Lütfen, üşenmeyin!.. “Biden, Ankara’ya neden gelemiyor”  başlıklı 22 Kasım Cumartesi günkü yazımıza bir daha
bakın..
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in Recep Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nu neden İstanbul’a ayağına çağırdığını anlatırken  “üst akıl” ın PKK’yı legalleştirme hamlelerini de birer birer açığa çıkarmıştık.
İstanbul’daki görüşmelerin “perde arkası”nı ise Biden’in uçağındaki gazetecilerin aktarabildiklerinden biraz öğrenebildik. Biraz da Beyaz Saray soslamalarından.
“Eğit-donat” ABD’nin PKK’yı legalleştirme adımının en büyük hamle taşı..
Başkentte siyasi iktidar ve devlet koridorlarındaki görüş ayrılığı yüzünden  ABD ile şu ana kadar yapılan kesin bir anlaşma yok. ABD ve iktidarın  çabalarına yönelik manipülasyonlar ve o doğrultuda ortalığa saçılan iç-dış kaynaklı haberler var. Başkentin devlet koridorları, tüm sıkıştırmalara rağmen  en az hasarla atlatmanın mücadelesini veriyor.
İşte, tam bu noktada Ankara’dan İstanbul’a kaçırılan pazarlıkların en karanlık noktalarından birini aralayacağım. Önceki gün, Ahmet Davutoğlu alelacele güvenlik zirvesini toplayıp, ardından Recep Erdoğan ile görüşmüştü. Bu yoğun trafiğin ardından başkent tam manasıyla karıştı. Kulağımıza  “siyasi iktidarla devlet koridorlarının yine kapıştığı” hatta  “Hükümet içinde de büyük bir karışıklık çıktığına” yönelik duyumlar geliyordu.Yoğun bir uğraştan sonra krize neden gündem maddesine ulaştık;
ABD’nin, terör örgütü PKK’yı legalleştirmek için daha ileri bir adım attığını öğrendik. Hükümet kaynaklarından verilen bilgiye göre;  “Biden ve ABD heyeti, eğit-donat kapsamında PYD’nin de Türk askerleri tarafından eğitilmesini istedi.”
İşte, masaya yatırılan ABD’nin bu son dayatmasının karşısında Ankara’da kızılca kıyamet kopmuş ve buna kabine içinde bazı bakanların da şiddetle karşı çıktığı bilgisi Ankara’ya yayılıyordu.
Görünen o ki; Ahmet Davutoğlu’nun ilk kez başkanlık edeceği bugünkü Yüksek Askeri Şura toplantısı oldukça hararetli geçecek.
Bakalım Davutoğlu, Erdoğan’dan aldığı talimatları ne kadar hayata geçirebilecek?..
Jandarmadan mektup var...
Hükümet, TSK’nın uyarılarına aldırış etmeden Jandarmayı İçişleri Bakanlığı’na bağlayan tasarıyı Meclis’e gönderdi. Jandarma teşkilatı içinde görev yapan okuyucularımızdan tepki mektupları aldım. Jandarmanın, kanun daha çıkmadan ne hale geldiğini gösteren iki mektuptan alıntı yapıyorum;
* “Ülkemizin bu denli kaotik bir ortama girdiği bir dönemde jandarma teşkilatına alelacele bir şekilde müdahale edilmek istenmesi çok makul gözükmemektedir. Jandarma teşkilatının bazı iyileştirmelere ihtiyacı olduğu muhakkaktır. Personel sayısının yetersizliği ve belli alanlarda uzmanlaşma konusu, bunların başında gelmektedir; ancak jandarmanın tayin-atama, sicil ve terfi gibi temel özlük haklarında siyasi idarenin sıkı kontrolüne girmesi, Jandarmayı, jandarma yapan askeri disiplin ve hiyerarşiyi derinden etkileyecek personel arasında ciddi sıkıntılara yol açacaktır.
Bu durumun söylentileri bile şimdiden bir kısım sorunlara yol açmaya başladı. Personel kendi arasında kutuplaşmaya, diğerlerini ötekileştirmeye başladı. Siyasi görüşe göre tutum alma ve davranışlarını belirleme durumu, askeri disiplin ve terbiyeyi derinden etkilemekte ve farklı çıkar odakları devreye girmektedir. Eğer Jandarma teşkilatı askeri kimliğini koruyacaksa, ki şimdilik öyle gözükmektedir, TSK gibi kesinlikle siyasetten uzak tutulmalıdır.
Jandarmanın askeri kimliğinin kaldırılması konusu ise mantıkla izah edilebilecek bir şey gibi gözükmemektedir. Zira Jandarma bugün, Türkiye’de terörle mücadelenin bel kemiğini oluşturmaktadır. Terör örgütü PKK’nın bu denli katılım sağladığı ve maalesef tarihte hiç olmadığı kadar toplumsal destek kazandığı bir dönemde, jandarmanın ortadan kaldırılması anlamına gelen askeri kimliğin alınması, ülkemizi göz göre göre ateşe atmak demektir.”
***
* “Son günlerde medyada çıkan Jandarma’nın İçişleri Bakanlığı’na bağlanacağı haberleri içimizde derin bir teessür bıraktı. Hem yetkili ağızlardan bir açıklama yapılmaması hem etrafta dolanan bilgi kirliliği bizleri daha perişan bir hale sokuyor. Halk iradesine saygılı olmakla birlikte tam olarak ne maksatla yapıldığı belli olmayan bu çalışma ile Jandarma’nın sonunun geleceği tüm silah arkadaşlarım tarafından dile getiriliyor. Bahsedilen ve dilden dile konuşulanlar doğru ise bu kanun çalışması Jandarma’yı siyasileştirerek kapanmasına neden olacaktır. 1913 Balkan Savaşı gibi bir hezimeti yaşamış olan ordumuz ve Jandarma açısından bu siyasallaşma sürecinin doğurabileceği tehlikeleri öngörmek zor olmasa gerek. TSK ve Jandarma’nın en önemli özelliği, siyasete bulaşmamak ve bir denge unsuru olarak vazifesini yapmaktır. Hele iç güvenlik sorunu yaşayan ülkemizde toprak bütünlüğünün tek garantisi Jandarma olarak gözükmektedir.
Daha söylentilerinin çıkması bile birlik içerisinde insanların birbirini fişlemeye başlamasına neden oldu. Şu an birlik içerisinde bir kısım insanlar şu AKP’li, bu MHP’li, falan CHP’li, filan paralelci diye birbirlerini ihbar etmeye başladı. Ergenekon, Balyoz ve Casusluk davaları gibi trajedilerin etkisi henüz geçmeden böyle olaylar Jandarma’yı bitme noktasına getirir.
Hele Jandarma Generallerinin İl Jandarma Komutanı olarak görev yapacak olması tüm otorite ve yetkinliğimize zarar verecektir. İl ve İlçe Jandarma Komutanları üzerinde parti ilçe teşkilatlarının ve nüfuzlu kişilerin dahi söz sahibi olarak bizleri emir kulu yapmaları işten bile değil. Polis Teşkilatının içler acısı durumu bizlere çok şey anlatıyor.
Sizden istirhamım bu duruma imkan verilmemesi ve sonuna kadar mücadele edilmesidir. Jandarma içerisinde10 yılı geçen bir süredir subay olarak görev yapmamın bu isteğimi haklı kılacağını düşünüyorum.”