Gümüşhane'de Güzellikler Var İdi
Gümüşhane, Tanzimat'ın ilanına kadar madenlere Darphane-i Amire Nazırlığınca atanan ve "Emin" denen kimseler tarafından yönetildi. Gümüşhane Maden Eminliğinin ne zaman kurulduğuna ilişkin kesin belge ve bilgiye rastlamadım.
Maden Eminlerinin idare ettiği Gümüşhane Maden Emaneti, zamanla genişlemiş ve yeni idari birimler eklenmişti. Nitekim 1725 yılında, bu tarihe kadar Erzurum Eyaletinin Bayburt Sancağına bağlı bir kaza olan Koğans (şimdiki Kale) köyleri, 1725 yılında Gümüşhane Maden Eminliğine bağlandı. Koğans'ın adını 1915 yılında değiştiren Tırabzon Vilayet Meclisi, Koğans yerine "Murathanoğlu" demişti buraya.
Bu köylüler başlıca "baltacı", "piristad" ve "kömürcü" olarak madenlere hizmet etti, bunun karşılığında da avarız-ı divaniye ve tekâlif-i örfiyeden (sultani vergilerden) muaf tutuldular. Bu köylerin Gümüşhane'ye bağlanışını 1710 gösteren bir belgeye de rastladım, ancak 1725'te kesin olarak bağlanmışlar. Koğans köylüleri zaman zaman Keban ve Ergani madenlerine geçici görevle yollandı, yollarda Kürt eşkıyalardan türlü zulümler gördüler.
Koğans köyleri ile birlikte bir de Alansa Köyleri Gümüşhane Maden Eminliğine bağlandı ki, bunlar altı köydür: Alansa, Gödül, Pekün, Pöküt, Gelinpertek ve Kom köyleri. Bu köylüler de madenlere "kömürcü" ve baltacı" tayin edilmiş ve Koğans gibi sultani vergilerden muaf tutulmuştu.
Gümüşhane madenlerini inceleyen az sayıdaki araştırmada, çok merak ettiğim bir hususu bulamadım: Maden mağaralarının aydınlatılması nasıl sağlanıyordu, Gümüşhane'de bunun altyapısı var mıydı?
O zamanlarda aydınlatmada kullanılan muhtelif kaynaklar vardı: Eğer var ise, "neft (ham petrol)" çok iyi ve dayanıklı bir ışık kaynağıdır. Kandillerde yakılan "kandil yağı", aslında "zeyrek" denen yabani keten tohumunun yağıdır. Çıra ise, başlıca köylerde aydınlatma için kullanılıyordu. En yaygın olanı ise "balmumu" idi.
Mum, bütün madenlerde ve özellikle kutsal günlerde cami ve mescit gibi ibadethanelerde yakılıyordu. Gümüşhane'de de bir "mumhane" var idi ve bu mumhanenin verildiği kimselere başlıca iki yükümlülük yüklenmişti: Kutsal günlerde kasaba içindeki Cami-i Sagir, yani Küçükcami'ye ve maden mağaralarına balmumu (revgan-ı şem') vermek. Böylece onlar da sultani vergilerden muaf oluyordu.
Halk, maden ocaklarına "mağara", bu mağaralarda yakılan balmumuna da "mağara yağı" diyordu.
Selahattin Tozlu