Soğuk savaş döneminin en cav cavlı yılları. Türkiye'nin acil krediye ihtiyacı vardı. Eisenhower ekonomik yardımın kanun meselesi olduğunu, senatoya öneri sunulması gerektiğini, kararın çıkmasının uzun zaman alacağını anlatıyordu. Oysa en büyük müttefikimizdi Amerikanya. Menderes, Amerikanya'da bulunduğu süre içinde, onların hoşuna gideceğini sandığı bir açıklamada bulunur. Rusların barış çağrılarını yenilediğini; ancak Türk milletinin bunlara kanmayacağını söyler. Bu açıklama Amerikanya'yı da rahatsız eder. Çünkü Amerikanya silahları sınırlandırma anlaşması için SSCB ile arayı sıcak tutmaya çalışıyordu.

Menderes durumu düzeltmek için açıklamalar yaptıysa da başarılı olamadı. Ne Amerikanya'dan istediği krediyi alabildi, ne de yüz buldu. Sadece Eisenhower'dan Türkiye'yi ziyaret edeceğinin sözünü alarak ülkeye döndü.

Menderes hiçbir sonuç elde edemediği bu geziden dönerken öfke içindeydi. ABD istediğini almış Jüpiter füzelerinin Türkiye'de konuşlandırma anlaşmasını imzalatmıştı. Bu duruma kızan, hiddetlenen Menderes, ABD'yi telaşlandırıp krediyi verme zorunda bırakmak için SSCB'ye yanaşma girişimlerinde bulundu. Hatta Sağlık Bakanının başkanlığında bir komisyonu SSCB ziyaretine yolladı. Eisenhower gelmeden önce son bombayı patlattı ve 1960 yılının Temmuz ayında SSCB'yi ziyaret edeceğini açıkladı.

ABD, Menderes'in yaptığı bu hamleyle yeni bir yol çizmeye başladı. Eisenhower'ın 1959 yılının Aralık ayında yaptığı Türkiye ziyaretinde sadece 38 milyon dolarlık buğday anlaşması yapıldı. Bu ziyaretten sonra kabinede çözülmeler meydana geldi. ABD Büyükelçisi askerleri dolduruyordu. Sokaklarda olaylar büyüyordu. Gençlik hareketlenmiş, ülke kamplara ayrılmıştı. Ortaya atılan iddialar korkunçtu. İç karışıklık halinde Amerikanya'dan yardım alınacağı üzerine anlaşmalar yapıldığı söyleniyordu.

Sonrası malum, 27 Mayıs 1960.

Yapılan hesapsız kitapsız işler ve acemice alınan karalar ülkeyi karışıklıklara sürüklemiş, uluslar arası alanda yalnızlığa itmişti. Kızgın sirke küpüne zarar verdi, sadece küpüne değil, kendine de zarar vermişti. Biraz amiyane bir tabirle yazın yediği hurmalar kışın karnını tırmalıyordu. Sadece tırmalamakla kalmıyor kötü bir son hazırlıyordu.

***

Başbakan Erdoğan, BOP eşbaşkanı olmasına rağmen Amerikanya'ya istediklerini yaptıramadı. Suriye'ye savaş açtıramadı. Dolayısıyla şimdilik kaydıyla bu zevkten mahrum kaldı. Açıktan söyleyemese de üstü kapalı eleştirilerde bulundu. Hiddetini yenemedi, nefsine hakim olamadı. Hiç hesapta yokken, Türkiye'nin uzun menzilli füze savunma sistemi ihalesinde NATO ülkeleri yerine Çin'i tercih etmesinin Ankara'nın hem Washington, hem de Brüksel ile arasında ciddi bir şekilde sorun olacağa benziyor.

"BBC Türkçe tarafından yayınlanan bir analizde Çinli CPMIEC firmasının Suriye, İran ve Kuzey Kore'yi ilgilendiren 'nükleer silahların yaygınlaştırılması anlaşmalarını ihlal ettiği gerekçesiyle Şubat 2013'ten itibaren ABD'nin yaptırım uygulanan firmalar listesinde olmasının "durumu daha da ciddileştirdiği' savunuluyor"

AKP hükümeti Türkiye'nin Çin şirketinden akacağı sistemi NATO'ya entegre edebilecek mi? Türkiye ortaklıklarını yeniden mi değerlendiriyor? Nereden çıkarıyorsunuz bunları yok öyle bir şey diyebilirler. Lakin o zaman böylesine sorunlu bir şirket neden seçildi. Yüzüne karşı konuşamadıkları Amerikanya'ya mesaj mı yollamış oluyorlar? Duvarın öbür yanına geçmekten mi söz ediyorlar? Kızdırmayın ha, saf değiştiririz demeye mi getiriyorlar? O kadar kolay olsaydı bu işler… "Yazın yediğin hurmalar" hikayesini unutmamak lazım.

Keşke hür iradelerini kullanarak bu işlere son verseler; ama onlar kibirlerinden, kızgınlıklarından, dediğim olmadıysa o vakit Çin işi diyorlar. Yoksa başka bir amaçları yok. Peki böyle dış siyaset olur mu?

***

İngiliz Independent gazetesinin köşe yazarlarından Patrick Cockburn, Türkiye'nin Suriye konusunda çok büyük yanlış yaptığını dile getirdi. Türkiye'nin, ılımlı bir yol izleyip arabuluculuğa soyunacağına, taraf olması yalnız kalmasına sebep oldu. Yazar yaptığı analizde, 2011 yılında Türkiye'nin Arap ülkelerine model olması fikri revaçtayken, bu gün Ortadoğu'da çok az dostu kaldığını belirtmiş. İran, Irak, Suriye ve Lübnan'daki Hizbullah'ı kendine düşman ettiğini, Şii güçlerle arasına duvar ördüğünü, Mısır'la sorunları olduğunu belirttikten sonra, yazısına şöyle devam etmiş;

"Türkiye, Mısır'daki Müslüman Kardeşlere verdiği destek nedeniyle kendi Sünni koalisyonu içerisinde yalnız ve büyük bir ekonomik bedeli ödüyor" savını öne sürüp işlerin daha kötüye de gidebileceğini yazdığı yorumunda Erdoğan'ın "hatalarının", İngiltere'nin eski Başbakanı Tony Blair'in Ortadoğu'daki başarısızlıklarını anımsattığını belirtti. Cockburn Blair için şöyle dedi:

"Türk Başbakanı gibi üç seçim ardarda kazandı. ABD ve AB liderleri ile uğraşmaya alışıktı. Ancak Irak ve Lübnan'a gelince sağduyusu yok oldu ve kibri kendisini yanlış yola soktu" iddiasında da bulundu.

Sağlıcakla kalın!