Kulağımız ABD Başkanı Joe Biden'daydı. Bu 24 Nisan'da da Ermeni tehciri için "soykırım" diyecek mi? Adam başkan olduğundan beri her 24 Nisan'da "soykırım" diyor.
Türkler olarak gerçekleri bütün çıplaklığıyla ortaya koyduk. Onun için, Joe Efendi şunu dedi, Fransa'da Ermenilerin ağırlığa dayanamayıp Macron şunu diyecek, şu ülkenin başkanı bunu diyecek diye kulak kabartmaya lüzum yok. Biz gereğini yaptık, söyleyeceğimiz söyledik.
Özellikle Ermenistan yönetimi, bu "soykırım" gevelemelerini bıraksın, yüzünü Türkiye'ye döndürsün. Türkiye ile Ermenistan sınırın açılması için yol arasın. O yol herkesin tatmin olacağı barıştır. Biran önce Azerbaycan'la ve başka hiçbir ülkenin araya girmeyeceği bir antlaşmaya varmalıdır. Ne Putin'in kapısı çalınsın, ne Biden'in.
Bence geçilebilir, gevşek sınır antlaşmasına varılmalıdır. Halkların düşmanlığı gelecek nesilleri bağlıyor. Düşmanlık üzerine düşmanlık yükleniyor. Sovyetler'in dağılmasını, komünist yönetimin çökmesini fırsat bilen yeni Ermeni Taşnakçılar, Azerbaycan'ın sınırlarını geçtiler onca yeri işgal ettiler. Çocuktur, kadındır demediler, katliama giriştiler. Aradan 30 sene de geçse, Türkler kaybettikleri yerleri geri aldılar. Ne oldu? Erivan'dakiler şimdi kös kös oturuyorlar.
Şevket Süreyya Aşydemir'in "Suyu Arayan Adam" hatıralarından Taşnakçı zihniyetin akıl almaz vahşetine bizzat şahit olduğu örneği vermiştim. Bir örnek daha vereceğim. Yine 1. Dünya Savaşı'na katılmış bir ismin İ. Hakkı Sunata'nın "Acele hareket" ara başlığı altında yer alan şu satırları, Ş. S. Aydemir'in vahşet satırlarıyla örtüşüyor:
"23 Nisan sabahı, acele hareket emri verildi. Derhal toparlandık, ama, güneye değil, kuzeye doğru gidiyoruz,
Öğle vakti Dilman Şehrinin yanında mola verdik. Bazı arkadaşlar, şehre girmişler. Geri geldiler. 'Berbat içerisi' dediler. 'Leş kokuyor, insan leşi. Ermeniler, Van'dan kaçınca buraya gelmişler. Kim geçerse ellerine, kadın, erkek, kız ve çocuk dememişler, öldürmüşler'.
Ben de merak ettim. Şehre girdim. O kadar feci ki, ark kenarlarında insanları boğazlamışlar. Şehir, müthiş bir koku içinde. Gezemedim, döndüm." (İ. Hakkı Sunata, gelibolu'dan kafkaslara-1. Dünya Savaşı Anılarım, s. 483)
Taşnakçı vahşeti için delil aramaya hiç gerek yok. Hikâyesi o kadar çok ki...
Dönemi tekrar tekrar hatırlatmak insanı üzüyor. Masum Ermeniler için de bu geçerli. Tehcir'de çektikleri zahmetler, saldırılar, yoksulluklar, açlıklar, ve en önemlisi Taşnakçı zihniyet yüzünden vatanlarından, evet vatanlarından, ana babalarının, atalarının yurdundan, kendi topraklarından çıkarılmaları, bilmedikleri, ne olacağını kestiremedikleri diyarlara gönderilmeleri kabul edilebilir mi? (Bu kızgınlıklar yüzünden, Kudüs'te, tehcire uğrayanların çocuklarıyla çok istememe rağmen görüşemedim. Görüşmeyin, tatsızlık olur, dendi.)
İttihatçılar bu kadar mücadeleyle iktidarı ele alıyorlar, sonra karşılarına bin tülü düşman çıkıyor. Kışkırtan kışkırtana... Türkler içeriden vurulmak isteniyor. Zulüm... Katliam!... Hepsi bir tarafa Van vahşeti hiç akıldan çıkabilir mi?!
Masum Ermenilerin sürülmelerinden önce, böyle bir tedbire neden gerek duyulduğunun üzerinde bir düşünelim.
İçimizde Ermenilerden daha Ermenici, Taşnakçılardan daha Taşnakçı grup var. (Beni geçmişte savcılığa vermeleri yetmemiş, mahkeme de vermişlerdi.) Allah onları ıslah etsin, diyeceğim ama asla ıslah olmazlar, "Türk" deyince beyinleri karıncalanır, hırsları tavan yapar. Asılları "Türk"tür; "Türk" olmasalar bile bu toprağın nimetini yemişlerdir; ama birilerinin beyin yıkamalarına maruz kaymışlar, beyin yıkayıcılarının "aferinler"iyle kendisine hayat bulduklarını sanmışlardır. Bu "akılsızlar" fırsatı hiç kaçırmazlar. Her fırsatta höykürürler.
Bu tiplerin söz sahibi olmasına asla fırsat verilmemelidir. Kim ki "Ermeni soykırım"ı diyor, geriye itilmelidir. Ne yazık ki, bizde, "biz"e karşı olanlara itibar ediliyor. Dün de yazdım. Bunun sihrini çözmeliyiz.
"Soykırım"la suçlanan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey de Nisanın 10. gününde İstanbul Beyazıt meydanında idam edilmişti. O meseleye geleceğiz.
Kaynak: Arslan Tekin / Yeniçağ