Sümela’dan sonra şimdi de Sivas’ta neler oluyor..?

Sivas’ta Neler Oluyor?

Eylül 2021’de, Sivas’ın tarih sahnesindeki rolünü ve Türk milletine katkılarını bir kez daha hatırlatan önemli bir gelişme yaşandı. Kadı Burhâneddin, Danişment, Eretna Beyliği’nin başkenti olarak anılan, Selçuklu Devleti’nin Darü’l A’la’sı, Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli bir eyalet merkezi ve Cumhuriyetin temellerinin atıldığı yer olan bu kutlu şehirde, Sivas’ın en değerli tarihi alanlarından biri olan Gökmedrese’nin hemen karşısında bir kazı başlatıldı.

Bu kazı, sıradan bir arkeolojik çalışma olmaktan çok daha öte bir anlam taşıyordu. Zira, bu kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkan bulgular, Sivas’ın binlerce yıllık Türk-İslam kimliğini sorgulamak isteyen çevreler tarafından hızla gündeme taşındı. Kazı alanında, Anadolu’da Hristiyanlığın ilk piskoposlarından biri olduğu öne sürülen ve 280-326 yılları arasında Sivas’ta yaşadığı iddia edilen Aziz Vlas’a ait bazı kalıntıların bulunduğu iddia edildi. Bu iddialar, Anadolu’nun kadim Türk yurdu olan Sivas’ta bir Hristiyan kimliğin izlerini öne çıkarmaya yönelik bir propaganda aracı olarak kullanılmaya çalışıldı.

Ancak kazıların detaylı incelemesi, ortaya atılan bu iddiaların gerçeği yansıtmadığını ve kazı alanının aslında Gökmedrese’ye bağlı bir müştemilat alanı olduğunu ortaya koydu. Bu durum, Gökmedrese’nin bir parçası olan bu alanın, Türk-İslam medeniyetinin önemli bir unsuru olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Gökmedrese, Selçuklu mimarisinin en görkemli yapılarından biri olarak, hem Anadolu’daki Türk-İslam kimliğinin en önemli sembollerinden biridir hem de Sivas’ın tarihsel ve kültürel mirasının ayrılmaz bir parçasıdır.

Bu gerçekler ışığında, Sivas’ın tarihini ve kimliğini yeniden tanımlamaya yönelik bu girişimler, milletimizin tarihine ve kültürüne yönelik ciddi bir tehdit olarak değerlendirilmelidir. Gökmedrese’nin karşısındaki bu alanda gerçekleştirilen kazılar, aslında Türk-İslam tarihinin bir parçası olan bu yapının, yanlış ve yanıltıcı iddialarla nasıl çarpıtılmaya çalışıldığını göstermektedir. Bu bağlamda, Sivas’ın kadim kimliğini koruma ve bu tür yanıltıcı girişimlere karşı dikkatli olma sorumluluğu, hem yerel halkın hem de tüm Türkiye’nin omuzlarındadır.

Aziz Vlas Anıt Mezarı ve Yabancı Destekler

2004 yılından bu yana Sivas’ta dikkat çekici bir çaba yürütülmektedir. Bu çaba, tarih boyunca “Göz ve Boğaz Evliyası” olarak bilinen ve halk arasında manevi bir değeri olan mezar yerini, Aziz Vlas Anıt Mezarı olarak yeniden şekillendirme girişimidir. Bu girişim, Sivas’ın Türk-İslam kimliğini hedef alan ve şehrin tarihi mirasını Hristiyanlaştırma amacı taşıyan bir planın parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu durum, sadece yerel bir girişimden ibaret değil; uluslararası bir boyutu da vardır.

Ermeni Diasporası ve çeşitli yabancı fonlar tarafından maddi ve manevi destek gören bu çabalar, sadece mezarın fiziksel olarak yeniden şekillendirilmesiyle sınırlı kalmamış, aynı zamanda akademik dünyada da etkisini göstermiştir. Bu bağlamda, Cumhuriyet Üniversitesi’nde, söz konusu mezar yerinin Aziz Vlas’a ait olduğu iddiasını destekleyen tezler yazdırılarak, bilimsel bir zemin oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu akademik çalışmalar, mezar yerinin Aziz Vlas’a ait olduğu iddiasını pekiştirmek ve bu iddiaları tarihsel bir gerçeklik olarak sunmak için kullanılmıştır.

Ancak 2021 yılına gelindiğinde, bu çabalar yeni ve daha tehlikeli bir boyuta taşınmıştır. Sözde Aziz Vlas mezarının bulunduğu iddiası, bu alanın yalnızca bir mezar yeri olmaktan çıkıp, bir anıta dönüştürülmesi fikriyle birleşmiştir. Dahası, bu sözde anıtın “Gökmedrese ve Sivas Kalesi ile birleşik bir komplekse dönüştürülmesi” söylemi, Sivas’ın tarihsel ve kültürel dokusunu derinden etkileyebilecek bir projeyi ortaya koymaktadır.

Bu söylemler ve girişimler, Aziz Vlas hikayesinin artık yalnızca bir mezar veya ev yerinden ibaret olmadığını, aksine Sivas’ın Türk-İslam kimliğini zayıflatmaya yönelik çok daha geniş kapsamlı ve tehlikeli bir planın parçası olduğunu gözler önüne sermektedir. Bu plan, Sivas’ın tarihi mirasını tahrif ederek, şehri Hristiyanlıkla özdeşleştirme çabasının bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Sivas gibi kadim bir Türk yurdunda böylesi bir girişimin başarılı olmasına izin vermek, sadece bir mezarın yeniden şekillendirilmesi değil, aynı zamanda Türk milletinin tarihi ve kültürel kimliğine yönelik ciddi bir tehdit olarak değerlendirilmelidir.

İnanç Turizmi ve Sümela Örneği

Sümela’da her yıl düzenlenen ve temelinde “Ekümeniklik ve Pontusçuluk” yatan, yani Trabzon’u bir “Yunan yurdu” olarak göstermeye çalışan ayinlerde kullanılan “inanç turizmi” perdesinin burada da kullanıldığı gözlemlenmektedir.

Bu durumdan siyasi, ekonomik ve çeşitli iltimaslar elde eden gruplar, “Aziz Vlas bir Sivaslı, onun Sivaslılığını öne çıkarmak Sivas için büyük bir fırsat” açıklamalarıyla durumu şirin ve bulunmaz bir nimet olarak sunmaya çalışmaktadır. Ancak, bu açıklamalar gerçek durumu örtbas etmeye yönelik çabalar olarak değerlendirilmektedir.

Tarihsel Bağlam ve Coğrafi Kapsam

Tarihsel Sivas kavramı, bugün bildiğimiz Sivas şehri ve onun sınırlarından çok daha geniş ve karmaşık bir coğrafyayı ifade eder. Tarih boyunca Sivas, yalnızca şimdiki Sivas şehriyle sınırlı kalmamış, aksine büyük bir bölgenin merkezi olarak kabul edilmiştir. Bu geniş bölge, kuzeyde Samsun’a, güneyde Elbistan’a, batıda Ankara’ya ve doğuda Kızıldağ’a kadar uzanan geniş bir alanı kapsamaktadır.

Dolayısıyla, “Aziz Vlas Sivaslıydı” şeklindeki ifade, yüzeyde basit ve net gibi görünse de aslında derinlemesine incelendiğinde oldukça belirsiz ve muğlak bir anlam taşır. Çünkü bu ifade, Sivas’ın tarihsel olarak neyi kapsadığına dair doğru bir anlayışa dayanmadığı sürece yanıltıcı olabilir. Tarihteki Sivas, bugünkü dar sınırlarına hapsedilemeyecek kadar geniş bir coğrafi alanı içerir. Bu bağlamda, Aziz Vlas’ın Sivaslı olduğu iddiası, sadece bugünkü Sivas şehriyle sınırlı bir anlam ifade etmez; aksine, geniş ve belirsiz bir coğrafyayı kast eder.

Mezarın Gerçek Sahibi ve Çarpıtılmış Bilgiler

Son yıllarda, Aziz Vlas’ın mezarının Sivas’ta olduğuna dair şişirilmiş bilgilerle turistik bir çekim gücü yaratılmaya çalışılmaktadır. Ancak, Aziz Vlas’ın kemiklerinin Hırvatistan’ın Dubrovnik kentinde bir kilisede bulunduğu ve her yıl 9 Mart’ta yortusu yapıldığı bilinmektedir.

Gökmedrese’nin karşısındaki mezarın Aziz Vlas’a ait olmadığı, Sivas’ta kültür müdürlüğü yapmış Hikmet Denizli tarafından, o mezarın Selçuk Hatun’a ait olduğu bilimsel ve tarihsel kanıtlarla belirtilmiştir.

Gökmedrese’de Yapay Mezarın Amaçları

Kemikleri Dubrovnik’te bulunan birisi için, Türk-İslam tarihi açısından son derece önemli olan Gökmedrese’nin tam ortasında yapay bir mezar yapma isteğinin amacı sorgulanmalıdır. “Gökmedrese ve Sivas Kalesi ile birleşik bir komplekse dönüştürme” talebinin arkasındaki senaryo nedir?

Aziz Vlas Hikayesi ve “Büyük Ermenistan” Hayalinin Bir Parçasıdır

Emperyalizme hizmet örnekleri! Emperyalizme hizmet örnekleri!

Sivas’taki bu son gelişmelerle birlikte özellikle Ermeni Diasporası ve onlara müzahir olan gazeteci, araştırmacı ve akademisyen kimlikli şahıslar yoğun bir şekilde Aziz Vlas üzerine kitaplar yazdırıp kamuoyuna yönelik çalışmalar yaparak onu Ermeni ilan etmişlerdir.

Buradaki amaç Sivas’ın oldukça eski bir Ermeni şehri olduğu yalanına zemin hazırlamak ve Sivas’ın sadece tarihsel değil aynı zamanda kültürel ve dini olarak da Ermenistan’ın bir parçası olduğu iddialarını hizmet eden yapay bir argüman meydana getirmektir. 

Bilindiği üzere Ermenistan ve onun dünyadaki diasporası Sivas’ı sözde Batı Ermenistan’ın en büyük eyaleti olarak göstermekte, okul kitaplarına bile koydukları sözde Büyük Ermenistan haritalarında Sivas’ı Ermenistan’ın en ileri ucundaki toprakları olarak lanse etmektedirler.

Bununla sınırlı kalmayan Ermeni devleti, Erivan’ın en merkezi mahallelerinden birisinin adını “Sivas” yaparak amaçlarını hayatın her alanında diri tutmaya çalışmaktadır.

İşte Aziz Vlas’ın inatla Ermeni gösterilmeye çalışılmasının arkasındaki temel motivasyonda Sivas’a Ermeni-Hristiyan propagandası yapma emelleri yatmaktadır.

Sivas’ın tarihin hiçbir zamanında Ermeni şehri olmadığı aksine tarihin her döneminde Türk’ün öz kalelerinden birisi olduğu su götürmez bir gerçektir.

Kaldı ki Ermenilerin kendi senaryo ve propagandaları için malzeme yapmaya çalıştıkları Aziz Vlas bile Ermeni değildir.

Ermeniler 1050 yılında Doğu Roma Kralı 2. Vasil zamanında  zorunlu göçle yani Türklerin Anaddolu’ya son kez gelişlerini engellemek için Sivas topraklarına yerleştirilmişlerdir.

Fakat Aziz Vlas hakkındaki güvenilir kaynak ve verilere baktığımızda onun Sivas’a M.S. 300 yılında yani Ermeniler’den 700 sene önce geldiğini görüyoruz. Tarihsel açıdan bakıldığında Aziz Vlas’ın Ermenilerle aynı etnik kökenden gelme olasılığı mümkün değildir.

Kaldı ki hiçbir Ermeni kilisesi’nin adı Aziz Vlas adına değildir, Aziz Vlas adına açılmış hiçbir Ermeni okulu yoktur dahası Ermenice isimlere baktığımız Vlas adına dahi rastlamamaktayız.

Hepsinden ötede Erivan’da Sivas adına kurulmuş bir mahalle var da neden aziz Vlas adına kilise,okul,cadde,park adı verilmemiş de şimdi Sivas’ta bir anıt mezar yeri istemektedirler?

Sözde Büyük Ermenistan hayali ve Anadolu’ya yönelik hedefler dün olduğu gibi bugün de karşımızda hiçbir fırsatı kaçırmadan durmaktadır. 

Sivas ve Trabzon’daki Aynı Senaryo

Trabzon’da yaşanan “Pontusçuluk ve Ekümeniklik” senaryosu, Türkiye’nin köklü tarihini ve milli kimliğini hedef alan sinsi bir stratejinin parçasıdır. Bu senaryonun amacı, Trabzon’un binlerce yıllık Türk-İslam mirasını silerek, bu kadim şehri bir “Yunan yurdu” olarak göstermek ve bölgeyi Hristiyanlıkla özdeşleştirmektir. Bu çabalar, sözde dini ayinler, kültürel etkinlikler ve uluslararası destekle, Trabzon’un gerçek kimliğini karalamaya yönelik kapsamlı bir kampanyaya dönüştürülmüştür.

Şimdi ise benzer bir senaryo, Anadolu’nun bir başka kadim Türk yurdu olan Sivas’ta devreye sokulmaya çalışılıyor. Sivas, Selçuklu’dan Osmanlı’ya, Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar Türk milletinin birlik ve dirliğinin sembolü olmuştur. Ancak, Sivas’ın tarihsel ve kültürel mirası üzerinde oynanan oyunlar, bu şehri de Hristiyan bir merkez olarak lanse etme çabalarıyla karşı karşıya bırakmaktadır. “Aziz Vlas” ismi etrafında şekillenen bu girişimler, Sivas’ın Türk kimliğini zayıflatmak ve bu toprakları Ermeni-Hristiyan propagandasına alet etmek amacı taşımaktadır.

Bu yapay hikayeler ve algı operasyonları, FETÖ’nün dinlerarası diyalog projeleriyle de örtüşen bir stratejinin parçası olarak karşımıza çıkıyor. Dinlerarası diyalog adı altında yürütülen bu projeler, Anadolu’nun Türklük ve İslam ile özdeşleşmiş şehirlerini, Hristiyanlaştırma girişimlerine zemin hazırlayan bir araç olarak kullanılıyor. Sivas ve Trabzon gibi şehirler, sadece coğrafi olarak değil, kültürel ve dini açıdan da Türklüğün kalesi olmuş yerlerdir. Ancak bu senaryolar, bu şehirlerin gerçek kimliğini gölgelemeye, halkı ve genç nesilleri tarihinden ve inancından koparmaya yönelik derin bir tehdidi barındırıyor.

Bu durum, Anadolu’nun Türklük ve İslam’la özdeşleşmiş şehirlerine karşı bir saldırı niteliği taşıyor. Hedef, bu şehirleri uluslararası kamuoyunda Hristiyan yurtları olarak tanıtmak ve Türkiye’nin milli birliğini ve dini bütünlüğünü zayıflatmaktır. Bu yüzden, Sivas’ta yaşanan bu girişimlere karşı halkımızın bilinçli ve uyanık olması büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü Sivas, tıpkı Trabzon gibi, Türk milletinin sarsılmaz kalesi, tarihine ve inancına sahip çıkması gereken bir şehirdir. Bu tür algı operasyonlarına karşı milli bir duruş sergilemek, vatanımızın geleceği için hayati önem taşımaktadır.

Sivas’ın Tehlikeleri ve Önlemler

Sivas’a yönelik olarak yürütülen projelerin, Anadolu Türklüğü ve İslamı açısından büyük tehditler taşıdığı açıktır. Sivas’taki bu planlı çalışmalara karşı uyanık olunmalı ve Trabzon halkının sözde ayinlere karşı gösterdiği farkındalık gibi, Sivas halkı da “Aziz Vlas Anıt Mezarı” kisvesi altında Sivas’ı Hristiyan şehri olarak gösterme girişimlerine karşı duyarlı olmalıdır.

Gelecekteki Riskler ve Tavizler

Anadolu Türklüğü’nden verilen her taviz, büyük riskler taşır ve vatanımızın kaybedilmesine yol açabilir. “Anıt mezar” taleplerinin sadece bir başlangıç olduğunu anlamamız gerekmektedir. Olası bir yapay anıt mezarın ardından, misyonerlik faaliyetleri ve burslar gibi projelerle gençlerin kimlik, kültür ve inançlarından koparılması riski büyümektedir.

Aziz Vlas hikayesi, dini boyutu çoktan aşmış ve hedefinde Sivas’ı Hristiyan yurdu olarak göstermeye çalışan bir projenin koç başı olarak karşımıza çıkmaktadır. Sivas’ın Türk-İslam tarihini “inanç turizmi” sosuna batırılmış projelerden korumak ve “Büyük Ermenistan” hayallerine karşı dikkatli olunmalıdır. 

Editör: Kerim Öztürk