Geldiğimiz bu noktadan sonra artık adalet mülkün temeli değil!..
Ne adalet kaldı ne de devlet...
Şu lafa bakın... 14 Aralık operasyonunun sıcağında, daha ilk saatlerinde suçlananların henüz ifadesi bile alınmadan iktidarın Recep Erdoğan’a en yakın Bakanlarından biri olan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ne diyor?..
 “Yanlış yapan bedelini öder...”
Bu üslup ve hareket tarzı sadece Bakanlarda değil tüm iktidar sözcüleri ve yandaş medyasında hakim...
Sokak kabadayısı gibi racon kesiliyor... Mafyavari tehdit cümleleri eskisinden daha rahat ağızlardan dökülüyor...
Bir de çıkıp;  “bize yanlış yapanın bir yerlerini kör bıçakla keseriz”  diye  “Eyyt! Var mı bize yan bakan ulen!.. Anamı kesen ben, babamı kesen ben, kız kardeşimi kör testereyle kesen ben. Yerim ulen ben adamı”  diye nara atmadıkları kaldı...
Hakimiyet Tuzsuz Deli Bekirlerin eline geçince ne  adalet kaldı ne mülk!..
Anladınız mı şimdi?.. Ülkeyi nereye getirdiğinizi, nereye getirildiğini!..
Daha bu ne ki; belki de bir gün gelecek sokak kabadayıları  “ciğerimizi söker”  korkusundan kapı dışarı çıkamayacağız!..
Lafın başında söyleyeyim; sakın bu ifadelerden Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat, Askeri Casusluk davalarında yapılan zulümleri, haksızlıkları unuttuğumu sanmayın. Dün, fikir özgürlüğü, inanç özgürlüğü, insan hakları, hukukun üstünlüğü noktasında fikir ve hayat tarzımla taban tabana zıt olan Mustafa Balbay, Tuncay Özkan gibi isimlere yapılan zulümlere nasıl karşı durduysam, elimden geldiği kadar haksızlığa karşı ne kadar mücadele edebildiysem bugün de aynı noktadayım. Yanlış yanlıştır. Dün de yanlışlar yapıldıydı, bugünde  “oh olsun”  diye yeni yanlışlar karşısında dilsiz şeytan olamam. Eğer, dün bir suç işlendiyse, bugün de suç işlendiyse bağımsız yargı somut delilleri ile gereken cezayı versin. Suçlu, nereden ne görüşten ne taraftan, kim olursa olsun hak ettiği cezayı çeksin... “Makul şüphe” yüzünden insanlar zindanlarda çürütülüp öldürülmesin, çoluğuna çocuğuna ağır bedeller ödettirilmesin... Fakat ortada acı bir gerçek var; yargı dün de bağımsız değildi bugün de!..
Dün öteki tarafta olan mahkeme bu tarafa, o taraftakiler diğer tarafa geçmek suretiyle yer değiştirildi. Adalet mülkün temeli ise esas olan yargının yerli yerinde durmasıyla tam bağımsız olması değil mi?..
Tuz kokmuş!..
Yapılan bu son operasyon bir kez daha gösterdi;
Artık ortada Türkiye Cumhuriyeti Devleti yok, Tuzsuz Deli Bekir Sokak Devleti var...
Kim daha çok bağırıyor, asıyor kesiyor, tehdit edip sindiriyor, kimin palası daha çok kesiyor, kim daha çok haraç topluyor, kimin daha çok borusu ötüyorsa mahalleyi o yönetiyor... Hal böyle olunca da kadı efendi işi kitabına uyduruyor... Ne yapsın!..
14 Aralık baskı ve sindirme operasyonu ile mağdur olan meslektaşlarımın tekrar işlerine ve evlerine dönmesi temennilerimle yazımın başlığı olan soruya geleyim;
Siz, bir taşla sadece iki kuş vurulura inananlardan mısınız?.. Yakın zamana kadar ben o gruptandım...
İtiraf edeyim!..  “Usta” nın sayesinde ben de bir taşla bazen 5, bazen 10-20 kuş vurulabileceğine inananların safına geçtim... Şöyle;
14 Aralık operasyonu ile gördüm ki; Recep Tayyip Erdoğan yalnızca cemaat ile kavgasını yeni bir merhaleye getirmekle kalmadı.
1-17/25 Aralık yolsuzluk haftasında muhalefetin sergileyeceği cılız atakların önüne geçip bastırdı.
2-Kaçaksaray tartışmalarını auta attı.
3-VİP torpilleri ve kendine kayıtsız şartsız biat edenleri bir kez daha koruma altına aldı. Onları daha da yüreklendirdi.
4-Kendini, Ahmet Davutoğlu ve ekibini terör örgütü ile yapılan müzakerelerde faş olan  “özerklik”  ve  “genel af” cenderesinden kurtardı.
5-Yolsuzluk ve bölünme sürecinde ayıkma ihtimalinde olan kesimlere yeni bir narkoz verdi. Zaten uyanmış olanlara şiddet ve tehdidi iyice artırdı.
6-Her sıkıştığında, her oy ve destek kaybına uğradığında, uyguladığı  kamplaştırma, kapışma, kapıştırma, kavga ve ötekileştirme taktiğini yine devreye koydu. Geçmişte ittifak ettiği taban kaybının yerine rövanşist duygularla hareket edebilecek bir kitleyi kazanmayı hedefledi. Bunda da büyük ölçüde başarılı oldu.
7-Gizliden gizliye, ufak tefek yalpalamaya başlayan Ahmet Davutoğlu ile partideki bazı isimleri tekrar hizaya soktu.
8-Medya ve  “devlet”  içinde ’hazır ol’da bekleyenlere yeni rant kapıları sinyalini verdi.
9-Kumpas olduğunu iddia ettiği davalardan değil de  “Tahşiyeci”  senaryosu ile düzenlediği operasyonla  “çözüm süreci” nde sindiremediği Türk Silahlı Kuvvetleri’ne “Şimdilik sadece dışarıdasınız. Davalarınız hâlâ devam ediyor” hatırlatması yaptı.
Çok korktuk!..
Bundan sonra, Abdullah Öcalan tarlayı daha rahat sürebilir...