Sistem değişiklikleri genellikle siyasal tıkanıklıkların ardından teklif edilir. Bu tıkanıklıklarda bireylerin bakış açısına göre değişiklikler gösterir.
Eğer, arzu edilen istikrar ise 14 yıldır tek başına bir iktidar tarafından yönetildiğimiz için bu açıdan sistem tıkanmamıştır.
Ancak, gerçek gündeme gelirsek, sistemin tıkandığını söyleyebiliriz. Türkiye’de vatandaşın ve siyasi renklerin mecliste temsili açısından ve milletvekilli değil lider vekili öne çıktığı için sistem uzun süreden beri zaten tıkanmış haldedir. Eğer bir değişiklik zorunluysa bu açıdan zorunludur.
Eğer; malüm siyasetçilerimiz hakikaten ve inanarak, kendi istikballeri değil, memleketin istikbali açısından gerçek bir devlet adamlığı uygulaması göstermek istiyorlarsa hem tıkanma ihtimali olan demokrasimizin önünü açmış olurlar hem de kendilerinden sonra tek adam, tek ideoloji, tek tip insan yetiştirmeye kalkışanlarında önünü tıkayacak, Türkiye’nin önünü açacak şekilde mevcut parlamenter sistemi daha iyi işler hale getirebilirler.
Bunun yolları vardır. Biz, körü körüne eleştiri yapmadan önerimizi pratik çözüm olabilecek ve toplumda düzeni, ahengi, devamlılığı ve istikrarı sağlayabilecek bir alternatif olarak sunmak istiyoruz.
Teklifimiz biri diğerinden daha önemli olmayan ve birbirini tamamlayan birleşik bir tekliftir.
Dört konuda reform mahiyetinde değişiklikler yapılır ve bu değişiklikler samimi şekilde uygulanırsa ülkemiz hem parlamenter sistemde kalır, hem de Türk tipi başkanlığa gerek kalmadan “Türk tipi parlamenter sistem”i hayata geçirmiş oluruz.
Sağlıklı bir sistem kurulması için dört ayağın hiç tavizsiz hayata geçirilmesi gerekecektir.
Bunlar;
Kuvvetler ayrılığının kesin sınırlarla belirlendiği, özellikle hukuk sisteminde tamamen liyakat unsuru ile seçim yapıldığı, hukuk insanlarına siyasilerin müdahale etmesinin önünün tıkandığı birinci ayak.
Yargı erki; yürütme erkinin baskısından kurtulduğu, iç işleyişinde liyakat, adalet ve eşitlik ilkeleri doğrultusunda yapılandırıldığında kadrolaşmasından içtihadına kadar objektiflik ilkesinden ayrılmayacaktır. Yargıç yargılamada bulunurken yürütmenin baskısı değil vicdanıyla baş başa kalacaktır. Demokles’in kılıcı gibi yürütmenin baskısını üzerinde hissetmeyen kendi içinde otokontrolü sağlayan bir yargı devlet ve toplum vicdanında “adalet mülkün temelidir.” anlayışını da hâkim kılacaktır.
Medya patronlarının devletle işlerinin olmayacağı, ihalelere girmeyecekleri, sadece profesyonel gazeteci olacakları ve bunun garantisinin sağlandığı ikinci ayak.
Modern devletlerde bazen basın-yayın diğer üç erkten de daha etkili olabilmektedirler. Dolayısıyla basın-yayın organlarının yayınladıkları asparagas haberlerden, toplumların algı dönüşümüne tabi tutulmasına kadar her türlü etik değerlerin dışına çıkarak yanlış kanaatlerin oluşmasını sağlama gibi telafisi mümkün olmayan yıkıcı bir gücü de vardır.
Burada basının siyasi iktidarın maddi ve benzeri yollarla etkileyemeyeceği bazı hukuki güvencelere sahip olması sağlanmalıdır. Yine basın-yayın sahiplerinin kartelleşmesinin önüne geçilmelidir. Siyasi iktidarlarla her türlü ihale ve benzeri ilişkilerinin tamamı hukuki kurallarla belirlenmelidir. Yani basın–yayın yürütmenin bugün olduğu gibi öncü kuvveti olmaktan çıkarılmalıdır.
Bu iki faktörün mümkün olabildiğince aksamadan uygulanması halinde Türkiye’de özellikle iki konuda reform yapılırsa işleyen ve olabildiğince sorunsuz bir parlamenter sisteme sahip olabileceğimizi düşünüyoruz.
Diğer iki ayağımızın sağlıklı işlemesi için ilk iki maddemizin işlerlik kazanması temeldir.
Bu çerçevede;
Siyasi partiler kanununun otoriter genel başkanlığı engelleyecek şekilde değiştirilmesi üçüncü ayak.
İki turlu milletvekili genel seçimi yapılması dördüncü ayaktır.
12 Eylül siyasi partileri birer genel başkan diktasına çevirmiş, meclis iki bakımdan temsili demokrasi açısından temsil kabiliyetini kaybetmiştir.
Öncelikle % 10 barajı siyasi renklerin mecliste temsilini oldukça zorlaştırmış, devamında parti genel başkanlarının tek seçiciliği de toplumsal karşılığına göre bireylerin meclise girmelerini engellemiştir.
Biz, hem bu sorunların giderileceği hem de istikrarın sağlanacağı parlamenter sistem içinde yeni bir düzenleme teklif ediyoruz.
Bu düzenlemeye göre; öncelikle siyasi partiler kanunu değiştirilmeli, genel başkanın tek seçiciliği bağlayıcı hükümlerle ortadan kaldırılmalı, milletvekilleri % 75 oranda ön seçimle belirlenmelidir. Ayrıca parti genel başkanlığı makamının sembolik hale gelmesini engellemek için milletvekillerinin % 25’i parti genel merkezi tarafından belirlenmelidir.
Genel başkanın hem etkin olması hem de otoriter olmasının yolu kapatılarak demokratik bir lider özelliğinde olabilecek kanuni düzenlemelere gidilmelidir. Demokrasi sadece millet için değil onun siyasi temsilcisi olan siyasi partilerimizin iç işleyişinde de bir o kadar önemli olduğu unutulmamalıdır. Milletvekillerinin lidere körü körüne bağlılığı yerine hem partisine hem de millette hesap verebilen vekil statüsüne geçmesi sağlanmalıdır.
Ayrıca kadınlar, gençler, özürlüler ve aydınlara da üzerinde düşünülüp anlaşılacak oranlarda kota ayrılmalıdır.
Bu sayede hem genel başkan sultası ortadan kalkacak, hem de genel başkanlık makamının sadece temsili bir makam haline gelmemesi de engellenmiş olacaktır.
Siyasi partilerle ilgili teklifimizi tamamlayacak ve hem halkın temsil gücünü yükselten, hem de istikrarı sağlayan bir meclis düzeni teklif ediyoruz.
Ülkemizde hiç iki turlu milletvekili genel seçimi yapılmadı, böyle bir düzenleme de düşünülmedi. Oysa parlamenter sistem içerisin de hem istikrarı sağlamak hem de temsil kabiliyetini güçlendirmek için birçok ülke de genel seçimler iki aşamada gerçekleştirilmektedir.
Meclis 600 milletvekilinden oluşup, 100 milletvekili birinci turda Türkiye milletvekili olarak seçilmeli, bu aşama da hiçbir baraj uygulanmamalı ve bu milletvekilleri partilerin Türkiye genelinde aldıkları oy oranlarına göre belirlenmelidir.
Böylece halka uğrayan bir temsili meclis oluşturmuş olacağız. Toplumun bütün kesimleri temsilcilerini meclise gönderebilmiş olacaktır. Temsilde adaleti de olarak tam sağlamış olacağız.
Öte yandan, ikinci tur seçimler illerin çıkaracağı milletvekillerini belirlemeli, ancak bu seçimlere Türkiye genelinde ilk iki sırayı alan partiler katılmalıdır.
Böylece hem sistemin işlerliği sağlanacak, hem temsili demokrasi gerçekten uygulanmış olacak hem de istikrar sağlanmış olacaktır.
Birinci turda gerçek oylar verileceği için ülke genelinde iki partinin ikinci tura katılmaları bu sistem içerisinde Türkiye için sağdan veya soldan ikinci partinin yok olmasını engelleyecek, ikinci, üçüncü ve dördüncü sıraları alacak olan partiler devamlı yaşayacak ve ikinci tura katılacak olan partilerin performansına göre seçmene bir daha ki seçimin birinci turunda ilk iki sırayı alacak olan partileri değiştirebilme imkanı tanınmış olacaktır.
Başkanlık sisteminde de iki tur seçim yapılabilmekte ama durum aynı olmamaktadır. Parlamenter sistem içerisinde yapılacak olan iki turlu seçim hem sistemin devamını, hem temsili demokrasiyi hem de istikrarı sağlayabilir.
Bu sistemde ikinci tur seçiminde oyların yarı yarıya dağıldığı bir ihtimal gerçekleşmiş olsa bile hükümet kurma zorluğu çok azalmış olacaktır. Çünkü birinci tur seçiminde onlarca parti meclise girmiş, hükümet kurma alternatifleri çoğalmış ve % 1-3 oranında ki bir partinin desteğiyle dahi hükümetin oluşturulabilme imkanı sağlanmış olacaktır.
İnsan unsuru olan hiçbir sistem kusursuz değildir. Biz en az hatalı olarak bu şekilde bir sistem öneriyoruz. Ancak mevcut genel başkanların böyle bir değişikliğe gitmeyi deneyeceklerine de ihtimal vermiyoruz.
Ülkemizin içinde bulunduğu iç ve dış şartlar, özellikle mevcut siyasilerimizin önemli bir kısmının ellerinde ki otorite uygulamalarını bırakacakları kanaatinde değiliz.
Eğer bizi yanıltırlarsa mahcup olmaktan şeref duyarken, eğer yanıltmazlarsa da tarihe not düşmekten mutlu olacağız.
KAYNAKÇA
1- Burhan Kuzu Türkiye için başkanlık sistemi
2 - Cheibub,Cheibub, Presidentialism, Parliamentarism, andDemocracy,
3- Riggs, “PresidentialismversusParliamentarism: ImplicationsforRepresentativenessandLegitima
4- Ergun Özbudun, “Latin Amerika gibi oluruz”, Vatan Gazetesi, 25.04.2010, (81)
5- Yine Sistem Tartışması, Sabah, 2 Ekim 1997.
ONAR, “Türkiye’nin Başkanlık veya Yarı Başkanlık Sistemine...( 155)
6- Matthew, s. 1
7- Vergin, Nur, (1996), “Cumhuriyetin Yönetilebilirliği İçin İktidar Yapısında Değişim, Yarı-Başkanlık Sistemi”, Türkiye Günlüğü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, Sayı: 41, s. 12
8- Duverger Ders kitabı
9- Duverger Ders kitabı
10- Duverger Ders kitabı
11- Bacanağıma Kefilim, Hürriyet, 21 Eylül 1997; Yine Sistem Tartışması, Sabah, 2
12- Ülke örnekleri Wikipedia’dan alınmıştır. (12)
Not: Bu metin kitap olarak hazırlamış olduğumuz çalışmanın bir özetidir.
Halil KONUŞKAN Abdullah ALAGÖZ