımlarda gördüğüm yanlışlar sebebiyle  tarih dizisi yazımızın arasına bu yazımızı  koymak mecburiyeti hasıl oldu. Çünkü gerçeklerin ifadesi herkesin görevidir.

Çünkü, Ülkücü Şehit Yusuf İmamoğlu Ülkücü Hareketin samimiyetle ekilen ilk tohumlarındandır. Ve onun hakkındaki bilgiler hurafelerden uzak  en net, en gerçekçi bilgiler olmalıdır.

Onun şahadetinden sonra yapılan otopside üç günden beri aç  olduğunu ve cebinde 35 kuruş gibi bir küçük miktarda para olduğu; İnegöl’de ve ya Bursada doğması, ailesinin çok fakir olması  ve ailesine maddi katkı sağlamak için küçükken su ve benzeri şeyler satması doğru değildir.

Öncelikle ifade etmeliyim ki;  sosyal medyalarda ve internet sitelerinde Yusuf İmamoğlu ile ilgili yazıları görünce çok üzüldüm. Üç gün aç olan bir kişi rahatlıkla günlük işlerini takip etmesi mümkün değildir. Bunun da ötesinde Türk Milliyetçileri kendi aralarında lider pozisyonunda olan bir genci aç bırakması mümkün değildir. Bırakırlarsa da onlar milliyetçi değildir.

O zaman, sembol şehidimiz Yusuf İmamoğlu  şahadeti ve hayatı hakkında en doğru bilgi nedir diyeceksiniz? Öyleyse dinleyelim efendim.

Fransa’da başlayan üniversite öğrenci olayları Türkiye’ye de sıçramıştı. 1968-70 dönemi; 1961 Anayasasının insanlara  tanıdığı geniş demokrasi haklarından da faydalanarak  Türkiye’nin komünist terör eylemleri, sokak ve öğrenci hareketleriyle sarsıldığı bir zamandı. Bütün Türkiye’de  İşçi Partisi, Tös, Deniz  Gezmiş’in  ve Dev-Genç’in organize ettiği Marksizm görüşü ilke edinen büyük olaylar sergileniyordu. Bu tarihlerde ülkemiz içeride ve dışarıda önemli problemlerle uğraşıyordu. O  yıllar, iktidar  olan Adalet Partisi ve Süleyman Demirel hükümeti için de parlak değildi. Bir çok asker, Adalet Partisi ve Demirel’e karşı çıkıyor destek vermiyordu. Olayların sorumlusu olarak başbakanı ve partisini görüyorlardı. Ciddi bir buhran, siyaset platformunu etkisi altına almıştı.

Marksistler; o günlerde okulları ve sokakları kanlı pazara çeviriyor, hemen her yerde milliyetçi-Ülkücü gençlere ve MHP’lilere çeşitli bahanelerle saldırıyorlardı. Hatta Devrimci İşçi Konfederasyonu da bünyesinde bulunan bütün çeşitli iş kollarını temsil eden sendikaları organize ederek  Türkiye’nin  Marksist bir yönetim sistemi uygulanmasının hazırlıklarını yapıyordu.

Bilhassa üniversitelerde örgütlenen Marksistler, gemi azıya almışlardı. Büyük  gruplar hâlinde eylemler düzenleyip öğrenciler üzerinde baskı kuruyorlardı. İşgaller, bildiri dağıtmalar, kendileri gibi düşünmeyen öğrencilere yönelik saldırı ve baskılar birbirini kovalıyordu.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Deniz Gezmiş ‘in yönlendirdiği DEV-GENÇ’in  silahlı karargahı olmuş, İstanbul üniversitesi ise komünist öğrenciler tarafından işgal edilmişti. Bir çok bölümde ders yapılamıyordu. Milliyetçi ve ülkücü öğrenciler derslere katılamıyordu. Komünist militanlar ülkenin şehirleri ve kırsal kesimleri bile çatışma alanına çevirmişti.

İşte bu dönemlerde,  tanışmaktan şeref duyduğum aşağıda isimleri ve okullarını yazdığım  hocalarım, ağabeylerim aynı zamanda Yusuf İmamoğlu’nun arkadaşları olan o zamanın İstanbul üniversitesi öğrencileri ile İmamoğlu’nun şahadeti hakkında bilgi alarak bu şahadetin aslını yazamaya karar verdim.

Bilgi aldığım kişiler:
Hayrettin Kalay, o yıllarda Eczacılık Fakültesi öğrencisi, İstanbul Ülkü Ocakları Yönetim kurulu üyesi, Sarıyer MHP kurucu ilçe başkanı. Halen  Trabzon Beşikdüzü’nde eczacılık yapmaktadır.
Dr. Sakin Öner, o yıllarda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji öğrencisi, Milli Hareket yayınevi ortaklarından. Şimdi Kavram Meslek Okulları Müdürlüğünden emekli.  Ülkücü hareketin akademik çalışmalarını yapan  Türkolji Doktoru…
Mehmet Yazar, o yıllarda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji öğrencisi, Şimdi emekli Üniversite hocası ve hukukçu…
Osman Kemal Kayra, o yıllarda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji öğrencisi, Şimdi KTÜ de bölüm başkanlığı ve dekanlık yapmış son divan şairi emekli profesör.

Yukarıda adlarını zikrettiğim büyüklerimiz ve hocalarımız İmamoğlu ile ilgili şahit oldukları aynen şöyle…

Yusuf İmamoğlu’nun ailesi 1950 li yıllarda Bulgaristan’dan Türkiye’mize  göç eden Türk ailenin çocuğudur. Ve İmamoğlu Bulgaristan’da doğmuştur. Devletin kendilerine verdiği İnegöl’deki araziyi işlemişler.Durumları daha da iyileşince  babası zirai makine satışları yapmaya başlamış. Yani maddi durumları kötü değil. Yusuf İmamoğlu ortaokuldan sonra girdiği devlet parasız yatılı imtihanını kazanarak İstanbul Kabataş Lisesine giriyor. Ve aynı okulda Mehmet Yazar da İmamoğlu’ndan bir  alt sınıfta öğrenci ve  tanışıyorlar. Daha sonra İmamoğlu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya bölümünde ve Mehmet Yazar da aynı fakültenin Türkoloji bölümünde okumaya başlıyor. İkisinin de Türk Kabataş Lisesi mezuniyeti yine aynı fakültede öğrenci olmak  ve aynı zamanda ikisinin de Türk Milliyetçisi olması sebebiyle dostlukları devam ediyor. Yusuf İmamoğlu sıksık Çapa Yüksek Öğretmen Okulu gidiyordu ama yüksek öğretmen okulu öğrencisi değildi. Ama sık sık orada yapılan toplantılara katılıyordu.Kendisi yurtta kalıyordu(Bilgi Mehmet Yazar)

Şimdiye kadar nereden ve kimin ortaya attığı ve gerçek dışı bilgiler dramatize edilmeye çalışılan Yusuf İmamoğlu’un kişiliği, ailevi ve maddi durumu nasıldı?

Yusuf İmamoğlu’nun Üniversite yıllarında anne babası ayrılmıştı. Ama bundan etkilenmemiş görünüyordu. İmamoğlu çok okuyan ve elinden kitapları düşürmeyen zamanın çoğunu Milli Hareket  yayınevinde  geçiren ve oradan bir çok kitap almasına rağmen hiç borcu olmayan tek öğrenciymiş. Hocaların çok sevdiği ve takdir ettiği aynı zamanda asistanlık teklif ettiği bir öğrenciydi. Son imtihanlardan sonra da üniversite de kalarak akademik hayata başlayacaktı. Entelektüel bir yapıya sahipti. Şahadetinden önce Sakin Önerle 7 Haziran günü Küllükte çok uzun ve keyifli bir sohbet yapmıştı. (Dr.Sakin Öner)

Yusuf İmamoğlu çok zengin bir ailenin evladı olmadığı gibi fakir bir ailenin evladı da değildi. Emsallerine göre maddi durumu daha iyi idi ve çok temiz ve şık giyimi vardı. Boş zamanlarında tiyatro eğitimi alıyordu. Eksik gördüğü her konuda kendini yetiştirmeye gayret ediyordu. Çok okuyan ve çok araştıran bir kişiliğe sahipti. Mükemmel ve kıvrak bir zekaya sahip yapısı vardı. Okulunda çok başarı ve hocaları tarafından çok sevilen bir öğrenci idi. Hitabet konusunda eline su dökecek kişi hemen hemen yok gibiydi. Şehit edilmeden birkaç gün önce hem Kabataş Lisesinden arkadaşı hem de aynı fakülteden arkadaşı Mehmet Yazarla oturmuş ve sohbet etmişler. Mehmet Yazar  “23 Martta şehit edilen  Süleyman  Özmen’e çok içim yanıyor Yusuf kardeşim” demiş. Bunun  üzerine İmamoğlu “Mehmet hangimizin ne zaman saldırıya uğrayacağımız ve ya şahadet şerbetini içeceğimiz belli değil” demişti. “Mehmet kardeşim DİSK büyük bir kalkışma yapmaya hazırlanıyor. Sen de okula gelmeye biraz ara ver. Sana bir şey yapmalarından korkuyorum” demiş.
Ülkenin o zamana kadar hiç görülmediği şekildeki  kötü durumu Deniz Gezmiş’in, Dev-Genç’in, Diskin organize ettiği terörist eylemler ve işgal edilen yüksek eğitim kurumlarını ve milliyetçi öğrencilerin okullara sokulmamasını konuştular.(Bilgi Mehmet Yazar)

Yusuf İmamoğlu giyimine dikkat eden ve   normal bir vücut yapısına sahipti.Gür ve kalın bıyıklı bir gençti.Mücadeleyi sever ama kavgayı sevmezdi. İmamoğlu, çok zeki, insani duyguları çok gelişkin, merhametli, yardımsever, vefalı  ve heyecanlı bir gençti. O zamanlarda Edebiyat fakültesinde sıksık formlar düzenleniyor. Çatışmalar bazen fikir planında oluyor. En büyük anfilerde  bir tarafta sol ve marksistlerin grubu diğer milliyetçilerin temsil eden grup ve onlarının baş savunucusu Yusuf İmamoğlu vardı. Tartışmalarda hitabet ve engin bilgisiyle rakiplerini alt edilmesini sağlıyordu. Bu sebeple solun boy hedefi haline gelmişti. İmamoğlu İstanbul’daki milliyetçi öğrencilerin yaptıkları her toplantıda bulunur. Hatipliğini konuşturur, en güzel önerileri sunar; akılcı yöntemleri ve çözüm yollarını sunuyordu. Mücadeleci ruha sahipti. Hakkının gasp edilmesine müsaade etmezdi. Fakat şiddeti  ve fiili kavgayı metot olarak sevmiyordu. Çünkü bu vatana ve bu vatanın insanlarına çok değer veriyordu.Yusuf İmamoğlu ile ülkücülerin sık sık uğradığı  Küllük isimli yerde Osman Kemal Kayra ve arkadaşları ile oturup ülke problemlerine çözüm önerileri üretiyorlardı.(Bilgi Prof.Dr. Osman Kemal Kayra)

1970 yılının Haziran ayında  Komünistler; o günlerde okulları ve sokakları kanlı pazara çeviriyor, hemen her yerde milliyetçi-Ülkücü gençlere ve MHP’lilere çeşitli bahanelerle saldırıyorlardı.

Bilhassa üniversitelerde örgütlenen komünistler, şiddeti  artırarak gemi azıya almışlardı. Kalabalık gruplar hâlinde eylemler düzenleyip öğrenciler üzerinde baskı kuruyorlardı. İşgaller, bildiri dağıtmalar, kendileri gibi düşünmeyen öğrencilere yönelik saldırı ve baskılar gittikçe hız kazanıyordu. Genellikle komünist örgüt mensuplarının eylemleri yüzünden öğretimin yapılamadığı üniversiteler ve bazen de bunlara bağlı fakülte ve yüksekokullar sık sık kapatılıyordu.

İstanbul’daki fakülteler ve yüksek okulların tamamına yakını Marksist solun fiili işgali altındaydı ve milliyetçi gençleri okullara almıyorlardı. Milliyetçi –Ülkücü gençlerin sayıları çok az olduğu için derslere devam edemiyorlardı. Okulların kapısı yabancı ideoloji mensupları tarafından tutuluyor ve solcu ve Marksistlerin haricinde olanları içeri almıyorlardı.

İşte bu sebeple 6 Haziran  1970 İstanbul Üniversitesinin ileri gelen milliyetçi ve ülkücü öğrencileri tarafından üniversitede  yaklaşan final imtihanlarına girebilmek için takip edilecek yolun tespiti için Ülkücülerin çok güçlü olduğu Çapa Yüksek Öğretmen Okulunda bir toplantı yapılıyor. Toplantının ana detaylarını ve yapılması gereken işleri anlatan konuşmayı Yusuf İmamoğlu yapıyor. Konuşma uzun bir konuşma olmasına rağmen İmamoğlu’nun çok üstün olan hatiplik becerisi ile herkes tarafından ilgiyle dinleniliyor.

Alınan karar gereğince Pazartesi yani 8 Haziranda Üniversiteye gidilecek. O zamanın üniversite kurallarına göre vize imtihanları yapılmıyor. Ama finallere girebilmek için  karneye benzeyen bir belgeye derse giren hocaların en azsından asistanlarının  imzalaması mecburi imiş. Eğer bu imza alınamazsa final sınavlarına girilemiyormuş. Hem bu imzaları almak  hem de  okulu işgal eden Marksist militanların saldırısından kurtulmak için yetkililerden polis nezaretinde imtihanlara girmek için önlem olmalarını talep edeceklerdi. Yusuf İmamoğlu Çapa Yüksek Öğretmen Okulundaki bazı öğrencilerin final imtihanlarına  girebilmek için karnelerinin ders  hocalarına  imzalattırılması gerekiyordu.  Bunun için Yusuf İmamoğlu ve Turan isimli İzmirli bir öğrenci görevlendiriliyor. Pazartesi onlar bu işi halledeceklerdi.(Bilgi  Hayrettin Kalay).

Yusuf İmamoğlu yukarıda anlattığım sebeplerden  ve duruşu, sağlam karakteri, metaneti ve cesaretiyle İstanbul Üniversitesindeki Ülkücü grubun dayanışması ve bölücü marksizme karşı fikir mücadelesi için önemli bir isimdi. İşte bu yüzden bölücü sol ve Marksistlerin  hedefindeydi Yusuf İmamoğlu. Yabancı ideoloji bezirganları onun, ortadan kaldırılması gereken faşist bir engel olarak görüyorlardı.

Yusuf İmamoğlu inançlı bir gençti. 8 Haziran 1970 Pazartesi günü  öğlende  namazını kıldıktan sonra Allaha tevekkül edip Çapa Yüksek Öğretmen Okulunda alına karar gereği İmamoğlu  ve Turan isimli Ege Bölgeli arkadaşı öğlen namazından sonra  fakülteye geldiler. Üst kattaki hocaların, asistanlarının bulunduğu  odaya girip karneleri imzalatmak istiyorlardı. İmamoğlu’nun  Edebiyat Fakültesine geldiğini öğrenen Marksist alçaklar büyük bir gürültü çıkartarak işgalleri altında olan Fakülte de İmamoğlu ve arkadaşını aramaya başladılar. Bu durumu gören İmamoğlu ve arkadaşı hemen bir alt kata kaçtı. Bu arada binanın içinde kurşun sesleri gelmeye başladı. Kurşunlardan korunmak için odalara sığınmaya çalışmıştı ama odadakiler korktukları için kapıları kilitlemişlerdi. Bu sebeple İmamoğlu ve arkadaşı Turan  koridorda bir kapı boşluğuna saklanmışlardı. Kurşun sesleri kesilince biraz bekledikten sonra İmamoğlu yanındaki arkadaşı Turan'a bakayım ne var ne yok diyerek başını dışarı çıkardığında kurşun yağmuru tekrar başlıyor ve  vuruluyor. Bir alt katta ise arkadaşı Mehmet Yazar Marksistler tarafından dövülüyordu.

Milliyetçi ve ülkücü hocalar da saldırıya uğruyor. Mustafa Kafalı Hoca Marksist militanlara doğru tabure fırlatıyor…Çağrılan ambulansın içeri girmesine izin verilmiyor. Yaralanan Yusuf İmamoğlu’nun kan kaybından ölmesini sağlanıyordu.  Daha sonra komünist militanlar  Marksist marşlar söyleyerek hiçbir engelle karşılaşmadan okuldan ayrılıyorlar.

Yusuf İmamoğlu’nun vurulduğunu haber alan  çok yakındaki bulunan Küllük, Milli hareket Yayınevindeki Ülkücüler ve diğer arkadaşları  fakültenin kapısına koşuyor. İlk gelenler arasında sakin Öner, sonra Hayrettin Kalay ve bir simitçi genç var. Daha sonra İmamoğlunun yanında olan Turan'ı  ağlarken buluyorlar. Turan Yusuf İmamoğlunun şahadetini anlatıyor. İmamoğlu vurulmasından sonra bir saat geçmesine rağmen  fakülteye hala polis gelmiyor. Daha sonra İmamoğlunun naşı Ülkü Ocakları binasına getiriliyor....

Çok sevilen Yusuf İmamoğlu’nun  şehit edilmesi onları çileden çıkartıyor. Sayıca çok az olmalarına rağmen İstanbul’un altını üstüne getiriyorlar. Toplum polislerden bolca dayak yemelerine  rağmen durmuyorlar. Yanan yüreklerinin acısını bir nebze dindirmek istiyorlar.O gece MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş Salon Marmarada büyük bir kalabalığa konuşma yapıyor ama üzüntüsünden konuşmasını çok zor tamamlayabiliyor.(Bilgi Hayrettin Kalay)

İmamoğlu’nun  şehit eden grupların başındakileri o günkü gazeteler  Vural Yıldırımoğlu, Yusuf Kayabaşı,Ali Menekşe, Feridun Şakar ve Vahram  Apik olarak bildiriyordu...  

İmamoğlu’nun arkadaşları, şehit kardeşleri İmamoğlu’nu  Sirkeciden arabalı vapurla Harem’e oradan da otobüsle Bursa’ya götürüyorlar.Bursada ülküdaşları ve vatandaşlar tarafından Emir Sultan Mezarlığına defnediliyor. Defin merasiminde okul arkadaşı Sakin Öner  duygusal bir konuşma yapmıştır.
​​​​​​
Bursa’daki cenaze törenine İstanbul’daki ülküdaşlarının bir çoğu ve bu yazımın ana bilgilerini veren İmamoğlu’nun fakülte arkadaşı Sakin Öner, Osman Kemal Kayra ve Üniversite Arkadaşı Hayrettin Kalay katılmışlardır. Mehmet Yazar ise mazereti dolayesiyle katılamamış ama eşi katılmış…

Şehidimizin şahadete  yürümesi aynen böyle olmuştur. Gerisi  gereksiz  yakıştırma ve gereksiz dramdır.
Adalet Partisi ve Demirel’e karşı Demokrat Partinin devamı gözüyle bakıldığı için asker ve polis tarafından sevilmiyordu. 1968 yılında Paris’te başlayan öğrenci olayları Türkiye’ye de sıçramıştı. Bu olayları Tös, Dev-Genç, Tip ve Disk tertip ediyor ve destek veriyordu. Ordu ve siviller arasında da ihtilal yapma düşüncesi vardı. Bu sebeple bu olaylara kısmen yol veriliyordu. Yön Dergisinin çizdiği plan doğrultusunda Marksist ihtilal taraftarları, asker, polis, öğrenci, aydın ve işçi her konuda güçlü bir birlik kurmuşlardı. Tös, Dev-Genç, Disk ve TİP Büyük bir sosyalist ihtilal provası yapmak istiyordu. Bunun için Türkiye’nin altını üstüne getirten 15/16 Haziran işçi protestosu  adı altında büyük bir ihtilal provası yaptılar. Türkiye’yi iki gün boyunca yakıp yıktılar. Bir çok insan öldü ve yaralandı. Fabrikalar tahrip edildi. 170.000den fazla işçi Gebze’den İstanbul’u talan etti.İşte Şehidimiz İmamoğlu’nun arkadaşı Mehmet Yazar’a ortalıkta görünme DİSK büyük olaylara hazırlanıyorlar sana zararı dokunur dediği olayların arifesinde katlettiler vatan evladını. Komünist militanlarda 15/16 Haziran kalkışmasının ön provasında  Yusuf İmamoğlu’nu şehit etmişlerdi.

Ülkücü Hareketin sembol şehidi Yusuf İmamoğlu’na rahmet diliyorum.

Mehmet ARSLAN Eğitim Yönetimi Ve Planlama uzmanı

NOT-1: Ülkücü Hareketin sembol ismi olan Yusuf İmamoğlu’nun kısa hayatı ve şahadeti hakkında en net ve en doğru hikayeyi yazmama yardımcı olan;
Değerli ağabeylerim, Mehmet Yazar Bey’e, Değerli hemşehrim ve ağabeyim Hayrettin Kalay’a, hocalarım, Dr. Sakin Öner ve Prof Osman Kemal Kayra Beyler’e çok teşekkür ediyorum.

Editör: Kerim Öztürk