Tarikat yurtlarında ve Kur’an Kurslarında , tecavüze uğrayan yumuşatılmış ismiyle cinsel istismar mağduru henüz daha çocukluk yaşlarındaki kız ve erkek çocukların başlarına gelen hadiseler her ne kadar gizlenmeye çalışılsa da artık patlak vermiştir. Toplumda her boyutuyla infial yarattığı bir gerçektir.
Son olay, Hiranur Vakfı’nın kurucusu YZG’in kızı, HGK’nın ailesi tarafından 6 yaşındaki kızını bir tarikat üyesine ‘’ gelin’’ diye vermesi ve çocuğun yıllarca tecavüze uğraması olayının verdiği şok kamuoyunu ayağa kaldırdığı malum.
Son yıllarda bu ve buna benzer sayısız olaylar olması, cemaat ve tarikat yapılanmaların denetlenmemesine tepki gösteren vatandaşlar, şüphelilerin de bir an önce yargı önüne çıkartılıp hesap sorulmasını istemektedirler.
Bu tür olaylar kesinlikle, din, iman, kitap üzerinden tartışılmamalıdır. Bırakın yüce dinimiz İslamiyet’i hiçbir dini anlayış, hatta ‘’ totem dinleri’’ dahi bu tür ahlaksızlıklara onay vermez. Kabahat tabi ki dinlerde değil. Dini kullanan dinciler ve sapkın anlayış sahibi kişilerdedir.
Bunlara göz yuman, gerektiği gibi denetlemeyen bu tür yapılanmaları oy deposu olarak gören tüm siyasal iktidarlar da bu olaylarda sorumludurlar.
Çünkü iş başına gelen tüm iktidarlar cemaat ve tarikat yapılanmalarını oy deposu olarak gördüklerinden kanuni müeyyideleri uygulamaktan çekinmektedirler veya olaylar şu veya bu şekilde zamana yayılarak savsaklanmaktadır.
Tüm bunların sonucu olarak, bu olayların üzerine gereği gibi gidilmemesinden, manevi ve İslami değerlerimizde büyük aşınmalar olmuştur. Maalesef toplumda inançsız ve dini değerleri sorgulayan bir nesil yetişmektedir artık. Gençler arasında ‘’ ateizm ve deizm’in ‘’ yaygınlaşmasının, Tüik’in raporlarıyla İmam Hatip Liselerinde bile deizm oranlarının % 17’i geçmesinin korkunç sonuçları Türk toplumunu uçuruma sürüklemektedir.
Yetişen neslin sorgulayıcı ve araştırmacı olması bizi ancak memnun eder. Rivayetlere ve menkıbelere dayalı, akıldan mantıktan uzak, içi boş anlatımları din adı altında bugüne kadar oldukça geniş bir kitleye din ticareti yapılmasının getirdiği sonuçlar ortada.
Halkımız, gençlerimiz uyandıkça, aydınlatıldıkça, Kur’andan onay alan, Kur’an filitresinden geçen sünnet ve sahih hadisler rehber olacaktır. Bunun dışındaki söylemler ise, Allah ve Rasulüne atılmış iftira olarak değerlendiren bir gençlik kitlesinin gelmekte olduğunu görüyorum...
Olaylara dünden bugüne gelmiş münferit olaylar gözüyle bakılması sorunu küçültmez, daha çok büyütür. Dinin siyasete alet edilmesiyle, toplumun din algısı üzerinden kutuplaştırılmaya başlanması itici sebep olmuştur.
Tarikat yurtlarında, din öğretimi adı altında denetlenmeyen kurumlarda zincirleme gelişen olayları görmemezlikten gelen, mevzuat eksikliğiyle, kanunlara karşı hile yoluyla yani kanunların arkasından dolanmak suretiyle, hukuki alt yapının boşluklarından kısaca bahsetmek istiyoruz.
****
Öncelikle hiçbir siyasi istismara yol vermeyecek şekilde sorunların üzerine gidilmelidir. Vatandaşlarımızın duyarlı ve bilinçli olması için devlet gerekeni yapmalıdır.
Her bir tarikat ve cemaat T.C Devleti'nin kanunlarını tanımamak adına her türlü hukuki hileyi kullanarak, kanunların arkasından dolandıkları, gençlerimizi ve halkımızın dini duygularını istismar etikleri artık bilinen bir gerçektir.
Dinimizi anlamak ve yaşamak için hiçbir tarikata ve cemaate başlarındaki dindar görünümlü şarlatanlara ihcımız yoktur. İslam Dini bu tarikat ve cemaatlen önce yok muydu? Bunun kökleri İslam’da ‘’ Hulefai Raşidin’’ dönemi dediğimiz dört halife devrinden itibaren başlar, Emevicilik zihniyetiyle kök salıp yaygınlaşarak bu günlere kadar gelir. Bu konu çok ayrı ve geniş bir konu olduğundan ayrı bir inceleme yazısının konusudur.
DİN İSTİSMARI VE DİNİ SUÇA ALET ETMEK
Mevcut durumda ülkemizde ve hatta tüm İslam ülkelerinde İslam’ı alet eden tüm yapılanmaların en başında tarikat ve cemaatler gelmektedir. Eskidendi o, dervişçe yetinmeyi, çok malda gözü olmamayı, az şeyle geçinmeyi, ‘’şu dünyada bir lokma, bir hırka daha ne istenir ki ...’’ anlayışı bugünkü tarikat ve cemaatlerin hiç birinde yoktur.
Dünya hayatından olabildiğince uzak durmak, sadece Allah’a ve ahiret gününe yönelmek amacı ise İslam’ın kabul ettiği bir düşünce şekli olamaz...
Esasen dinimizin temel emri, ne bu dünya için ahireti unutmak, ne de ahiret için dünyadan el etek çekmek anlayışı İslam’da yoktur. Dünya ahiretin tarlasıdır. Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışma felsefesi İslam’ın temel görüşüdür.
Tasavvuf dünya hayatına karşı net ve açık bir duruş gösteren mistik bir düşünce yapısı olduğu bilindiğine göre, bu yapının temel gayesi ve bel kemiğini oluşturan anlayış ise eski tabirle, ‘’Bir lokma ekmek, bir hırka...’’ felsefesi hakim anlayışıdır. Bu felsefe de tartışılabilir. İnsanları mistik düşünce altında, tembelliğe, uyuşukluğa, neme lazımcılığa, ilme, gelişmeciliğe ayak uydurma düşüncesi taşımayan bir anlayışın İslam’da yeri olamaz.
Akla, çalışmaya, üretmeyi teşvik eden, ‘’... İlim Çin’de bile olsa arayınız- iki gün denk geçen insan zarardadır...’’ diyen yüce bir dinin mensupları bu tür fantazilerle uyutulup, uyuşturulursa, dinin değil tarikatların esiri olur.
Bir diğer anlamla; insanların sadece karınlarını doyuracak kadar yemeğin ve onları soğuktan ve sıcaktan koruyacak kadar kıyafetlerinin yeterli olacağı, bunun dışındaki nimetlerin insanları Yaratandan unutturacak gayretler olduğu inancı da hakim olduğunda, insanları başkalarına sürekli el açmaktan ve dilenmekten zillete düşüreceği gerçeğini göz ardı edemeyiz...
Din ile siyaset yapıp, Allah (CC) ile aldatanların kara propagandalarına karşı uyanık olmak ve toplumu korumak en başta Devletin ve Diyanet Teşkilatının önde gelen sorumluluklarındandır. ‘’ Barış ‘’ demek olan İslam Dinini, kendi menfaat ve çıkarları için, parti çıkarları için kullanmanın en somut örnekleri toplumu ‘’ Sosyal enkaz’’ haline dönüştürmüş olmasıdır. Partiye oy vermekle, şeyhin bilmem neresini öpüp, koklamakla, sevap kazanmak veya cennete gitmek arasında nasıl bir ilişki olabilir?..
CEHALET TARİKATLARIN ANA SERMAYESİDİR
Cahil insanlar, düşünemeyen insanlar, saf insanlar cemaat ve tarikatları ana sermayesini teşkil ederler. Çünkü aklı kiraya vermek için, akıl sermayesinin devre dışı olması şarttır. Maalesef tarikatların içindeki insanların durumları budur. 6 yaşındaki kızlar evlendiriliyorsa sorun akıl sorunudur, din sorunu değil.
Devletin Üniversiteleri var, İmam Hatip Liseleri var, Diyanet teşkilatı var ( Bu Diyanet ne iş yapar, bu da ayrı bir soru...) Tarikat denen yapılanmaların koskoca külliyeleri ne işe yarar? Devlete ve nizama karşı ayrı bir ordu mu hazırlıyorlar? Peygamberimiz (SAV) ‘’ Aklı olmayanın dini yoktur’’ demektedir. İşin en önemli yanı ise tarikatların içinde gerçek bir din adamı da yoktur.
Tarikat yapılanmalarının içlerinde bir çoğu da, bir diğer tarikatı beğenmez. Hatta onları ‘’ Kafir’’ olmakla itham eder. Bu nedir? Tam bir ayrışmadır. Halbuki İslam Dini TEVHİD dinidir. Tek ve birliği savunur.
CEMAAT VE TARİKAT BAĞLANTILI ŞİRKETLER DEVLETE VERGİ ÖDEMİYOR
Bizim üzerinde durmak istediğimiz konu, tarikat ve cemaatlerin din adı altında holdingleşmeleri, şirketleşmeleri ve tarikat- ticaret ilişkileridir....Tüm tarikatlar ve liderleri denilen şeyhleri hepsi dünyevileşmiştir. Allah rızası için hizmet etmek düsturu ve anlayışı kalmamıştır.
Ülkemizdeki Cemaat ve Tarikatların kuruluş amaçlarının, Allah rızası olmayıp, dindar insanlarımızı, halkımızı ve devletimizi dincilikle sömürerek ve devlet içinde devletleşerek TC’ni içten içten rejim değişikliği ile yıkmak olduğu artık saklanamayacak bir gerçek olarak ortaya çıkmıştır...
BİR ÜLKE NASIL SOYULUR, BERABER İZLEYELİM !..
Bu durumu 36 yıl DPT ve Hazine Müsteşarlığında Uzman olarak görev yapmış Mehmet Özcan özetle şöyle açıklamaktadır:
‘’ Cemaat ve Tarikatlar 1970’li yılların ortalarında şirketleşip sanayici oldular. Her dönemde sağ hükümetlerin devlet desteklerinden yararlanarak devasa holdingler haline geldiler...
Türkiye’nin tek iş insanları kuruluşu olan TÜSİAD’a üye olmayıp farklı İş Adamları Dernekleri adlarında örgütlendiler.
Fetö’ye bağlı TUSKON İş adamları kuruluşu, 55 bin iş adamı ile 140 bin şirketi temsil ediyordu.
MÜSİAD: 7 bini aşan üyesi ve 35 bin işletmesi vardı.
TÜMSİAD: Menzil gurubu ağırlıklı ve üye sayısı 15. Bin,
ASKON: 3 nin üye, 15 bin şirketi var.
Birbirleriyle dayanışma halinde olan bu şirketlerin Türkiye ekonomisi üzerindeki payını siz hesap edin... 2002 yılında AKP bu cemaatlere ait işte böylesi büyük bir sanayi alt yapısı üzerine kurulup iktidar oldu.
2003 yılından beri son 20 yılda o kesime daha ne kadar kaynak aktarıldı, onu da siz hesaplayın.
Peki, Türkiye’nin her yanına yayılmış her sektörle ilgili etkinlik gösteren bu devasa şirketler devlete ne kadar vergi ödüyorlar hiç merak ettiniz mi? Bunlar, ya da hükümete yakın olan LİMAK, CENGİZ, KOLİN, KALYON ve MNG gibi HOLDİNGLER arasında hiç vergi rekortmeni çıkmış mıdır?
Yeminli Mali Müşavir arkadaşlara sorunca bir gerçeği daha öğrendim. Onlar, TC’nin GELİR İDARESİNE VERGİ ÖDEMİYORLARMIŞ MEĞER... Sözde vergi kaçırmıyorlar, yasa önünde suçlu duruma düşmüyorlar, ama ‘’VERGİDE BAĞIŞ SİSTEMİ’’ adı altında vergiden MUAF OLUYORLARMIŞ...
AKP hükümeti 02.01. 2004 tarihinde Vergi Usul Kanununda 40/10 madde eklemiş. Bu maddeye göre Gelir ve Kurumlar vergisi yükümlüleri vergilerini isterlerse DEVLETE ÖDEMEZ, bünyesinde ‘’ GIDA BANKACILIĞI’’ bulunan dernek ve vakıflara verirler.
İçişleri Bakanlığınca bünyelerinde ‘’ Gıda Bankacılığı’’ yapmasına izin verilen Cemaat ve tarikatlarla bağlantılı 22 dernek var. Bir kısmı aşağıdadır.
Deniz Feneri Derneği – Kimse Yok mu Derneği - Dost Eli Derneği – Cansuyu Yard ve Day. Derneği – Beşir Sos. Yard ve Day. Derneği – İHH İnsani Yardım Vakfı – Hayrat İnsani Yard. Derneği....vs
Bu dernekler, örneğin 100 Milyar vergi borcu olan şirkete diyor ki, ‘’ Arkadaş bizim derneğe 50 Milyar liralık bağış yap. Biz de sana 100. Milyar liralık kömür, erzak, giyim ve temizlik malzemesi gibi fatura verelim Bu faturayı götür Maliyeye ver. Vergi borcunu kapatmış olursun.
Yanına kalan 50 milyar da senin karın olacak. bİzim derneğe verdiğin 50 milyar ile de malzeme alıp Valiliğe kaymakamlığa vereceğiz. Onlar da ihyiyaç sahibi fakir fukaraya verecekler. Bu da senin ZEKATIN olacak!... Böylece bu kafir devlete vergi vermeyeceksin !..
Ama bir vergi mükellefi okul ya da hastane yaptırırsa ya da, Mehmetçik Vafkına, Çocuk Esirgeme Kurumuna, Kızılay’a yardım yapsa, yalnız 5 milyon lirası vergiden düşebiliyormuş.
İşte bu ülkenin rehimi, ödenmeyen vergi paraları ile böyle değiştirilmeye çalışılıyor...’’ ( Kaynak: METİN EREN. Fakirlere Yardım Etmek Amacıyla Kurulan Gıda Bankacılığının Vergisel Boyutu. ( Mali Çözüm Dergisi, Ağustos 2012)
AKIN E. Gıda Bankacılığı Faaliyetinde Bulunan Dernek ve Vakıflara Yapılan Bağışlar. E- Yaklaşım.2012
Devam edecek.. 22.12.2022
AV. Faruk Ülker