Ülkenin üzerine ölü toprağı serpilmiş değil, çünkü hala dinamik genç bir nüfus var... Fakat ülkenin bütün serveti ve devlet kadroları, bir çekirge sürüsü tarafından herkesin gözünün içine baka baka yağmalanırken ihtiyarlar susuyor! Öyle ki 30 liraya domates 45 liraya sivri biber satılıyor, kıvırcık 10 lira, maydanozun beş lira... 10 gün önceki fiyatlar bunlar... Herhalde tarım alanlarını da çekirge sürüsü istila etti ki elde kalan sebzenin fiyatı bu kadar yükseldi!

***

Türkiye zeytincilikte İspanya ve Mısır'dan sonra geliyor... Öyleyse Türkiye'yi zayıf düşürmek için zeytincilikte devre dışı bırakmak gerekiyor! Bunu kim yapabilir?

Sadece ülkeyi yönetenler değil mi? Tabii "yabancılar böyle istiyor" diyecek halleri yok, maden çıkarmak bahanesini kullanıyorlar. Çıkarılan madenlerdeki devlet payı ise Irak işgal altındayken Irak Parlamentosu'na kabul ettirilen maden yasasındaki orandan daha düşük... Yani ülkenin madenleri yabancı şirketlere devredilmiş durumda... Ülke bu madencilik ile öz servetini kaybettiği gibi bir de zeytinliklerinden olacak! Ormanlar da bir taraftan hızla kesiliyor, diğer taraftan yakılıyor... Geçen yaz, Akdeniz'in sahile bakan yamaçlarındaki ormanlar yandı! Şimdi sıra yanan yerlerde tesis kurmaya geldi! Hala bu durumun siyasi izahatını yapmaya çalışan ve "yerli ve milli" edebiyatı yapan mezhebi genişler var... Oysa yapılan iş Türk Milleti'nin servetinin yabancılara peşkeş çekilmesidir.

***

Şeker fabrikalarının kapatılmasını da dönemin ABD Dışişleri Bakanı Tillerson tebliğ etmiş, bizimkiler de 15 gün içinde tebellüğün gereğini yapmıştı... 57'nci hükümet döneminde de IMF'nin bir kredi dilimini serbest bırakması için 15 gün içinde 15 yasanın çıkarılması istenmişti. Öyle ki dönemin Meclis Başkanvekili, "Meclis'i gece gündüz çalıştırır, bu yasaları çıkarırız" demişti! Öyle de olmuştu... Buğday ve pancar ekim alanları sıfırlanmış, üretmeyen çiftçiye ABD'den gönderilen paralar dağıtılmaya başlanmıştı. Yani "siz üretmeyin bizden alın" diyorlar, bunun için de maaşları vermekte zorlanan hükümete buğday yasasını, pancar yasasını dayatıyorlardı.

Kanal İstanbul, şimdi gündemde değil gibi ama bunun da Montrö'yü by-pass etmek isteyen ABD'nin eski bir projesi olduğu biliniyor.

***

Siyasi iktidarlar, iktidara gelmelerine yardımcı olan güçleri memnun etmek için yani onlara yaranmak için bu tür tavizleri vere vere ülkelerini bitirirler. Milliyetçlik, İslamcılık, liberallik, sosyal demokratlık veya demokratik solculuk ise onların elinde halkı aldatma ve kandırma aracıdır... Yakın tarih bunun örnekleriyle doludur...

Şimdi bütün bunlarla birlikte tarihin en büyük küresel sahtekârlığına boyun eğerek millete köleleştirme kuralları dayattıkları yetmezmiş gibi devletin televizyonunda yapay et reklamı yayınlıyorlar! Daha önce tavukçuluğu kuş gribiyle yok etmeye çalıştılar. Şimdi de büyük ve küçükbaş hayvanlara göz diktiler.

Gıdada ünlü Türk markalarını batırdılar. Yerlerini yabancı ortaklı şirketler aldı. Ayçiçeği yağı markaları bile yabancıların elinde... Halk ekmek bile alamaz hale geldi...

***

Ülkenin nüfus yapısı üzerinde operasyon yapılıyor, itiraz edenlere "ırkçı" diye saldıran satılmış bir güruh türedi... Üstelik daha önce Türk-Yunan aşkının filmini yapan sözde insancıl zihniyet, şimdi de Suriyeli-Türk aşkının filmiyle kazandığı paraya bakıyor!

Oysa bir ülke, dışarıdan geçici koruma statüsü diye kendi halkını kandırarak sınırları açıp 10 milyon göçmen alıyorsa, orada küresel emirleri yerine getiren bir kadro var demektir. Bunun adı, "muhacire ensar olmak" diye gösterilse de iktidarda kalmak için ülkesini peşkeş çekmektir... Bunun adı işgale kapı açmaktır...

Arslan BULUT

Editör: Kerim Öztürk