Barış Süreci zırvaları ile PKK'ya ne derece büyük bir alan açıldığını, yine burada yaşanılanları bahane ederek ayaklanma provaları yapan PKK'lıların eylemleriyle görmüştük.
Özellikle uluslararası alanda vuku bulan son gelişmelere bakıldığında Ayn El Arap üzerinden yansımaları görülen hadiselerin, AKP iktidarının "terbiye" edilmeye çalışılması amacıyla nasıl kullanıldığını da görüyoruz.
Geride bıraktığımız hafta ABD tarafından atılan adımlar neticesinde Türkiye'nin ne derecede büyük bir güvenlik açığının bulunduğunu ve bunun da beraberinde ülke güvenliğini nasıl tehlikeye atabilecek gelişmelere kapı araladığına tanıklık ettik.
Ülke bütünlüğünü korumaya yönelik yapılacaklarla ilgili kararlılığı bulunmayan, dirayeti olmayan, milli unsurları harekete geçiremeyen AKP iktidarının duruşu yarınlar için Türkiye'nin nasıl derin bir bataklığa sürüklendiğini işaret ediyor.
* * *
ABD'nin, PKK'nın Suriye'deki uzantısı olan PYD ile "doğrudan" temasa geçmesi geçen haftanın belki de en önemli hadisesiydi.
Zira bu yolla ABD yine ilk kez PKK'yı da "resmi" olarak ve "açıktan" muhatap kabul etmiş oldu.
ABD kanadı görüşmeyi şimdilik "bir bakanlık yetkilisinin" yaptığını ve konunun "işbirliği" olmadığını sadece "karşılıklı konuşma" olduğunu söylese de, özünde ABD'nin bölgesel gelişmelerle ilgili PKK-PYD'yi muhatap kabul etmeye başladığı gerçeğini değiştirmiyor.
Bu anlamdaki ikinci önemli olay ise ABD'nin, Barzani'nin davetiyle Duhok'da düzenlenen ve Suriye'nin kuzeyinde bulunan Kürt grupların bir araya getirildiği toplantıya da PKK-PYD ile birlikte katılmış olmasıdır.
Her ne kadar, daveti yapan Barzani olarak görünse de, işi organize eden tarafın ABD olduğu kolaylıkla anlaşılıyor.
ABD, bu iki hamle ile bölgede dağınık ve ayrık halde bulunan ve hatta aralarında derin ihtilaflar olan Kürt grupları "birleştirmeye" yönelik adımlar atıyor.
IŞİD'in ortaya çıktığı günden bu yana yarattığı "üstü kapalı" anacak olayların seyri ile kendisini gösteren "açık" ve en önemli sonuçta zaten bu değilmiydi?
Sözde bağımsız Kürt devleti için IŞİD, bölgesel anlamda ABD'nin önünde bulunan engellerin aşılması için müthiş fırsatlar yaratıyor.
Böylesi bir neticenin plansız olması düşünülebilir mi?
* * *
Geçelim Ayn El Arap meselesinin PKK-PYD ile ilgili boyutuna.
PKK hadiseye neredeyse "kurtuluş mücadelesi" olarak bakıyor.
Dört parçalı sözde bir Kürt devleti kurma arzusuyla yola çıkan ve eline silah alan terör örgütü, bu zamana kadar hiçbir alanda "silahı" ile kendi kontrolünde olan bir bölge elde edemedi!
PKK, Suriye'nin kuzeyini işte bunun için önemsiyor.
Burada kurduğu sözde özerk yapılanma ile ilk neticeyi aldıklarına inanıyorlar ve Ayn El Arap'ın düşmesinin, Suriye'de kendi kontrollerinde olan diğer bölgelerde de etkisinin olacağını biliyorlar.
Şayet Ayn El Arap'ta IŞİD'e karşı kazanırlarsa, bunun örgüt tarihi içerisinde bir "milat" olacağını çok çık bir şekilde hissettiriyorlar.
Yani kendilerine göre dört parçalı yapının diğer alanları için Ayn El Arap'ı örnek olarak gösterme ve örgütsel ideolojisinin temel propagandası ve moral kaynağı haline getirmeye gayret ediyorlar.
Dolayısıyla Ayn El Arap, PKK için bir yandan Batılı ülkeler nazarında meşruiyet kazanma yolu, diğer yandan ise örgütün "büyük hedefinin" ilk ve önemli bir adımı olarak kabul görüyor.
* * *
Bunca olan biteni, elindeki "tezkere yetkisini" görmezden gelen AKP iktidarı ise şimdilik izlemekle yetiniyor.
Hadiselerin çok değil bir adım sonrasının Türkiye'nin bütünlüğünü tehdit edeceğini yakın zamanda yaşayarak görmüş olmamıza rağmen AKP hala PKK ile "müzakere" yürütmenin hesabını yapıyor.
İmralı'daki bebek katili neredeyse son umutları olmuş, onu içeriden çıkarmayı hesap edip, Türk Milleti'nin hassasiyetlerini yok sayacak akıl almaz girişimlerde bulunuyorlar.
Öte yandan ABD birden fazla seçenek ile çok yönlü bir politika geliştirirken, AKP yaşanılanları Esad takıntısıyla savmaya çalışıyor.
Türkiye'nin sadece etrafı değil, içi de baştan sona karma karışık olmuşken bu takıntının bize sağlayacağı zerre kadar bir faydası olmadığı gibi zararı da çok büyüktür.
Dış politikadaki bu takıntılı ve tek yönlü anlayışın sonucunun (anlamasını bilene) BM Güvenlik Konseyi'ne seçilmememizle mutlaka bir ilgisi vardır.
* * *
AKP ne meseleleri doğru bir şekilde okuyabiliyor, nede Türkiye'ye yönelen tehditler karşısında sağlıklı bir adım atabiliyor.
Vizyonu olmayan iktidar Türkiye'nin çöküşüne kendi eliyle zemin hazırlıyor.
Gaflet, dalalet ve ihanet her yanını sarmış, Türk Milleti'nin çıkarlarından çok kendi siyasi istikbalini koruma edasıyla hareket ediyorlar.
Türkiye'nin milli bütünlüğünü koruması için AKP iktidarının gitmesi şart.
Bu iktidarla beraber bırakın 6 ay yada 1 seneyi, geçen her gün bile ülkeye ve millete büyük zararlar veriyor.
Üzerinden yıllar geçse de sönmesi son derece zor olan kor alevler ocaklara düşmeden, Türk Milleti'nin AKP'ye "artık yeter" deyip, iktidar vazifesini elinden alması hayati bir seçenektir.
Şimdilik sabırla 2015 Genel Seçimlerini beklemeli ve Türkiye'nin önünü açmak için AKP'nin önü mutlaka kesilmelidir.
Aksi bir sonuca Türk Milleti katlanamayacağını, yakılan Türk Bayraklarının ne anlama geldiğine bakarak idrak etmelidir...