Özellikle Türkiye'nin son on yılı gibi ordunun bile ilkelerinden arındırılma operasyonlarına maruz kaldığı bir ortamda Ülkücülerin kulaklarına sevgi filtreleri takarak saflarını sıklaştırmaları gerekiyor.

Türk ve Müslüman olmanın beşeri sorumlulukları bir yana milletine hizmet etmeye çalışan Ülkücünün günümüzde bir derviş gibi sabırlı ve itidalli olması bir zorunluluktur. Çünkü sadece sosyal faaliyet, eğitim, kültür ve yayın hizmeti değil, Ülkücülüğün bir yerinde çok daha sert bir disiplin olan "siyaset" mevcuttur. Siyasetin olduğu yerde ise eğer siz fırsat verirseniz "fitne" asla eksik olmaz.

Örgütlü toplumsal faaliyetlerde insan ilişkileri örgütün başarısındaki birinci etkenlerden biridir. Yönetişim ve iletişim kapasiteniz ne kadar yüksek, sosyal profiliniz ne kadar güçlü olursa, sürekli değişim halindeki bir toplumda kendi omurganızı koruyarak etkili olma kabiliyetiniz de o kadar artar.

Ülkücüler, kolej çocuğu değildir kabul. Medrese talebesi veya tarikat şakirtleri de değildir. Buna da kabul… Ama Ülkücüler, vasıfsız siyaset hizmetlileri de değildir.

Yaradan'dan gelen sorumluluklarımız var. Din ve Medeniyet, bize insan ilişkilerinde belgesiz konuşmama, kimsenin günahına girmeme. Vehimler ve tahminlerle kesin tavır almama gibi insani sorumluluklar yüklüyor. Az bilgiye çok yorum katarak insanları yanıltmanın korkunç veballeri var.

Haber üzerinden siyaset ve strateji üreterek sırasında can alıp can veren askeri istihbaratın da temel kuralları vardır. Mesela "teyit edilmemiş" bir haber, net bir düşman operasyonu olabilir.

MHP, iktidara yaklaştıkça, içimize nifak tohumları saçarak bizi içerden vurmak isteyenlerin sayısı ve etki kabiliyeti her geçen gün daha da artacaktır.

Ülkücü, her hal-ü karda büyük bir dikkat içinde kardeşini sahiplenmek; geçmişte onu icabında mermiden ve hapisten koruduğu gibi bugün de iftiradan ve iblisten korumak zorundadır. Bu hassasiyetleri diğer camialarda, fraksiyonlarda veya cemaatlerde bulamayabilirsiniz. Doğru olanı bizimkidir. Bizans'tan kalan hastalıklara ilaveten hiç kimsenin, Ülkücülüğe dışarıdan gelen bu sevgisiz fitne virüslerini bulaştırmaya hakkı yoktur.

Bir medya adamı, eğer bir Ülkücü hakkında "hiç yüz yüze gelmeyecekmiş gibi" tezvirat ve dedikodu üretiyorsa bilin ki bizden değildir. Ülkücü eleştirinin bu çapta bir sertliğe ihtiyacı yoktur.

Evet, tabii ki her teşkilatta birbirine benzer sorunlarımız olacaktır. Ancak "satmamış ve satılmamış" Ülkücülerin oturup konuşarak çözülemeyecek büyüklükte bir meseleleri yoktur.

Aklına saygısı olan insan, "kanıtsız bilgi"yle, "belgesiz haber"le vakit geçirmez. Özellikle uzun yıllar teşkilatın ve "merkezî Ülkücülüğün" dışında kalanlar, tahmin, vehim, vesvese ve yorum üzerine bir duruş bina etmekte ve laf lafı açtıkça hakikatin bin fersah uzağına savrulmaktadır.

Medeni insan sorgulayıcıdır. Zayıf bilgi ile yapılan kuvvetli sorgulama ise evhamdır. Sosyal medya yorumları, bunun sayısız örnekleriyle doludur. İnternetle yaygınlaşan masa üstü mücadelesi, mülakatsız tanışmalar ve musafahasız buluşmalar nedeniyle haberin az, yorumun bol olduğu bir alandır. Bu ortamda, haberi tahkikata yönelik, kişinin hayat tecrübesini kullanabileceği göz teması, vücut dili ve ses tonu yoktur.

Eğer insanda Allah korkusu yoksa bu ortamda, vehim, kanaat, yorum, iddia, iftira ve desteksiz atış, "el insaf" dedirtecek kadar mümkün ve serbesttir. Ancak her imkan ve hürriyet makbul olsaydı; dünyada medeni hayat, devam edemezdi.

Evham bilgi değil, faraziyedir. Bir ifadeyle şeytanın nifak macunudur. Dedikodu ile bulaşır ve sonunda fitne merhalesine ulaşır. Bulaşıcı vehimleri fikir zannederek tefekkür eylemek de insanın beynine yapabileceği en büyük zulümdür.

Kardeş kavgası, Hz. Adem'in oğullarından beri, şeytanın en çok keyif aldığı meşgalelerinden biridir. Birisi size bir kardeşiniz hakkında kötü bir haber verdiğinde belge ve kanıt araştırmıyorsanız, Allah'ın emaneti olan aklınıza ve iradenize karşı zalimsiniz demektir.

Bizim nesil, öylesine hırpalayıcı yıllar yaşadı ki. Ülkücülerin bu kuvvetle bugünlere gelmesi bile neredeyse mucizedir.

Tahkikat, (sorgulama) "hak" kökünden gelir ve zor günleri aşarak dimdik ayakta bugünleri görmüş bütün Ülkücüler, "dedikodu"ya değil, "hasbihal" etmeye layıktır.

Birbirimizi daha çok sevmeliyiz.

Sevgisiz dava olmaz!..