21. asır elbette Türk asrı olacaktır. Temel soru biz bunun neresinde olacağız. Herkes kendine çeki düzen vermeli ideallerden geçinen onları maddi geleceğinin parçası haline getiren anlayış her düzeyde mahkum edilmelidir. Bu ülke gönül, ideal, büyük dava, sevda adamlarının destansı mücadelesi ile bize vatan yapılmıştır. Onlara yüce yaratandan rahmet dileyerek o iklimin yeniden tesisi için büyük inkılabı başlatmalıyız. Aksi takdirde milletler mezarlığı bizi bekliyor. Allah Türk milletini ümmetimizi her türlü düşmanlık ayrılık ve bölücülükten korusun. İnsanlık soluklanmak için bizi bekliyor. Önce kendimizi büyük değişimin miladı yapacak nefis inkılabını acilen başarmalı ve ümitvar olmalıyız. Bu ancak sonsuz rahmet ve maneviyat atmosferine dönmekle mümkün olacaktır.
İnsanlık Soluklanmak İçin Bizi Bekliyor
Sabri ŞENEL
Vicdanların gücü karanlığı aydınlatmalıdır. Olanlardan hepimiz sorumlu değil miyiz? Herkes konuşuyor can veriyor kan veriyor feda oluyor bir laf yarışıdır gidiyor. Kuran-ı kerim “Cuma suresi ayet 5” bildikleri ile amel etmeyenler kitap yüklü merkeplerdir diyor. En kolay yol başkalarını suçlayarak işin içinden sıyrılmaktır. Başkalarını hata kusur ve noksanlıkları üzerinden kendine makam ve gelecek aramak en süfli yoldur. Alternatif cazibe merkezi olacak bir aksiyon adamı olmak zorundayız. Bu millet, ümmet bizden bildiğimiz hakikatlerle amel etmeyi o uğurda ter akıtmayı öğütlüyor. Bize imkanlar ölçüsünde mücadele etmeyi emrediyor. Herkes nefer olmayı, kurduğu cümlelerin arasına yerleştiriyor. Ama bir benlik, kibir, gurur, karavana atış, ucuz, basit, kolay, ilkesiz ülküsüzlük hayatımızın parçası haline gelmedi mi? Bütün ilişkilerimizin odağında “ben” olan ikbal beklentisi en büyük önceliğimiz haline gelmedi mi? Bizi benlerin esaretinden çıkarmadan biz olmayı başaramadan huzur bulamayız. Hiç tahmin etmediğimiz önümüzdeki anlı şanlı nice şahsiyetlerin konumu, mazisi anlattıkları ile örtüşüyor mu? Sahada insanlarla ilişkilerde kendi kendine vatan kurtarmanın dışında hangi çileyi, sıkıntıyı, bedeli ödedik. Bir gram ter akıtmayı kafa yormayı beceremeden büyük iddialar hayaldir. Ucuz kahramanlıklarla avunmayı bir kenara bırakarak gerçeklerle yüzleşmeyi ve bir vicdan muhasebesine tabi tutulmayı inançlarımızın ideallerimizin sevdalarımızın gereği saymalıyız. Hiç kimse mazeret üretmesin ve başkalarını suçlama kolaycılığına kapılmasın. Tepeden tırnağa bir özeleştiriye tövbeye siyasi iman tazelemeye af dilemeye helallik almaya ihtiyacımız vardır. İnandığımız değerler ve bildiğimiz gerçeklerle ilgili kaç gönül kapısı çaldık. Kime gittik, kime ağladık, kime gözyaşı döktük, kimin derdine merhem olduk. Hep keseden yemiyor muyuz? Çilesini çekmediğimiz bir kurtuluş ve yüceliş hareketi bize ancak yeni efendiler getirir. “Sizden öncekilerin başına gelenler sizinde başınıza gelmediği müddetçe kurtuluşa ereceğinizi mi zannediyorsunuz." Kurtuluş vaad edenlerin önce büyük inkılabı kendi nefislerinde, vicdanlarında yapmaları gerekir. İnsanın gönlünde hayatında ilişkilerinde köklü değişim gerçekleştirmeden bir arpa boyu mesafe alamayız. Asla ve asla sorumluluktan ve hesaptan kaçamayız. Bir kurtuluş hareketini büyük davayı sloganlaştırmak yetmez. Onu önce öğrenmek, korumak, yüceltmek, yaşamak, yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak şarttır. Birilerini konum, durum mevkisinden dolayı suçlayacağına kendi pozisyonumuzu çözüm odağı haline getirmek ve kendimizden gelişim içerisinde değişime başlamak daha gerçekçi bir yaklaşım değil midir? Kendisini kurtaramayanların başkalarını kurtarma iddiası kuru gürültüden ibarettir. Samimiyetin fedakarlığın ilk adresi kendi vicdanımız olmadan bir arpa boyu kimse mesafe alamaz. Karşılaştığımız her kötülüğün sorumlusunu bulsak da onu ortadan kaldıracak inancı gayreti ve fedakarlığı samimice gösteremezsek önümüze çıkan engelin altında ezilir imha oluruz. Büyük iddialar küçük insanların işi değildir. İnsanların kendisinden ziyade idealleri büyük olmalıdır.