Av. Faruk Ülker – 10 Aralık 2024/ Ümraniye

Yeşil Kuşak Projesi kısaca ABD’nin İslam ülkelerini uluslararası ilişkilerde kendi menfaatlerine yönelik bir strateji olarak değerlendirilir. Soğuk savaş döneminde ABD’nin İslam’a ilişkin geliştirdiği politika ılımlı bir İslam anlayışını geliştirmek, yaymak ve kullanmak amacını taşır.

ABD’nin 1970’li yıllarda, Jimmy Carter döneminden itibaren ABD’nin komünizme karşı  bir savunma aracı olarak  İslam’ı kullanmaya başlamasının  ifade etmek için  kullanılan bir projedir. ( Mahir Kaynak, 2006 İstihbarat ve terör oyunları)

Esasen ABD tarafından resmen duyurulmuş ve bu isme sahip bir proje yoktur. Jimmy Carter’in SSCB karşıtı politikaları resmen Carter Doktrini adıyla anılmaktadır.

Destek verdiği Ilımlı İslam politikası ile SSCB ve komünizme karşı bir panzehir olmak düşüncesiyle ortaya çıkmıştır. Bu projeye "Yeşil Kuşak’’ projesi denilmesinin temel sebebi ise İslam dininin geleneksel renginin Yeşil olmasından kaynaklanmıştır.

YEŞİL KUŞAK PROJESİNİN DOĞUŞU

Soğuk savaş döneminin başlamasıyla birlikte ABD ve SSCB arasında küresel ve bölge anlamında yeni bir yarış, yeni bir savaş türü başlatılmıştır.

Sovyetler, İslam coğrafyasında nüfusunu artırmak istemesine karşı, ABD ise Sovyetler tarafından, Afganistan’ın işgali üzerine, kendi nüfus sahasını korumak adına, 1979’dan 1989’a kadar süren uzun süreli bir silahlı çatışmayla başlamış bir dönemdir.

Soğuk savaş döneminin bu iki karşıt süper gücü doğrudan karşı karşıya gelmekten kaçındılar. Her iki güçte adına VEKALET SAVAŞLARI dediğimiz aracılarla yürüttüler bu savaşı.

ABD’ye göre Sovyetler Birliği, “Tanrı tanımaz, Ateist, Dinsiz ve şer İmparatorluğu...’’  idi. SSCB, Müslüman ülke Afganistan’ı işgal etmişti. Esasen ABD’nin derdi Müslüman coğrafyanın işgal edilmesi veya Müslümanları korumak değildi.  Tek dertleri kendi menfaatleri için, Sovyetlerin bu işgalini Müslümanlara çok iyi şekilde pazarlamak oldu...

İşte ABD’nin İslam Dinini, kızıl tehlikeye yani komünizme karşı “yeşil bir panzehir’’  olarak kullanmasının adına “Yeşil Projesi’’ denir İlk defa proje, Afganistan’da uygulanmış, daha sonra Orta Doğu ülkeleri ve Türkiye gibi Müslüman çoğunluklu ülkeler üzerinde denenmiştir...

SSCB’nin, Afganistan’a müdahalesi sırasında, ABD bu örgütlemeyi, CIA ve Pakistan’ın himayesinde mücahit güçler aracılığıyla yapmıştır.  

O sıralarda radikal Afgan gurupların, karşı saldırı yapmaları için ABD tarafından İslamcı guruplara çok miktarda silah satışı ve yardımı yapılmış, bu örgütler SSCB’ne karşı Pakistan’daki askeri kamplarda eğitim verdirilmiştir.

Afganlı  silahlı  guruplara maddi destek sağlanması için de, uyuşturucunun  bir çok ülkeye pazarlanmasına  göz yumulmuştur....

ABD, Afgan guruplar saldırı yapmaları için TALİBA gibi radikal dinci örgütlerin kurulmasında rol almış, bunları desteklemiş ve kullanılmıştır. BİN LADİN, ABD tarafından, Afganistan’da Ruslara karşı proje ürünü olarak kullanılarak, Radikal İslam’ın temelleri atıldı.

Radikal İslam’ın terör eylemlerinden dolayı, İslam anlayışı ve algılanması da ekseninden saptırılmıştır. ABD’nin dünya imparatorluğunun yapı taşları döşenmeye başlandı.

ABD’nin desteklediği İslami hareketler, zamanla ABD’ye karşıda cephe almışlardır. Terör eylemleri sürekli artmış ve radikalleşmiştir. El Kaide örgütü, DEAŞ gibi örgütler, ABD’nin Afganistan’da desteklediği mücahitlerden çıkmıştır. El Kaide örgütü, 11 Eylül 2001 saldırıları gibi büyük terör eylemlerini gerçekleştirmiştir...

Bu örgütler içinden, Gulbettin Hikmetyar batı eğitimi almış ve Kabil’de CIA tarafından eğitilmiştir. Bunlardan Burhanettin Rabbani, Ahmet Şah Mesut gibi radikallerin başını çekmiş olduğu “Müslüman Gençlik Örgütü’’ kurulduktan sonra CIA ile işbirliğine gidilmiştir. Örgüt 1973’te kurulunca CIA ile ilişkiler sıklaştırıldı. 

Hİkmetyar örgütün askeri kanadının lideriydi. Hİkmetyar, Pakistan gizli servisi (ISI)  kanalıyla, CIA’dan 600 milyon dolar aldığı o zamanki basın organlarında yer almıştır. (Ahmet Raşit, 2008, s.10)

Hikmetyar, Sovyet işgaline karşı savaşan örgütlerden birinin lideriydi. Sovyetlerle savaşmaktan çok, öteki mücahit örgütlere karşı da savaşarak ve acımasızca sivil katliamlara girişmekle suçlanmıştır. (Ahmet Raşit Descent into Chaos, 2008, s.12)

En büyük rakibi Ahmet Şah Mesut ise 1976 yılında casusluk suçlamasıyla Pakistan’da tutuklanmıştır. Hikmetyar’ın ülkemizdeki samimi olduğu isimler merhum Necmettin Erbakan Hoca ve dizinin dibinde oturacak kadar yakın gördüğü Recep Tayyip Erdoğan olduğu bilinmektedir...

BÜYÜK ORTA DOĞU PROJESİNİ ERBAKAN KABUL ETMEMİŞTİR

BOP Projesi ve eş başkanlığı ilk defa Amerikalılar tarafından rahmetli Erbakan Hocaya teklif edildiğinde kesinlikle kabul etmemiş, bunun bir Türkiye’yi parçalama projesi ve büyük İsrail Devletinin Arz-ı Mev’ud Teorisi olduğunu defaatle belirtmiş olmasına rağmen eski öğrenciler, başta Erdoğan ve Abdullah Gül, o zaman ki tabirle yenilikçi ekip dinlememişlerdir. Çünkü Erbakan gerçekten milli bir liderdi. Ne gömlek değiştirdi, ne de Papaz elbisesi giydi!....

Bu dönemde ABD’nin,  İslam’ı kullanmak istemesinin temel amacı,  SSCB ile girdiği ekonomik rekabette, İslam ülkelerini kendi yararına bariyer olarak kullanmak istemesidir.

Çünkü, komünist fikirlerin İslam ülkeleri arasında yayılmaya başlanması ve kabul görmesi sonucunda bu ülkelerin SSCB’nin güdümüne girme ve ekonomik çıkarlarına zarar verme düşüncesiyle,  İslam’ı komünizme karşı bir panzehir olarak kullanmaya başlamasıdır.

Fikri platformda, İslam düşüncesinin, komünizm karşısında tek engel ve tek kalkan olarak görüldüğünden kullanılmaya en yatkın politika olarak, ‘’yeşil kuşak’’ bir diğer adıyla, ‘’Ilımlı İslam’’ düşüncesi işlenerek geliştirildi. 

ABD’nin tek gayesi,  kendi çıkarlarını korumak ve İslam ülkelerindeki zengin petrol yataklarını SSCB’ne kaptırmamak ve kullanabileceği İslam’ı radikal İslamcı örgütlerden ayırmak için,  projenin adı “Ilımlı İslam’’ olarak adlandırılmıştır...

 YEŞİL KUŞAK PROJESİ’NİN TÜRKİYE’YE YANSIMASI

Bu projenin Türkiye’ye yansıması 12 Eylül 1980 darbesinden sonra daha belirgin hale gelmiştir. Darbe yönetimi Türk-İslam Sentezi adı verilen bir ideolojiyi benimseyerek,  dini eğitimi yaygınlaştırmaya başlamış,  tarikat ve cemaat yapılanmalarının önü açılmıştır.

Bu süreçte ABD’nin etkisiyle de Fethullah Gülen gibi dini liderlerin etkisi ve devlet içinde örgütlenmelerinin alanı açılmış, onların kurdukları okul, dersane, vakıf ve medya kuruluşları toplumda yaygınlaştırılmıştır.

Türkiye’de Fethullah Gülen ve Gülen cemaati de bir yeşil kuşak projesinin ürünü olarak ABD tarafından desteklenmiştir. Fetö hareketi ABD’nin yeşil kuşak projesinin Türkiye’deki ayağıdır.

Bu dönemde Taliban gibi radikal dinci örgütler desteklenmiştir.  Bunlara paralel olarak ülkemizde ise; TÜRK- İSLAM SENTEZİ  gibi  resmi ideolojilerin de   temellerinin atıldığı  iddia edilmiştir.

Bilerek ya da bilmeyerek bir çok, milliyetçi, muhafazakar, dindar sayılan fikir kalemleri, perdenin arkasında ki yoğunlaşan sisin ve asıl maksadın ne olduğu anlaşılmış olduğu söylenemez.

Bu hareketin Türkiye’deki açılım ve gelişmesinin tezahürünün kulağa hoş gelen, Türk- İslam Sentezi olduğunu kabul eden çok sayıda görüşler olmuştur. 12 Eylül 1980 darbesi ÜLKÜCÜLERİ   BİR  SİLİNDİR  GİBİ  EZERKEN, ordunun açtığı yolda  uygulamalar devam ederek  gelmiştir...Ülkücülerle birlikte sol cenahın gençlik gurupları da  ezilmiştir....

 ABD’nin ülkemiz üzerindeki niyetleri ve faaliyetleri NATO üyeliği kapsamında değerlendirilmiş olması cılız düşüncelerin sonucu hiçbir zaman tam olarak idrak edilememiştir. Ta ki, 15 Temmuz darbe teşebbüsüne kadar... 

Şehit Mustafa Fehmi Kubilay ve Menemen Olayı Şehit Mustafa Fehmi Kubilay ve Menemen Olayı

Hoca Yesevi ve Maturilerden bu güne kadar gelen arı, duru, saf ve İslam’ın milli Türk anlayış yorumu kasten, İhvancı ve Siyasal İslamcı yorumlarla, toplumda kutuplaşmalar artmış, tarikat ve cemaatlerin yorumuyla yüce İslam dini, kaynaklarından uzaklaştırılmaya çalışılmıştır...

İNDİRİLEN DİN, yerini her tarikat ve her cemaate göre değişebilen UYDURULMUŞ DİN görüntüsüne bırakmıştır. Türkiye’de dini yapıların planlı olarak güçlendirilmesi ile toplumsal kutuplaşma artmış, demokrasinin gerilemesine yol açılmıştır...

YEŞİL KUŞAK PROJESİ İLE İSLAM ÜLKELER İSTİKRARSIZLAŞTIRILDI

Doç. Dr. Ahmet Kepekçi bu süreci şöyle açıklamaktadır:

‘’.... Türkiye’de Yeşil Kuşak Projesi kapsamındaydı. ABD’nin Yeşil Kuşak Projesi’nin etki alanlarından biri olarak ülkemizdeki sol ayaklanmalara karşı ve Türkiye’de Sosyalist bir rejimin kurulmasını engellemek için, İslam alabildiğine kullanıldı.

Orta Doğu’daki İslam ülkeleri, Sovyetler Birliğinin var olduğu dönemde, ABD’nin etkisi altına girmişlerdir. Sadece bizim ülkemiz değil, Ortadoğu’daki tüm İslam ülkeleri üçüncü dünya ülkeleri olarak değerlendirildi ve istikrarsızlaştırıldı.

ABD Müslüman ülkeleri komünizme karşı bir kalkan olarak, petrol zengini olan Basra Körfezi civarındaki Rusya’nın etkinlik sağlamasını engelledi.

1999’dan itibaren Gorbaçov yönetimiyle birlikte Sovyetlerin dağılmasından sonra dünya tek kutuplu hale geldi. Sovyet tehdidine karşı örgütlenmiş NATO artık yeni düşmanını belirlemişti. Artık namlunun ucu dolaylı olarak ezilen İslam ülkelerine dönmüş, yeşil kuşak projesinin hükmü de kalmamıştır.

Müslümanlar kullanılmış, tahrip edilmiş, sıra İslam’ın tahrip edilmesine gelmişti... Bu da bizzat Müslümanlar eliyle yapılacaktı. (Yeşil Kuşak Projesinden, Ilımlı İslam Projesine Orta Doğu’daki İşgal Süreci. Doç. Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi)’’

ILIMLI İSLAM PROJESİNİN HEDEFİ İSLAMIN İÇİNİ BOŞALTMAK VE TAHRİP ETMEKTİR

Ilımlı İslam yani başka bir tarifle uyumlu İslam, batının kendi çıkarlarına göre uydurdukları yeni bir İslam anlayışıdır. Emperyalist güçler, içerdeki maşaları vasıtasıyla, Allah’ın gönderdiği ve tekemmül etmiş son din olan İslam’ı değiştirmek, içini boşaltarak tanınmaz hale getirme projesidir.

Dinler arası diyalog ve İbrahimi dinler safsatası ile üç dini birleştirme çalışmaları başlatılmıştır. Allah’ın gönderdiği ve tamamladığı son dinin nasıl bir eksiği kalmışta, diğer dinlerle ortak  asgari müştereklerde  buluşulacakmış?..

İhanetin ve misyonerlik çalışmasının adı tam da budur. Sanki Allah, dinimizde bir eksiklik bırakmışta, diğer dinlerle ortak mevzularda  görüş alış  verişi ve  diyalog  çalışmaları  yapılacak ve bunlar düzeltecekmiş!.. Maksat tabi ki başka...

Ülkemizde “ILIMLI İSLAM PROJESİ” nin kısa bir zaman sonra tam bir Vatikan ve Amerikan Projesi olduğu ortaya çıkmıştır.

Medeniyetler İttifakı- Dinler Arası Diyalog adıyla insanlarımıza pazarlanmış, çok kişinin imanının sarsılmasına yol açılmıştır. Ilımlı İslam güçlendikçe, Müslümanların İslami mukavemeti ve İslami anlayış zayıflamıştır.

Yahudi ve Hristiyan misyonerlerin ittifak halinde savaşla yapamayıp, silahsız bir şekilde ülke topraklarını ele geçirmek, çocuklarımızı ve gençlerimizi aldatarak Hristiyan yapmak için içimizdeki beşinci kol ajanları din adına büyük bir tahribat yapmışlardır.

ABD’nin maşa olarak kullandığı Fetö örgütü, ülkemizde Dinler Arası Diyalogun baş mimarı olarak, Türk gençliğini zehirlemiştir.

“ILIMLI İSLAM’’ PROJESİNİN AMACINA BAKALIM

Hristiyan aleminin dini lideri Papa II. JOHN PAUL, 24 Aralık 1999’da yani 2000 yılına milenyum’a girerken hedeflerini ve stratejilerini şu şekilde açıklamıştır:

“Birinci bin yılda Avrupa Hristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asya’yı  Hristiyanlaştıralım...’’

 Aynı Papa 1991 yılında, “Kurtarıcı Misyon”, “Eccilesiam Suam’’ isimli yayınladığı genelgede  şunları demektedir:

“Dinler arası Diyalog, kilisenin bütün insanları kiliseye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır. Bu misyon aslında Mesih’i ve İncil’i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir. Tanrı, Mesih vasıtasıyla bütün insanları kendisine çağırmakta, vahyinin ve sevginin mükemmelliğini onlarla paylaşmak istemektedir’’

1973 yılında sekreterlik görevine getirilen PİETRO ROSSANO, “ Hristiyan olmayanlar Sekretaryasında’’  yaptığı konuşmada ki şu sözlerinin yine ibretle üzerinde durulmalıdır.

“Diyalogdan söz ettiğimizde, açıktır ki bu faaliyeti kilise şartları çerçevesinde, misyoner ve İncil’i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilisenin bütün faaliyetleri, üzerinde taşıdığı şeyleri yani Mesih’in sevgisini ve Mesih’in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple Dinler Arası Diyalog, Kilisenin, İncil’i yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer alır...’’

Yine Vatikan Kilisesinin yayınlarında şu demeçler  göze çarpmaktadır. Towardsa postoral approch to cultere Vatikan yayını.

“Bütün insanlar Hz İsa’ya döndürülmeli, bütün insanlar vaftiz olarak kilisede birleşmeli ve onun vücudu olan kiliseye girmelidir. Yollar, usuller, metodlar değişir ama hedef hiç değişmez...’’

.......

Her şey bu kadar açık olarak belli iken ısrarla, Dinler Arası Diyalog aldatmacası ve Ilımlı İslam adı altında, binlerce gencimizi, batının gönüllü görevlileri haline getirerek zehirleyen Fetö, Vatikan’da Papanın ayağına kadar giderek sunduğu mektupta aynen şunları ifade etmiştir:

“Papa VI Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası diyalog için, Papalık Konseyi/ Pcıd misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazi yardımlarımızı sunmak için size geldik...’’ 9. Şubat 1998

İşte Ilımlı İslam Projesi denilen bu ihanet projesi, hoş görü ve dinler arası diyalog maskesi kullanılarak ve düzenlenen toplantılar ve seminerlerle insanlarımız sinsice ve kalleşçe Protestan Hristiyan yapmak olduğu anlaşıldı.

Batının ve ABD’nin kullanmasıyla, 15 Temmuz 2016 darbe yapmaya teşebbüs edecek kadar gözleri dönmüş ve tarihte ki “Hassan Sabbah’’ müritlerine dönüştürülmüş oldukları acı bir şekilde görüldü...

Cuma hutbelerinde bir zaman, “İnned dine indallahil İslam” - (Ali İmran 19) “Şüphesiz Allah indinde tek din İslamdır.’’ ayetiyle başlayan, ayeti bile güya Hristiyanları kızdırmamak ve diyalog sürecine zarar vermemek için okunmadığı zamanlar oldu. Diyanet daha sonra bu ayeti kerimeyi hutbelerde sonuna kadar okuttu.

Diyalog adı altında, Kelime-i Şahadet kelimesinden, Peygamberimizin adı bile söylenmese de olur diyecek kadar sapıtmışlardı.

Hicri takvime göre kutlanan dini günler bile amacından saptırıldı. Sırf 23 Nisan Kutlamasını engellemek için, Nisan ayında, ‘’Kutlu Doğum Haftası’’ diye bir icat getirdiler.

İlk okulu bile zorla dışarıdan bitiren bir pire kadar cürümü olan, Atatürk gibi dünya  devine  karşı kendisini alternatif  gösterecek kadar akli melekelerini  kaybetmiş!..

Neymiş o?

Kutlu Doğum haftasıymış! Peygamberimizin (SAV) doğumunun kutlanmasıyla alakası bile yok. Bütün gün ve geceler Hicri takvime göre, ama Peygamberimizin doğum günü kutlaması ise miladi takvime göre icat edildi...

Cemaatin başındaki bu sahtekar kendi doğum tarihini bile değiştirerek 10. Kasım yaptığı görüldü. Niyeti ne? Atatürk’ün vefat ettiği gün, kendisi doğmuş. Alçaklığı, hileyi ve takiyyeyi görüyorsunuz!...

Ülkemizde insanlar bu hain şebekesi tarafından adım, adım Ilımlı İslam anlayışına sürüklendi.

Bu proje çok daha önceleri İspanya Endülüs devleti üzerinde de başarı ile uygulanarak, emperyalist güçler adına sonuçları alınmış bir projenin devamıdır.  Kişilerin dini inançları da bizi ilgilendirmez.

Fakat; Hristiyanlık aleminde sürekli İslam karşıtlığı yapılacak ama İslam ülkelerinde ise, Allah’ın tekemmül ederek gönderdiği son din İslam adına ve sahih Hadislerin zıddına onlar da “Din kardeşi...’’  gibi gösterilerek, Müslümanların dirençleri kırılacaktır... Oynanmak istenen oyunun adı budur.

Afrikalı bir yazarın anlatımı ile; “Batılılar Afrika’ya geldikleri zaman elimize İncil’i verdiler. Bize gözlerinizi kapatın, dua edin dediler. Gözlerimizi  açtığımızda gördük ki,  topraklarımız ve madenlerimizin gittiğini, elimizde ise İncil’in kaldığını  gördük’’ .......

 .......

GELELİM BÜYÜK ORTA DOĞU PROJESİNE

Suriye’de Beşar Esad’ın devrilerek, Rusya’ya kaçması, yönetimin 40 yamalı bohçadan oluşan muhaliflerin eline geçmesi, Suriye’nin, BOP’nin son halkası olduğunu göstermez. Son halkanın İran ve Türkiye olacağı kuvvetle muhtemeldir.

Fakat, Türkiye aşiret ve çadır devletlerinden oluşan Arap ülkelerine benzemez. Türk milleti, içerde milli birlik ve bütünlüğünü koruyabilirse tüm planları bozacak güçtedir. Bu planları yapanlar açıp Türk tarihini biraz okumaları lazım.

Konumuza dönersek:

16. Kasım 2005’de Sayın Erdoğan yaptığı basın açıklamasında, “BOP’ta eş başkanlık görevi yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz...’’

ABD Dışişleri Bakanı, CONDOLEEZZA RİCE ise yaptığı açıklamalarda, “BOP ile Fas’tan Basra Körfezine kadar 22 İslam ülkesinin rejimleri ve sınırları değişecek...’’

16. Şubat 2004- Kanal D- Teke Tek Programında Sayın Erdoğan’ın BOP hakkında söyledikleri.

“Ben özellikle Diyarbakır’a çok farklı bakıyorum. Hani Amerika’nın da düşündüğü Büyük Orta Doğu Projesi var ya! Genişletilmiş Ortadoğu; Bu proje içerisinde Diyarbakır  bir yıldız  olabilir. Bir merkez olabilir...’’

13 Ocak 2009 TBMM AKP Gurup Toplantısında Erdoğan’ın söyledikleri: ‘’...Değerli arkadaşlar BOP’nin amaçları bellidir. Ve o amaçların içerisinde Türkiye’nin üstlendiği görev de bellidir. BOP, Ortadoğu barışına yönelik kurulmuştur. Burada Türkiye’ye de bir görev verildi ve biz bu görevi üstlendik...’’

 O tarihlerde Milli Görüş Lideri rahmetli Prof. Dr. Sayın Erbakan ise, BOP görevini üstlenen eski öğrencilerini uyandırmak için söylediklerine bakalım:

 ‘’...AKP’nin kendisine sorarsan, ben memlekete, millete hizmet ediyorum der. Ama Siyonizm öyle ustadır ki; kim ben mi? Ben hiç Siyonizm’e hizmet eder miyim? Şarkısını söylettirerek, kendi ordusunda işbirlikçilere askeri talim yaptırır.  Hizmet ediyorum zannedersin, halbuki hizmet eden ordunun içindesin, haberin yok.  Siyonizm seni kullanıyor...’’

Projenin kapsamı içine alınan, Türkiye- Suriye- İran- Libya- Irak- Mısır- Lübnan- Filistin- Suudi Arabistan- Bahreyn Umman- Birleşik Arap Emirlikleri- Katar-Pakistan- Afganistan- Yemen- Fas- Tunus- Cezayir.... gibi 23 İslam ülkesinin tamamı, ABD’nin stratejik enerji kaynaklarının ve ulaştırma yollarının denetimi altında tutulmasına yönelik ve kendi ulusal çıkarlarıyla örtüşen ülkelerdir...

İşte bu şekilde, ABD kendi emperyalist yayılmacı politikasını hayata geçirme için, AKP’nin iktidar olmasını sağlamıştır.  Hatta basında birçok defa yazılmasına rağmen, bilhassa o zaman ki Yeniçağ Gazetesin de Aslan Bulut yazılarında, AKP’ni kuruluş tüzüğünün bile bir MOMERANDUMLA, ABD’den gönderildiğini yazmasına rağmen, hiç yalanlama ve tekzip gelmemiştir...

BOP konusuna ilk adım 2004 yılının Haziran ayında ABD’nin Georgia eyaletinde düzenlenen G-8  zirvesinde ele alınmıştır. Hedefleri kısaca şu şekilde açıklanmıştır.

 *BOP kapsamında ki ülkelerde barışı ve istikrarı sağlamak,

  * Teröre destek veren ülkelerle savaşmak,

  * İsrail ile Filistin arasındaki anlaşmazlıkları sona erdirmek,

  * Orta Doğu ülkelerine demokratikleşmeyi ve huzuru sağlamak, ekonomik gelişmelerine katkılarda bulunmak...

......

Daha sonra ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice,  dünya kamuoyuna BOP’ni hedeflerini, Fas’tan, Çin’e kadar 23 İslam ülkesinin yönetim biçimlerini, siyasi ve ekonomik coğrafyalarının değiştirilmesi olduğunu açık, açık ilan etmiştir.

Daha  adamlar ne diyecek?!..

Açıklanan bu hedefler görünen zahiri hedeflerdir.  Buzdağının altındaki asıl hedef gizlidir. Asıl bilinçaltında ki hedef, Büyük İsrail Devletidir.

Yani Yahudilerin kendilerine vadedilmiş olduklarına inandıkları YENİ ARZ’I MEVUD TEORİSİNİN hayata geçirilerek, Nil’den, Fırat’a Büyük İsrail Devletini kurmaktır.  Bu hedefin içinde ülkemizde tüm Güneydoğu Anadolu bölgesi, kurulması planlanan bu toprakların içinde yer almaktadır...

Nitekim, 7 Ekim 2023’te Hamas’ı İsrail’e saldırtan akıl bu düğmeye basmıştır. Gazze diye bir yer kalmamış, taş üstünde taş bırakılmamıştır. İsrail canileri BM’in bile hiçbir kararını takmamıştır.

Bugün geldiğimiz noktada, ABD ve İsrail destekli güneyimizde PKK/PYD terör devleti kurulmuştur...

Dememiz o ki; Büyük Orta Doğu Projesi ( BOP) tıkır, tıkır  işliyor!..

 ......

 ......

Bu gidişatın ve hikayenin sonucunu merak edenler ve bilmeyenler için, Aziz Nesin’in,

‘’Du Bakali Ne Olicak’’ hikayesini okumalarını önemle tavsiye ediyorum.

Editör: Kerim Öztürk