Şurası unutulmamalıdır ki çocuklarımıza, torunlarımıza, gelecek kuşaklarımıza Türk isimleri vermedikçe kültür emperyalizminden kurtulamayacağız. Tabii ki kültür emperyalizmi sadece bununla çözülmüyor ama bu bir adım, bir başlangıç olmalı ve kendimize olan öz güvenimize kavuşmalıyız. Şu son 10-15 senedir çocuklarımıza verilen isimleri inceleyecek olursanız daha çok İslamiyet'e uygun Arap ve Fars kökenli isimlerin seçildiğini göreceksiniz. Elbette geçmişte verilmiş ve hâlen verilmekte olan Ayşe, Fatime, Fatma, Hatice, Merve, Mine, Songül, Ali, Hasan, Hüseyin, Muhammet (veya Mehmet), Mahmut, Ahmet, Eyüp, Hamit, Mustafa, Yakup, Yunus, Adem, İbrahim, Cihat, Bünyamin, Halis, Harun, Yahya, İdris, İhsan bunlar da bizim isimlerimizdir.
Ancak bunun ötesinde şartları zorlayarak Araplaşmaya meyilli isim takmalar ve özentiler maalesef bizleri üzmektedir. Fatmanur, İsminur, Elifnur, Ayşenur, Rabia, Seleme, Abd, Hacı, Sofi, Şeyh, Hafız, İmam, Sümeyye, Leys, Zi'b, Mukatil, Esed ve buna benzer isimlerin sayısı gittikçe artmaktadır.
Eski Türk örf ve adetlerinde çocuklarına verilen çok güzel isimler mevcuttu: Oğuz, Saltuk, Mete, Buğra, Alp, Alparslan, Baturalp, Bumin, Kağan (veya Kaan), Kubilay, Aras, Acunay, Akın, Altay, Korkut, Gökçe, Bora, Cengiz, Kutalmış, Kürşad, Çağrı, Tuğrul, Çakır, Artuk, Baybars, Metehan, Oğuzhan, Aybars, Ayhan, Bahadır, Balamir, Gökhan, Gültekin, İlber, İlker, Kunter, Selçuk, Aytaç, Sungur gibi erkek isimleri; Gonca, Yonca, Gül, Bilge, Irmak, Deniz, Doğa, Başak, Begüm, Burcu, Türkan, Türkü, Hatun, Işıl, Öykü, Sevim, Toprak, Ülkü, Aykız, Bengü, Ayça, Aybüke, Çağla, Beril, Aylin, Aydilge, Belgin, Bigem, Çağıl, Çolpan, Olcay, Pelin, Tansu, Tomris, Zeren, Ayçin gibi kadın Türk isimleri de mevcuttur. Ben bunları örnek olsun diye yazdım. Eğer Türk tarihine girerseniz bunlardan çok daha fazla isim bulacağınızdan eminim.
İstanbul'un Bağdat Caddesi, Etiler, Tarabya, Beyoğlu İstiklal Caddesi gibi önemli merkezlerinde başlayan tabela-levha karmaşası son zamanlarda İstanbul'un her tarafına yayılmış durumda. Türk isimlerinin yerini İngilizce, Fransızca, Farsça, Arapça isimlerin aldığını görmek mümkün. Bu durum sadece İstanbul için geçerli değil, Ankara, İzmir, Adana, Trabzon, Erzurum, Gaziantep, Hatay, Diyarbakır gibi Türkiye'nin büyük merkezlerinin hemen hemen hepsinde bu tabelaları görmek mümkündür. Hastanenin ismi Çınar Hastanesi olursa çalışmıyor, Avicenna olursa çalışıyor; Toprak Hastanesi olunca hasta gelmiyor ama ismi Medikal Park Hospital diye değiştirilirse hasta geliyor. Mağazalarda bir giysiyi teşhir etmek için özel bölüm olarak "görsel oda" dersen satış olmuyor, ancak "showroom" olursa ilgi çekiyor ve satışlar yapılabiliyor.
Son zamanlarda özellikle gençlerimiz için üretilen kısa kollu tişörtler ve pratik giysilerin ön ve arkalarında İngilizce mesajlar yaygın olarak kullanılmaktadır. Neredeyse üzerinde yazı olmayan tişört ve gömlek bulmak mümkün değil. Bu ülkenin Aile Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı var, acaba bunları görmüyorlar mı, yetkililer kendilerine haber vermiyorlar mı? Yoksa şöyle mi düşünülüyor: "Çocuklarımız zaten okumuyor bari yabancı dil kültürünü ve yabancı dilini giysilerinden öğrensin."
Yoğunlukla Gaziantep, Urfa, Hatay gibi güney sınır illerimizde, başta Trabzon olmak üzere Doğu Karadeniz'de ve İstanbul'un bazı semtlerinde Arap tabelalarını görmek mümkün. Bazı kişiler şöyle diyebilir: Herkes istediği yerde yer alabilir ve tabelasını asabilir. Biz kafatasçı ve faşist değiliz, ancak öncelikle ülkemizin çıkarlarını ve kültürümüzü korumakla görevliyiz. Yapılan işlemler Türk örf ve adetlerine ve Türkiye Cumhuriyeti'nin çıkarlarına uymak zorundadır. Bir an önce kendimizi küçük görmekten, aşağılık kompleksinden kurtulmalıyız ve kendimize çeki düzen vererek kendimize gelmeliyiz; aksi takdirde ne kendimize saygınlığımız kalır ne de başkalarının bize sevgi ve saygı göstermesini bekleyebiliriz.
Necmi KURT