Bir yurttaş olarak 1974 yılından bu yana oy kullanmama rağmen, aidiyet duygusu ile bağlı bulunduğum bir siyasi partim olmamıştır. Büyük bir çoğunluğu tabela partisi olmak üzere halen kurulmuş olan 106 siyasi Parti olduğu söylenmektedir. Bu kadar çok Siyasi Partinin bulunduğu bir ortamda, partim yok demek şaşkınlıkla karşılanabilir. Ancak HDP hariç her partiye bir sebeple oyum nasip olmuştur. Çok ince ayrıntıları bildiğiniz zaman, takım tutar gibi bir partinin taraftarı olmak zorlaşmaktadır.
Aidiyet duygusu ile bir partinin mensubuyum diyebilmek için, önce ülkenin durumuna, sonra partinin programına bakmak gerekir. Siyasi Partinin Türkiye’nin derdine çare olacağına ikna olursam gider o partiye gönüllü olarak üye olurum. Türkiye’nin durumuna baktığımız zaman, öncelikle üretim ve istihdam ihtiyacı ön plandadır. Sonra bu üretimin, yurttaşlar arasında hakça paylaşılması gerekir. Üretimi program öncelikleri arasına alan partiler, sağ siyasal Liberal Partilerdir. Hakça paylaşımı program önceliğine alan partiler ise Demokratik sol veya Sosyal Demokrat partilerdir. Demek ki Türkiye’nin derdine derman olacak partinin, Liberal eksende, Liberal-Sosyal Sentez ekonomi politikasına sahip olması gerekmektedir.
Türkiye’nin çağdaş yeni bir sivil Anayasa’ya ihtiyacı vardır. Meclisi yeniden Milli iradenin mabedi yapacak, kuvvetler ayrılığı prensibini esas alan, evrensel hukuk kurallarına dayalı, laik demokratik cumhuriyeti yeniden kurmayı hedefleyen bir siyasi program zorunludur. Türkiye halen darbe hukuku ile yönetilmektedir. Darbelerin en kötü yanı giderken hukuklarını bırakmaktadırlar. Bu düzenleme her partinin programında olmalıdır.
Türkiye’nin seçmen profili, kimlikler yönü ile çok farklı sosyolojik parçalara ayrılmıştır. Ülke nüfusunun yaklaşık %80’ini kucaklayacak bir ortak paydanın bulunması zorunludur. Kökenimiz farklı olmasına rağmen hepimiz aynı ortak kültürün mensuplarıyız. O halde kimlik farklılıklarımızı Kültür Milliyetçiliği ortak paydasında eritmek mümkündür. Bu konuda ülke gerçeklerini kavrayan bir partinin, Kültür Milliyetçiliği dünya görüşüne sahip olması gerekir.
Son yıllarda Türkiye, modernite ile muhafazakar kültürün ayrıştığı bir ortama savrulmuştur. Bu ayrışmadan siyasi beklentisi olanlar kültürel gerginliği oldukça artırmışlardır. Tarafların birbirine olan güvenleri gittikçe azalmaktadır. İnançlar, cemaat, tarikatlar ve mezhepler tarafından parsellenerek paylaşılmıştır. Buna çözüm bulunması zorunlu hale gelmiştir. Bu derde çare olacak bir siyasi partinin, bireysel özgürlükleri önceleyen, her inanç grubuna eşit mesafede duran, inançlara saygılı laiklik anlayışına sahip olması gerekir.
Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyanın hassasiyeti dikkate alınarak, uluslararası ilişkilerde emperyal bloklardan herhangi birisiyle hareket etmek yerine, bölgesel paktlar ile sorunlara çözüm aranmalıdır. Atatürk döneminde başarı ile uygulanan bu dış politika, sonraki yıllarda terk edilmiştir. Çare olacak siyasi partinin dış politika konusunda fabrika ayarlarına dönmesi zorunludur.
Tarım ve hayvancılık konusunda kendi kendine yeterli olmayı hedefleyen, kalkınmayı sanayi yatırımları üzerine kuran, yeniden yapılanmaya gidilmesi zorunludur. Gelecekte su sıkıntısı olacağından su güvenliğini garanti altına alınmalıdır. Bunları programına alan bir siyasi partiye ihtiyaç vardır.
Çağdaş eğitim, bir ülkenin inşasında en temel politikadır. Türkiye de eğitim sistemi çökmüştür. Bilimselliği esas almayan bir eğitim sistemiyle ülkenin sorunları çözülemez. Mili ve bilimsel bir eğitim sistemi yeniden inşa edilmelidir. Bunu garanti etmeyen bir siyasi parti benim oy vereceğim parti olamaz.
Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu kesinlikle yeniden yapılmalıdır. Bu Kanunlarla birikimli ve kaliteli yöneticilerin göreve getirilmesi mümkün olmadığı gibi, yolsuzluk ve usulsüzlüklerin sebebi bu Kanunlardır. Siyasetin finansmanı yasal olarak çözülmedikçe, yolsuzluk ve usulsüzlüklerin önlenmesi mümkün değildir.
Siyasi Partinin nasıl kurulduğu da önemlidir. Tavandan, tabana mı kuruluyor, yoksa tabandan tavana mı kuruluyor buna bakmak gerekir. Genellikle 60 kişi bir araya gelip, tavandan tabana teşkilatlanan partiler kurmaktadırlar. Bunun sağlıklı olmadığını düşünüyorum. Bu uygulamanın tek istisnası Demokratik Sol Partidir. Büyük bir emekle bu parti tabandan tavana kurulmuştur. Bilindiği gibi, inşaatlar da temelden başlayarak çatıya doğru yapılmaktadır. Bunun sağlıklı bir yapılanma olduğunu söylemek mümkündür.
Siyasetin finansmanı en temel sorundur. Çatıdan başlayarak kurulan partilerin finansmanını genellikle iş adamları bir araya gelerek karşılamaktadırlar. Finansmanı kim karşılıyorsa, parti onlarındır. Bu nedenle siyasetin finansmanını üye tabanına yayan, kolektif finansman modelini uygulamak gereklidir. İşte o zaman parti, aidat ödeyen üyenin partisi olabilir.
Mevcut siyasi partiler arasında, sivil Anayasa yapmayı, kuvvetler ayrılığı prensibini getirmeyi ve hukukun üstünlüğünü ilke edinen, liberal eksende Liberal-Sosyal sentez ekonomi modelini benimseyen, Kültür Milliyetçiliği dünya görüşünü ortak payda olarak kabul eden, inançlara saygılı laik sistemi savunan, tarımda kendi kendine yeterliliği esas alan, kalkınmayı sanayileşmede arayan, çağdaş ve milli bir eğitim sistemi kurmayı garanti eden, seçim ve partiler kanununu mutlaka değiştireceğini söz veren, kuruluşu ve teşkilatlanması tabandan tavana yapılan, finansmanı üye tabanına yaygınlaştırılmış kolektif finansman modeli olan parti, benim aidiyet duygusu ile üye olabileceğim bir parti olabilir. Türkiye için büyük ihtiyaçtır. Son siyasi gelişmeler böyle bir siyasi partinin kurulacağına işaret etmektedir.
Necdet Topçuoğlu (06, Ağustos, 2024-Ordu)