“Cumhuriyet fazilettir. ATATÜRK” 29 Ekim 2023 tarihi cumhuriyetimizin 100. Yılıdır. Kutlu olsun. Cumhuriyeti bize armağan eden Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e minnettarlığımızı sunarken Onu burada rahmetle anarım.
Anadolu coğrafyasında bu günkü anlayışa göre millet ve devlet oluşumuz süreci 1071 Malazgirt Savaşıyla başlamış günümüze gelinmiştir. Bu süreç içerisinde Türk devleti varlığını muhafaza etmiş iktidar Selçuklu Hanedanlığından Osmanoğulları hanedanlığına, oradan da Cumhuriyet rejimine gelinmiştir. Haklı bir bakış açısına göre Türk aydını olan Mustafa Kemal ve arkadaşları Osmanlı devletini yıkmamış, babadan oğula geçen tek kişi rejimi olan iktidarı (saltanatı) halkın kendi iradesiyle seçtiği temsilcilerine vermiştir.
Mustafa Kemal ATATÜRK cumhur-i bir rejim kurmayı bir gece rüyasında görüp uygulamaya geçmemiştir. Batıdaki gelişmeleri yakından takip eden bir kısım Osmanlı aydınları 1789 Fransız İhtilaline yabancı kalmamışlardır. 19. Yüzyıldan itibaren batıdaki gelişmeleri takip edip, Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu açmazlar ile sosyal yapısını mukayese etmeye başlamışlardır. Bu fikri gelişmeler sonucu bizi cumhuriyete götürmüştür.
Zaten Osmanlı İmparatorluğu 1683 yılında Viyana kuşatması bozgunu ile başlayan duraklama ve ardından gelen gerileme dönemine girmişti. I. Dünya Savaşı ile ateş çemberine giren Osmanlı Devletinde iktidar değişimi olmasaydı kurucu unsur olan Türklerden oluşan devlet yıkılıp, tarihe karışacaktı.
Türk Milleti makûs talihini yenerek Mustafa Kemal ATATÜRK’ün önderliğinde 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyeti kurdu. Ülkemizde son zamanlarda cumhuriyet rejimine bir kısım çevreler karşı çıkarken bunun şeriata uygun olmadığına vurgu yapmaktadırlar. Tarihi süreç içerisinde Hazreti Peygamber zamanından beri İslam âleminde şeriat devleti olmamıştır. Devlette Kur’an’ın emir ve yasaklarını dikkate almakla şeriat devleti olunmaz.
Yüce Peygamber dahi devlet idaresinde birçok olayda çevresiyle istişare etmiştir. Ahlaki mülahazalar dışında bir savaş veya barışın şeriata uygun olup, olmadığı araştırılmamıştır. Tarikat, cemaat ve bazı dış çevrelerin dile getirdiği hilafet söylemi İslamî bir kavram değildir. Israrla geçmişten bu güne söylenen “dört halife devri” diye bir devir yaşanmamıştır.
Hz. Peygamberin vefatından sonra siyasi oluşum olan Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali bunlar hiçbir zaman halife olmamışlardır. Onlar Emiri Mümin, yani Müminlerin İdarecileriydiler ve öyle anılırlardı. İslam’da ilk kırılma devri olan Emeviler ile başlayan ve babadan oğula geçen saltanatın adı halifelikti. Halifelik özellikle Bizans ve Sasani devlet yapılanması örnek alınarak ortaya karışık çıkmıştır. “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi.( Zıllullahi fiil ard)” olarak vasıflandırılan halifelik, tabiri Tevhid inancı olan İslam’la bağdaşmaz. Yüce Allah peygamberlere dahi kendisine halifelik vermemiştir.
Kur’an da bahsedilen halifelik Ademoğullarının (İNSAN) yaratılmasından evvel yaratılan canlılar içindir. Meleklerin bilgisi ancak kendilerine verilenlerle ve işlevleri sırasında gördükleriyle sınırlıdır. Bu bilgiyle melekler Allah’a “Biz seni övgü ile tesbih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? (Bakara 30)” demeleri meleklerin bu görgü ve tespitine dayanmaktadır. Yoksa Allah kendi yetkilerini biz insanlarla paylaşmak için kendisine halife yaratmamıştır. Halifeler (Sultanlar, Krallar) Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olarak kendilerini nitelendirmekle mülkün sahibi de olduklarını vehmedip, halkıda kendilerine “kul” olarak görmüşlerdir.
Oysa Yüce Allah insanları yaratılmışların en şereflisi olarak görürken, onlar insanları kendilerine bir zilyet sahibi emanetçi olarak görmüşlerdir. Emanet kabul ettikleri insanlar üzerinde istedikleri gibi tasarrufta bulunmuşlar, savaşta, barışta, kendi harcamalarında ve sosyal hayatta hep onları kullanmışlardır. İslam’a ters düşen uygulamalarda ise oluşturdukları fetva makamından yararlanmışlardır.
Cumhuriyet ile birlikte insanlar insana kul olmaktan çıkmış vatandaş olmuşlardır. Bu da akıl nimeti kendisine bahşedilen insanın asli halidir. Cumhuriyetin 100. Yılını kutlamakta olduğumuz bu günlerde Cumhuriyete saldırıların arttığını görmekteyiz. Bu saldıranlar genellikle siyasal İslamcılardan gelmektedir. Siyasal İslamcılar hilafet rejimiyle bütün Müslümanların birlik olacağı hayalini taşımaktadırlar.
Oysa dini, dili bir olan Araplar bir türlü Arap Birliğini sağlayamamışlardır. II. Abdülhamid özetle Osmanlı mülkünün kurtuluşunu Tevhidi İslam’da görmüş bir ifadeyle elinde hilafet silahı olduğu halde bunda başarılı olamamıştı. İşin tuhaf tarafı İslam âleminin ulvi menfaatlerini düşünen “çok büyük dostlarımız…!” Olan ABD ve İngiltere dahi son zamanlarda bize HALİFELİĞİ tavsiye etmekte ve desteklemektedirler.
Bu destekle medyada ve minberde etkin olmaya çalışmaktadırlar. Özün özü hilafet İslam Diniyle ilgisi olamayıp siyasal bir rejimdir. Cumhuriyet rejiminde seçilen baş, belli bir süre için olduğu, hilafette babadan oğlu geçen bir saltanattır.
En çarpıcı örneği günümüz tarikatlarında görülmektedir. Bu gün için Cumhuriyet rejimi yerine ikame edilecek daha iyi bir rejim görülmemektedir.
Av. Mustafa ÖZKURT 2023