"Her milletin, bir hikayesi veya kendilerini tarih boyu temsil eden mutlaka bir bağımsızlık sembolü vardır."

     Bu sembollerden birincisi bayrağı, ikincisi ise milli marşıdır. Türkiye de yaşayan Oğuz neslinin evlatları olan necip Türk milletinin  "Ay - Yıldızlı" bayrağı ve "İstiklal Marşı" kadim milletimizin ebedi vazgeçilmezleri arasındadır.

     Çok eski arkaik (Geçmiş) dönemler başta olmak üzere Türklerin günümüze kadar kurmuş oldukları büyük İmparatorluklar veya devletlerinde bir milli marşları yoktu, fakat mutlaka kendilerini temsil eden bir tamga veya bayrağa sahip idiler. Töles (Türklerin Bozkırda ki genel adı) boyları kendi soylarını veya aşiretlerini temsil eden, bir tanınırlığa sahipti, yani kendilerini tanıtan flama veya bayrakları vardı.

     Anadolu'da milli mücadelenin yapıldığı dönemde Kurtuluş Savaşı sırasında, "Türkiye Büyük Millet Meclisi" açıldıktan sonra bile, Türk ordusu hala bu topraklarda ki yabancı düşman kuvvetleriyle savaşmayı sürdürüyordu. Yunan işgal ordusu neredeyse Ankara'ya kadar gelmiş ve daha da ilerlemek için elinden geleni yapıyordu. Marşlar, bir milletin milli benlik duygularının gelişmesine yardımcı olan, yılgınlık ve bitkinlik sendromu gösterdikleri bir sırada onlara moral aşılayan edebi eserlerdir. Yüzyıllardır bu görevlerine devam etmişlerdir.

      Tam da o günlerde, Anadolu halkını hem cesaretlendirecek, hemde ümitsizliğini kırarak kalplere umut dolduracak bir milli esere ihtiyaç vardı. Ve bu amaçla da milli marş için büyük bir yarışma düzenlendi. Yarışmayı Milli Eğitim Bakanlığı (O dönemdeki adıyla Maarif Vekaleti) düzenlemişti. Kazanan kişiye verilecek ödül de belirlenmişti: o zaman ki değeri ile tam 500 Lira gibi önemli bir mükafat ortaya konuldu. Bu para, konulan ödül o günün şartlarında çok büyük bir miktardı. Yarışmaya ülkenin çeşitli bölgelerinden tam 724 eser katılmıştı. Dönemin iletişim zorluklarını göz önünde bulundurursak, böyle bir yarışmaya o günlerde tam 724 eserin gönderilmiş olması bile başlı başına bir başarı öyküsüdür.

Sadettin Tantan’dan tarihi uyarı! Sadettin Tantan’dan tarihi uyarı!

      Esasında böyle büyük bir katılımın olması hem yarışmaya renk katmış hemde millet olarak milli ve manevi değerlere sahip çıkmak adına milletimiz gereğini yerine getirmenin bahtiyarlığını da çok hak etmiştir. Bu 724 şiirden 6 tanesi beğenilerek seçilmiş ve milletvekillerine dağıtılmak için meclis matbaasında basılmaya gönderilmiştir. Dönemin Maarif Vekili yani (Milli Eğitim Bakanı) "Hamdullah Suphi Tanrıöver" Mehmet Akif Ersoy gibi büyük bir şairin, hiç bir eserinin bu yarışmada olmadığını görünce kendisinden rica ederek yarışmaya katılmasını istemiştir. "Mehmet Akif Ersoy" gibi önemli bir şairin eserlerinin bu yarışmada olmamasını Milli Eğitim bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver kabul etmemiş ve içine sindirememiştir.

     Para ödülü olduğu için yarışmaya katılmak istemeyen Mehmet Akif’ Ersoy'u ikna eden Maarif Vekili "Hamdullah Suphi Tanrıöver" kendisine para ödülü verilmeyeceğini belirterek Mehmet Akif’i yarışmaya katılmaya ikna etti. Çünkü Mehmet Akif Ersoy gibi büyük bir mutekkefir ve şairin çok güzel "Milli" bir marş yazabileceğini biliyordu. Hemen kolları sıvayan büyük şair, şiirini 48 saat gibi kısa bir sürede yazıp teslim etti. Daha önce seçilen 6 şiirle birlikte bu şiir de o gün belirlenen jüriye sunulur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün başkanlığını yaptığı TBMM’de 1 Mart 1921 günü 2. oturumda Maarif Vekili "Hamdullah Suphi Tanrıöver" kürsüden Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılan şiiri okur ve herkes tarafından bu şiir çok beğenilerek ayakta alkışlanır. "İstiklal Marşımızın" güftesi, 12 Mart 1921 günü büyük çoğunlukla Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin toplantısında resmi marş olarak kabul edildi.

      "Büyük mütefekkir ve şair Mehmet Akif Ersoy  şiirini yüce Türk milletinin gözbebeği olan Kahraman Ordumuza İthaf" etmiştir.

      Resmi milli marşımızın ilk bestesi Ali Rıfat (Çağatay) tarafından derlendi ve 1924'ten 1930'a kadar kullanıldı. "Osman Zeki Üngör" gibi bir bestekar, bu bestenin geleneksel Türk marşları üslubuyla yapılmış olmasından, 1930 da, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın şefi, Osman Zeki Üngör, batı marşları tarzında ki bestesiyle değiştirildi. Bu beste o günden bu güne kadar gelerek geçerli olmuştur. İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un da dediği gibi; yüce Allah (C.C) "Bu millete bir daha İstiklal marşı yazdırmasın." Tabi ki bu söylem kadim Türk milletinin devletinin varlığını sürdürmesi ve bekası açısından söylenmiş çok doğru ve güzel bir ifade olarak kabul edilmelidir.

       Şimdi kendini bilmez, bazı güruhlar tarafından "İstiklal Şairimiz" merhum Mehmet Akif Ersoy'a karşı bir takım ahlak dışı çirkin söylemlerin ifade edilmesi hepimizi derinden üzmektedir. Bu duruma maalesef Türkiye Cumhuriyeti Devletinin siyasileri ve yöneticileri de zaman, zaman katkı vererek yanlış işlerin içerisinde bulunmaktadırlar. Milli şairimiz, merhum "Mehmet Akif Ersoy" yazdığı bu şiirlle tarihe mal olmuş ve büyük bir eser bırakmanın bahtiyarlığı ile şimdi  Edirnekapı da ki ebedi istirahatgahında huzur içerisinde yatmaktadır. Yine günümüzde bazı kendilerini bilmeyen hadsiz gafiller ve Türk düşmanları onu dillerine dolayarak yalan, yanlış beyanlarla karalamaya çalışmaktadırlar. Merhum Mehmet Akif Ersoy en güzel cevabı yazdığı Milli Marş'la vererek, gönüllerde taht kuran büyük bir şair ve müteffekir olarak tarihte ki yerini almıştır. Mehrum İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u karalama kampanyaları ile birlikte indirgemeci tavır ve davranışlar, beyhudedir, yazdığı Milli Marşımız hem dillerde hemde gönüllerdedir.

      ''Milli, bir duruşun yoksa kuracağın hayalin İstiklali olmaz.''
Ali KARACA

  
Ali KARACA
Araştırmacı Tarihçi
Yazar ve Şair 
İSTANBUL

Editör: Kerim Öztürk