Var oldugu her cografyada tarihe imza atan Türklerin;Osmanlı döneminde ki konumu hakkında
bazı bilgiler paylaşmak isterim sizlerle.
Osmanlı da Orhan Bey’den sonra var olan bir kaçı hariç tüm padişahların gelenek haline gelen yabancı evlilikleri,Osmanlı şehzdelerinin gen bilimi ışıgında günden güne Türklükten cıkmalarına ve hatta Türklük şuurundan uzaklaşmalarına neden olmuştur.Akabinde de yönetim kademesinden dışlanan Türkün ,saray etrafına konuşlanmış dönme,devşirme ve etnisitesi karışık gürühun hakaretlerine maruz kalmasına sebep olmuştur.Osmanlı Müslümanlarının göç haritası çıkartıldıgında o dönemde Müslümanlar özellikle Türk Müslümanlar en büyük acılara maruz kalan kesimdi.1864-1922 yılları arasında cıkan savaş ve iç çatışmalar esnasında hayatını kaybeden Müslüman Türklerin sayısı ,hiristiyanlarınkinin 4 katı fazla oldugunu da göstermektedir.
Osmanlı'nın kuruluş döneminde Türk Beylikleri arasında otorite sağlamak için Türkçü,
Batıya doğru yayıldıkça yeni tebaaya hakim olmak için dönme-devşirmeci,
Doğuya yayıldıkça Safevilere karşı Sünni, arapçı,
Hem doğuya hem batıya hakimiyet döneminde de Osmanlı'cı bir hal almasına ve Türkler kurucu unsur oldugundan devletin yönetimine hangi unsur etkili olduysa ilk önce kurucu unsura yani Türklere saldırmıştır.Bunun sebebi ise;bilgisayarınıza virüs bulaştıgında ilk once beyın olan wındowsu ele geçirir,oyunlara cerezlere bulaşmaz.
Ulu Önder Atatürk’ün Osmanlıya bakışı ise tam olarak şu şekildeydi diyebiliriz.
. Mustafa Kemal Atatürk, asla bir “Osmanlı düşmanı” olmamıştır. Ancak Atatürk hiçbir zaman bir “Osmanlı sevicisi” de olmamıştır.
Atatürk’ün “Osmanlı eleştirileri” cumhuriyetin okul kitaplarına da girmişti. Liseler için hazırlanan tarih kitaplarında Osmanlı’nın eksik yönleri, yanlış politikaları hiç çekinilmeden eleştirilmişti. Bugün yapıldığı gibi cumhuriyetin ilk yıllarındaki ders kitaplarında “romantik” bir Osmanlı tarih anlatımı yoktu. Türk-İslam tarihinin en uzun süre ayakta kalmış devletinin eksikleri, yanlışları eleştirilerek Türk gençlerinin tarihlerinden ders almaları ve geçmişin hatalarını tekrarlamamaları amaçlanmıştı. Yani genç cumhuriyet Osmanlı tarihini, bir rahatlama aracı, eski başarılarla avunma yöntemi olarak değil, bir sosyal laboratuar olarak kullanmıştı. Genç cumhuriyetin Osmanlı tarihine yönelik bu yaklaşımı son derece doğrudur. Çünkü bilindiği gibi “tarih bilimi”, insanların kendi kendilerini avutmaları, geçmiş başarılarla övünmeleri amacıyla icat edilmiş bir oyun aracı, bir hamasi düşler makinesi değildir; “tarih”, toplumların geçmiş hatalarını bilerek o hataları tekrarlamalarını engellemek amacıyla geliştirilmiş, belge ve bilgiye dayalı bir sosyal bilimdir.
İşte Atatürk’ün 1923, İzmir İktisat Kongresi’nde yaptığı bir Osmanlı eleştirisi:

Atatürk’e göre “milli” bir yapıya sahip olmayan Osmanlı’da “milli bir tarih” de yoktur. Osmanlı döneminde hakimiyet millete değil, milletin başına geçen birtakım kişilerdedir. Millet, evi barkı ile ilgileneceği, kendi topraklarında hayatını devam ettirebilmek için çalışacağı yerde cepheden cepheye koşturulmuştur. Milletin arzusu, emelleri ve gerçek ihtiyaçları göz önünde bulundurulacağına millet şunun bunun şahsi ihtiraslarına alet edilmiştir. İç politika ise dış politikanın gereğine göre düzenlenmiştir. Bu nedenle Osmanlı dönemde Türk halkı milli bir hayat yaşamamıştır.
Saygılarımla.