İçinde bulunduğumuz zaman diliminde İslâm dini ilimlerini örgün eğitim kurumları olan ilâhiyat fakültelerinde tahsil eden ilim ehlinin anladığı ve anlattığı İslâm dini ile, halkın inanıp imân ettiği İslâm dini arasında kapanmasına aslâ imkân ve ihtimâl olmayan çok köklü, çok derin büyük farklılıkların olduğu da bir hakikât..
Bir devlet kurumu olarak diyanet işleri başkanlığının görevlileri aracılığıyla cami ve mescitlerde halka tebliğ ettiği, anlattığı İslâm dini ile teoloji okumuş, İslâm dinini kaynaklarından öğrenmiş ilâhiyatçıların aralarında ki görüş ve anlayış farkının, barış, esenlik ve vahdet dini olan İslâm'a çok büyük zarar verdiği de aşikâr..
İlâhiyat fakültesinde İslâm dinini asli kaynaklarından öğrenen ilim ehli kabir azâbı diye bir şey İslâm'da yoktur diye söylerken, diyanet işleri başkanlığı din görevlilerinin mevtayı mezara koyduktan sonra tövbe talkın veriyor olmasını bu farklılığa kanıt olarak da gösterebiliriz..
Şüphe şeytanın en büyük silahıdır ve bir defa kalbe yada beyne yerleştiğinde sürekli olarak büyür, gelişir ve yayılır, o münasebetledir ki, ilim ehli ile halkın islâm anlayışı örtüşmek zorunda ve mecburiyetindedir aksi hâlde şüphenin oluşmasına fırsat ve imkân da tanınmış olacaktır..
Siyasi emellere alet edilen dini anlayış ile, yerel yahutta ithâl kültürün etkisi ve tesiri altında hurafelere boğulmuş gelenekselleştirilmiş dinin, dinin asıl kaynağı Kur'ân'ı Kerim ile yaşadığı yoğun ve köklü çelişkilerin olmadığını söylemek doğru olmadığı gibi, bu farklılıklar yokmuş gibi davranmakta ahlâki değildir..
Ümmetimin ihtilâfında rahmet vardır sözünü hâdis-i şerif diye delil gösterenlerin Resûle iftirâ ettiklerini görmek için, birbiriyle tenakuz gösteren inanç rituellerinin mü'minlerin kalplerine ve beyinlerine ekmiş bulunduğu şüphe tohumlarının doğurduğu sonuçlara dikkatle de bakmak gerekiyor kanaatindeyim..
(Şüphe iyidir.
Kişiye düşünme ve sorgulama yeteneğini kullanmayı öğretir*.!?)Ataman notu
Bekir Gül