Mustafa Kemal’in askeriydi. Filistin Arap direnişinin komutanı oldu. Lübnan’dan Harbiye’ye alınmış Türkî-Araplardandı (Türk soylu yahut Türk kültürüyle hemhal Arap). Filistin Cephesi'nde emrinde savaştığı Mustafa Kemal Paşa’nın kendisine söylediklerini, düşmanlarından kaçması gerektiğinde komutanının yönettiği Türkiye’ye gelişini anılarında yazdı. Arap milliyetçiliğinin liderlerindendi. Atatürk hayattayken Türk basını defalarca kendisinden bahsetti. Son nefesini Türkçe konuşarak verdi. Kim miydi?
*
Anılarında Humus’ta geçen şu diyaloğu aktarıyor:
“…Birlikler orada toplanmıştı. Mustafa Kemal Paşa karargâhta bulunuyordu ve şehrin etrafına çizdiği sınırın dışına çıkılmasını yasaklayan emirler veriyordu. Amacı ordu birliklerini yeniden düzenlemekti. Yüzünde ve hareketlerinde gerginlik ve huzursuzluk açıkça görülüyordu. Bir konuşma sırasında bana şöyle dedi: 'İş bitti, kaderimiz düşmanlarımızın eline geçti. Her birimizin görevi, kurtarılabilecek ne varsa kurtarmak için elinden geleni yapmaktır. Araplara, kendi gölgesinde özgürce yaşayabilecekleri yeni bir dönem diliyorum. Bir gün Anadolu'da benim gibi savaşan birini duyarsan ve senin ülkende yapman gereken bir görev yoksa, ona katıl.'
Mustafa Kemal, Humus'taki güçleri toplamak ve yeniden düzenlemek için planladığı şeyi, İngiliz süvarilerinin ilerlemesi ve uçaklarının üzerlerinde uçması nedeniyle gerçekleştiremedi. Birlikler kuzeye çekilmek zorunda kaldı ve herkes kendi memleketine doğru yöneldi…”
*
I. Dünya Savaşı’na Irak ve Filistin cephelerinde katılan bu yetenekli Osmanlı zabitinin bir gözü Anadolu’daydı. 1920’de Türk-Arap federasyonu fikri konuşulduğunda Mustafa Kemal Paşa ile buluşan müzakere heyeti Sa’id Haydar gibi arkadaşlarından oluşur. Aktarılanlara göre bu görüşmede, Batılı güçlere karşı Ma'an'dan (bugünkü Ürdün'de) Karadeniz'e kadar uzanan ortak bir cephe oluşturma meselesi konuşulmuştur:
-Türk ve Arap orduları birleşik bir komuta altında toplanacaktı.
-Başarılı bir sonuç alınması durumunda, Araplar ve Türkler, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun savaş öncesi yapısına benzer şekilde federasyon halinde bağımsız devletlere sahip olacaklardı.
Plan hayata geçemez. Ancak onu ve bu müzakerelere katılan harbiyeli arkadaşlarını 1925’te Suriye’de Fransa’ya karşı isyanı örgütlerken görürüz. İsyan sona erdiğinde ise Türkiye’dedir. Anılarında Atatürk’ün 1 Temmuz 1927’de İstanbul’a ilk gelişi esnasındaki törenleri anlatır.
Onu 1936-39’daki Filistin Arap İsyanı’nın liderleri arasında ardından da 1941’de İngiliz yanlısı Irak hükümetine karşı düzenlenen darbede görürüz. 1948 Arap-İsrail Savaşı’nda ise Arap Birliği kuvvetlerinin komutanıydı.
1976’da hayata gözlerini yumarken yanında olan eşi ailenin diğer üyelerine son anlarını şöyle anlatmış. Ölmeden hemen önce, Türkçe konuşmaya başlamış. Sanki Osmanlı Ordusu'na geri dönmüş ve subay arkadaşlarıyla konuşuyor gibiymiş.
*
“Son nefesinde Türkçe konuşan milliyetçi Arap lider…” Tarihteki dünyamızın hala aralanmayan perdeleri acaba başka neler gizliyor?
Daha çok şaşırmaya hazır mıyız?