Bugün, vefa abidesi Ülküdaşlarımın çağrısına kulak vererek, şu meşhur "Eski Ülkücü" kavramına naçiz bir neşter atmayı gerekli görüyorum. "Ne hakla?" diyenler, bu gayreti, mevki - makama bulaştırarak üzerimize gelmek isteyenler olabilir. Ben davayla ilgili her yazımı "hiçbir kavgada geri adım atmamış, satmamış ve satılmamış olmanın Ülkücüye verdiği hakla" yazıyorum. "Allah-u Ekber"in manasını bilenler, bundan başka bir güce ve iktidara gerek olmadığını da bilirler.
Ülkücüler, "Ülkü denen nazlı geline" vasıl olabilmek için ebedi bir aşkı tırnaklarıyla gönüllerine kazımış "Ferhatlar"dır. Dolayısıyla Ülkücülük, sürekli bir gençlik ve "asla eskimeme" halidir.
40 yıl sadece toprağa kazma vurarak günde bir metre kazan sıska bir Tibetlinin Himalayalarda petrol bulabileceği bir dünyada 40 yıl dava aşkıyla yaşamış bir Ülkücünün fikirleriyle delemeyeceği dağ veya tepe yoktur. Yeter ki düşünceye Bizans işi iftiralarla sataşma şirretliği, "müdavele-i efkar" ile birbirine karıştırılmasın!
"Eski" Sıfatının "Ülkücü" İsmiyle Yan Yana Geldiği İki Hal Vardır:
1- Bunlardan biri masum ve amiyane kullanım halidir. "Bizim ….. abi de eskilerdendir" anlamına gelen ve "teşkilat işlerini iyi bilir" diye devam eden "Felanca abi de eski Ülkücüdür" Cümlesindeki "eski Ülkücü" Osmanlıcadaki "kadim" (önce olan, kıdemli) anlamına geldiği için temiz bir kullanımdır; yadırganmaz. Bu kullanıma göre yakın bir tarihte Ülkücü olmamış veya 12 Eylül öncesini yaşamış her Ülkücü, "eskiden beri Ülkücü" anlamında eski Ülkücüdür. Bizim için problem olan, ekranlara çıkan "eski Ülkücü" etiketi bu değildir.
2- Zaman zaman ve genellikle de seçim, referandum dönemlerinde "istendik siyasi mesaj" almak için basın kuruluşlarına davet edilen "Ülkücüler" eski sıfatının kasıtlı kullanımına müdahale etmemeleri, gerçekten eskidiklerini, artık Ülkücü olmadıklarını, en azından teşkilat hassasiyeti taşımadıklarını göstermektedir. Çünkü hiçbir Ülkücü, isminin önüne konulacak bir görev etiketi, bir teşkilat unvanı olmasa bile "eski" sıfatının kendisi üzerinden kötüye kullanımına izin veremez. Bu hassasiyeti davasından esirgeyemez. Bireysel veya teşkilatsız Ülkücülük olmaz.
Bu Şekilde Ekrana Çıkarılanlar da İkiye Ayrılmaktadır:
a) Halen kendisini Ülkücü harekete mensup hisseden; fakat sırf bir televizyon kanalında ekrandan birkaç muhalif kelam edebilmek için isminin altına "eski Ülkücü" yazılmasına izin veren Ülkücüler. Bunların bir kısmı iyi niyetli fakat dikkatsiz "abiler," bir kısmı da yoldan çıkmış "siyasi kaçaklar"dır.
Gerçek bir Ülkücü, "Ülkücünün eskisi yenisi olmaz; kaldırın o kelimeyi" diyerek kanalı veya gazeteyi uyarma şuuruna sahip olmak zorundadır. Hiç bir Ülkücünün, camianın "eski-yeni" diye ikiye bölünmesine veya "Ülkücülük eskiden yapılan bir işti" mesajının kitlelere ulaştırılmasına vesile olmaya hakkı yoktur. Bu durum, hem şehitlere azap veren hem de yaşayanların gazabını celp eden bir fitnedir. Ülkücülük her şeyden önce bir uyanık olma halidir. Kişi o ekrana çıkmasa kimse durup dururken bu tezgahı kuramayacağına göre burada başarılı bir "Ülkücü temsil" söz konusu olamaz.
Ülkücülük eskimedikçe Ülkücü de eskiyemez. "Eski Ülkücü" sözü bu yönüyle, sureta Ülkücülüğü de eskiten bir "galat-ı menşur," yani yanlış bir kullanımdır.
b) Gerçekten eskiden Ülkücü olup da şimdiki haliyle başka ideolojilere veya siyasi hareketlere mensup olanlar. Bu şahıslar eskiden şu veya bu şekilde Ülkücü harekete mensup olup, nefesi uzun soluklar gerektiren bir davayı yaşamaya ve yaşatmaya yetmemiş güçsüzlerdir.
Ekrana çıkacak kadar bu işle meşgul olmuş bir Ülkücünün teşkilat hayatı boyunca en az bir defa "yemin etmiş" olduğu düşünülürse "eski Ülkücülük" eğer "bayrağa, kurana ve ezana" sadakatsizliği değilse, sözüne sahip çıkmamayı yani "düşkünlüğü" ifade eder.
Nefsine düşkün ve karaktersiz bir adamın da Ülkücülük gibi uyanıklık, şuur, şahsiyet kondisyonu ve yeminli istikrar gerektiren bir ideolojiye mensup olma hakkı bulunmamaktadır.
Dava yükü nefsine ağır gelenlerin sessiz sedasız sıvışmasına zaman zaman şahit olmuşuzdur. Hayat şartlarının zorlamasıyla, menfaatlerini başka camiaların menfaatleriyle birleştirenler de vardır. Ancak bu insanların boncuk bulmuş gibi ekrana çıkıp da "biliyor musunuz ben eskiden Ülkücüydüm" demesi yakışıklı bir durum değildir. Yani "eski Ülkücü" diye makbul bir insan tipi yoktur.
Ülkücülük, levh-i mahfuzdan, âhirete dek süren zorlu bir "Allah yolu yolculuğu"dur.
Yanlışlıkla bu yola girip de şarampole düşen acemilere ise "eski Ülkücü" denir.