Siyaset dönemin toplumsal ihtiyaçları doğrultusunda, üzerinde nitelikli çalışmalar yapılmış bir fikrin veya siyasi projenin örgütlenmesi için yapılır. Bu derinlikli ve nitelikli çalışmaları yapamayanlar ise, sadece kendilerini ve heveslerle süslenmiş siyasi kariyerlerini örgütlemek için siyaset yaparlar.

"Sen, ben, bizim oğlan"dan müteşekkil heveskârlar veya "göç yolda dizilir" mantığında olanlar ise, bırakınız yeni bir siyaset projesini ancak yeni hayal kırıklıkları ve hazin aldatma hikayeleri yazarlar.

İşin tuhafı; 50 yıldır ve toplam 50 cümlelik ezberleriyle, zamana ve problemlere şaşı bakışlarıyla, sadece statü peşinde koşarak, kamu kaynaklarına musallat olanların mevcut aldatma hikayeleri daha bitmeden, yeni muhterisler yeni hayal kırıklıklarına yol açacak aldatma senaryoları yazmak peşindeler...         

Soruyorsun, ne farkları var; el cevap "ama bunlar çok samimi görünüyorlar."

-Yapma ya, diğerleri "biz samimiyetsiziz" diye itiraflarda bulunarak mı yola çıktılar?  

Şarkı sözleri vardır ya, "sevmelere, aldatılmalara doyamadım" diyerek duygularını dile getiren ergenler veya acemi aşıklar gibiyiz...

Yapma be kardeşim, kurum ve kuralların işleyiş mekanizmaları, toplam kurumsal kapasite ve referans kaynağı olacak temel ilkeleri esas almaksızın, mesele sadece samimi gözükmekle izah edilecek kadar sığ mı?

Hadi bakalım aldatılmaya hazır bir psikolojiyle cevap olarak yine de; "ama samimiyet de çok önemlidir" mi diyorsun?

-O halde gözünün önündeki plastik suratları ve sahte siyasi rolleriyle oynadıkları yanaşma düzeninin müsameresini de mi görmüyorsun be kardeşim?

Bu izahlar ve diyalogların sebebi olarak artık çok daha iyi biliyorum ki, bireyler veya toplum olarak; eşyayla bağını kesmiş veya ancak kök sebeplerle açıklayabileceğimiz bir coğrafyanın zihni kodlarına sahipsek, menkıbeler dünyasının soyut temennileri ötesinde, temelinde akıl ve bilim olan, rasyonel ihtiyaçlara karşılık gelen siyasi projelerimiz veya tasavvurlarımızın olması mümkün bile değildir...

Bizim tek motivasyon kaynağımız, eteğine yapışacağımız ve bize tatlı hikayeler anlatacak (yalanlar mı deseydik acaba?) fanilerin peşinden koşmak ve onların inşa ettiği soyut putlara kutsallıklar atfetmekten ibarettir...

Adına Demokratik Değişim Hareketi diyerek oluşturduğumuz bu fikri platform da, yine bu süreçte anlaşıldığı üzere bize mahsus düşünüş biçimiyle "soyut temennilerden" oluşan hazin bir hikayenin son örneğini temsil ediyor.

Gerçekten bırakınız demokratik değişimi, fikri ve zihinsel DEĞİŞİM için düşünsel çabalarını içtenlikle ortaya koymaya çalışan arkadaşlarımızı tenzih ederek, çoğumuz bu platformu gündelik siyasi polemik ve dedikoduların, incir çekirdeğini doldurmayacak konuların, magazin türü malumatların veya yaptıklarımızın-ettiklerimizin "piar" maksadıyla paylaşıldığı bir mecraya dönüştü...

Naçizane ortaya koymaya çalıştığımız bu tespitlerden, ortaya çıkan sonuç veya hepimize düşecek payın ise; gerçekten fikri veya bilimsel kapsamda olmak üzere, "ben bu platformda bugüne kadar ne paylaştım" sorusunu sormak olacaktır...

BAKİ SELAM VE SEVGİLERİMİZLE ARZ EDERİZ...

DDH

Rubil Gökdemir

Editör: Kerim Öztürk