Erdoğan'ın başdanışmanı Yalçın Akdoğan'ın 'Milli orduya kumpas kuruldu' sözleri üzerine Genelkurmay suç duyurusunda bulunmuş. Gerçi Akdoğan sonrasında 'çevir kazı yanmasın' yaptı fakat söz ağızdan çıktı bir kere. 17 Aralığın ateşi ile belli bir kesimi belki de durdurmak amacı ile söylemiş bile olsa söylendi.
Demek istediği neyse, herkes anladı. Şimdi ben şuna işaret etmedim, demek istediğim şuydu gibi geri adım yakışmaz.
'Milli orduya kumpas kuruldu' cümlesi acaba TSK'nın suç duyurusunda bulunması için mi edildi bunu da bilmiyoruz. Kimin ne yaptığı, hangi oyunu çevirdiği belirsiz. Yasalarla yönetilen ülke, 'çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane' gibi abuk subuk haller içinde.
Böylelikle adım atmadığı, mensuplarının gözünde askerin hakkını aramadığı için eleştirilen Genel Kurmay başkanlığı "emekli ve muvazzaf TSK mensuplarının yargılandığı Ergenekon ve Balyoz davalarında TSK'yı hedef alacak şekilde sahtecilik yapıldığı ve suç delilleri üretildiği gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu."
Olup biten için 'günaydın' diyenler çoğunlukta. 'Sahtecilik yapıldığı, suç delilleri üretildiği' gibi suçlamalar ete kemiğe büründürülürse, asrın 'çete' davası başlar. Erdoğan'da kamuoyu önünde kendisini zor duruma düşürdüğünü inandıklarını yargı önüne taşır. Hesap orada görülür.
Velhasıl olası bu davadan haksız yere suçlanan asker kurtulur kurtulmasına da, 'Ilımlı İslam' ile 'gömlek değiştirenlerin' sonu bu şekilde mi gelir şimdiden kestirmek zor.
***
Bitmiş davalar için yeni belge
Bitmiş davanın baştan görülmesi için 'yeni belge- yeni bilgi' gerekir. Yalçın Akdoğan'ın 'kumpas' söylemini geri alma çabası sürerken, başka bir bakanın 'yargıda çete'nin varlığını işareti, pekâlâ yeni bilgi kabul edilebilir.
Düşünebiliyor musunuz 2007 Haziranında Ümraniye'de bir evde bulunan el bombaları ile başlayan süreçte yüzlerce kişi, yıllardır tutuklu kaldı, şimdi büyük cezalar aldı. Eski bir genel Kurmay başkanı müebbetten içerde.
Gördüğüme değil, gösterilmeyeni görmeye çalışan biri olarak Taraf Gazetesinin 2004 yılına ait Milli Güvenlik Kurulu kararı gereğince alınan kararları sanki TSK bünyesindeki askerler ve emeklileri almışçasına başlayan cadı avının adı Ergenekon biliyorsunuz.
TSK bünyesinde her kademedeki askerin bir üstünden gelen emre uyarak yaptığı rutin işi 'İktidarı ve Gülen'i bitirme planı' diye lanse eden yine aynı gazete idi. O yüzden oyun içindeki oyun var. Kedinin fare ile oynadığı gibi oynanıyor milletin zekası ile.
Ergenekon sanıklarının savunmasının 'inkara' dayalı olduğunu utanmadan bugün halen yazabiliyorlar. Yapmadıkları suçun, MGK kararı olarak bizzat devrin Genel Kurmay Başkanınca kendilerine verildiğini nasıl akıl edip de bu konuyu anlatacaklardı ki?
Dava görülürken Hilmi Özkök 'kasaptaki ete soğan doğramam' demişti, 'şimdi üzerine düşen ne varsa' yapacakmış. Bir tarihte Arınç 'bu askerlerle savaşa girseydik vay halimize!" demişti ya, kastettiği asker TSK'nın tamamı değil gördüğünüz gibi.
AKP ve cemaatin savaşı yargıya taşındığında bakalım sonuç ne çıkar? Vatandaşı cambaza baktırırken, yine garip vatandaşın başına açılmasın gaile.
Erdoğan'ın sık sık 'Genelkurmay başkanım' dediği Necdet Özel'e 'dava açma' telkininde bulunup bulunmadığını, düşünmüyor değilim.
Bir tek cümle ile suç duyurusunda bulunan Genel Kurmay başkanlığı, dava görülürken kendi askerinin feryadını niye duymadı sorusunun yeri değil mi şimdi?
Asıl soru ise şu. Malum cümleleri söyleyenler ifade için çağrıldığında, o cümlelerin içini doldurabilecek mi? Dolduramazsa, soruşturma davaya dönüşemez.
***
Cemaate soruşturmalar peş peşe gelecek..Ya sonra?
Bakın haber nasıl? "Eski Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, yargıda cemaat imamı olduğunu, bazı dosyaların hakimler tarafından karar verilmeden önce Fethullah Gülen'e gönderildiğini söylemişti. Bunun üzerine YARSAV (Yargıçlar ve Savcılar Birliği) Ankara Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştu.
Başvuru üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yargıda cemaat örgütlenmesi üzerine soruşturma başlattı. 2014/7 numaralı soruşturmada Mehmet Ali Şahin ve Yalçın Akdoğan'ın açıklamaları kanıt olarak yer aldı." (1)
17 Aralık yolsuzluk davasından cemaati kurban ederek kurtulmayı umuyorlar sanki. Kafa kafaya vuruşuyorlar, bakalım kimin kafası daha sağlam?
Öyle garip bir durum var ki. Maddi varlığı olmayan cemaat gibi oluşum hakkında bir sürü şehir efsanesi anlatılıyor. İyi hoş da bunun maddi karşılığı, hukuksal zemini olmadıktan sonra bir yere varmaz ki bu iş.
Kaynak: 1- Cumhuriyet - 2 Ocak 2014