İstanbul’un, sıradan olaylar haline gelen, sokak terörüne, çatışmalarına, molotof kokteylli baskınlarına, otobüs yakmalarına, anarşisine, başıboşluğuna, gasp olaylarına alışık hale geldik..
Fakat!.. Cumhurbaşkanlığı seçimi arifesinde bazı karanlık yüzler kirli elleri ile yine devreye girdi. En hassas yerlerden kaşımaya devam ediyorlar. Esenyurt’ta Caferi vatandaşların ibadet ettiği bir cami önce kundaklanıyor sonra üst üste saldırırlara maruz bıraktırılıyor. Bu sıradan bir İstanbul vakası değil. Olayın, Diyarbakır’da bayrağımıza yapılan hakaretten hiç farkı yok. Yönetim boşluğu ve devlet otoritesinin sıfırın altına düştüğü can alıcı merkezlerde sanki bir şeylerin provası yapılıyor.  “Ateşle oynamak”  deyimi bile olup bitenleri anlatmakta yetersiz kalır.
Ne olup bittiğine daha iyi kafa yorabilmek için çerçeveyi biraz genişletelim.
Meclis kulislerinde gezinirken ilginç bir sohbete tanıklık ettik. Muhalefet kanadına ait ve olup bitenleri yakından takip eden bir milletvekili,  “Türkiye’de Cumhurbaşkanı seçimlerinde Selahattin Demirtaş’ın aday olmasını hiç düşündünüz mü? Demirtaş neden aday oldu” diye sordu. Sonra sorularını bize cevap hakkı tanımadan kendi yanıtladı. Şöyle:
“Demirtaş, ne kadar oy alabileceğini bilmiyor mu? Bunu bile bile aday oluyor. Bu sorunun cevabı da önemli. Ekmeleddin İhsanoğlu ile Tayyip Erdoğan arasında geçecek bir seçim yarışının ne olacağı belliyken neden böyle bir tercih yapıldı?.. 
Bir kere kendilerini deneyecekler. Bir taban yoklaması yapacaklar. Büyükşehirlerdeki tabanları ne onu görecekler. Bundan sonra ise esas projeye geçecekler. Bu proje Türkiye’de büyük bir kalkışmanın önünü açmak. Türkiye’nin her tarafında büyük silah potansiyeli var. İnsanlar silahlandı. Ruhsatlı, ruhsatsız silah kaynıyor evler. Bu kadar silah neden verilir? Ne amaçla insanlar silah alıyor? Büyükşehirler silah kaynıyor. TIR’larla giden silahlar Türkiye’nin sınırlarında ya da başka bir yerde depolanıyor. Bunların hepsinden devletin de haberi var. 
Demirtaş seçilemeyecek. Bundan sonra da Türkiye’de büyük silahlı çatışmalar ya da büyük eylemler düzenlenebilir. Metropol kentlerde özellikle büyük eylemler beklenmeli. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra toplumsal olaylar artabilir. Büyükşehirlerde kanaat önderlerinin en büyük korkusu bu. İstanbul’da yaşanan olaylar belli. Türkiye’de artık her kesim kendi adaletini sağlamak istiyor. Bu nedenle de silahlanıyorlar. Büyük bir kaosa sürüklenebilir ülke. Beklenmesi gereken iç karışıklıktır.” 
Adı bende saklı olan muhalefet milletvekilinin bu analizi üzerinde tekrar tekrar durup düşünmeye çok değer. Değil mi?..
Saltanat kayığı uğruna kalleşlere verilen tavizlerin sonunu görmek için pek de kâhin olmaya gerek yok ama ta 2002’den bu yana alternatifsizlik ve tercih sıkıntısı içinde bunalmaya devam eden halkı nefesimizin yettiği kadar uyarmak ve aydınlatmak da bizim vatan borcumuz!..
Gül gibi bürokratlar!..
Recep Erdoğan’ı alt edemediği için saltanat kapışmasının ikinci raundunu kaybeden Abdullah Gül İstanbul’a yerleşmeye hazırlanıyor gibi yaparken  “AKP’de bundan sonra ne olacak”  sorusuna cevap bulmak için herkes kafa patlatmaya devam ediyor. ADSIZ’ın sıkı takipçileri iyi bilirler; Abdullah Gül cephesinde kurulan tezgahların tüm ayrıntılarını daha önce bu köşeden sıcağı sıcağına aktarmıştım. Şimdi, medyada döndürülen bayat havadisleri bir yere bırakalım. İktidar içindeki Çankaya Köşkü kaynaklı başka büyük bir sıkıntıyı okurlara duyuralım.
“Erdoğan seçilecek”  hükmü AKP içinde peşin satın alındığı için Abdullah Gül’ün itina ile seçip Çankaya Köşkü’ne getirdiği bürokrat ve danışmanların hepsi şu günlerde büyük bir panik ve telaş yaşıyor. Nedeni çok net;
Recep Erdoğan bu isimlerin bir tanesini bile sevmiyor, kendilerine şimdiden başlarının çaresine bakmaları için net mesajlar yollandı ve  “eğer seçilirse”  Erdoğan’ın bürokrat kadrosu ve danışmanları büyük ölçüde belli oldu bile.
Hal böyle olunca; 7 yıl güzel günler(!) geçiren Abdullah Gül tayfasından bazıları Efkan ağabeylerine, bazıları da o güzel günlerde yapılan güzelliklere vefasızlık edemeyecek ağabeylere başvurdular  “kesin” sözler aldılar. Hatta şimdiden konuşulmaya başlandı bile  “şu isim şu bakanlığın müsteşarlığına, falanca isim bu bakanlığın müsteşar yardımcılığına geliyor vs..” diye..
Gel gelelim, Abdullah Gül AKP’nin içini karıştırır mı sıkıntısına bir de gül gibi bürokratların rahatsızlıkları eklendi. Köşk bürokratlarının adının geçtiği her bakanlıktan yükselen büyük homurtular Ankara kulislerini sardı. Paket dosyalar da koltuk altı yapıldı. Parti içi tartışmaları 24 Ağustos sonrasına ertelediğini sanan Recep Erdoğan’ın kapısında ise büyük şikayet kuyrukları oluştu.