1 Mart 1992’den 14 Aralık 1995’e kadar üç yıldan fazla süren Bosna savaşı sonunda tahminen 312.000 kişi hayatını kaybetmiş, 2 milyon kadar insan yaşadığı yerden göç etmek zorunda kalmış, 18 bin kişi kaybolmuş, 300’den fazla toplu mezar bulunmuştu. Malesef Bosnalı kardeşlerimiz, yüzyılarca beraber yaşadıkarı komşuları olan SIRPLARIN yaptığı SOYKIRIMIN kurbanı olmuşlardır.
1821 Mora İsyanından beri homojen bir toplum yaratmak için Balkan Devletleri tarafından bir yöntem olarak kullanılan “ETNİK TEMİZLİK”, 20.nci yüzyılın sonunda yine karşımıza çıkmıştı.
ALMANYA’da Nazilerin 1930’lu, 1940’lı yıllarda insanları fırınlarda yakıp, gaz odalarında zehirleyerek yaptığı SOYKIRIMDAN ders alınarak, insanlığın bir daha böylesi vahşete fırsat vermeyeceğini düşünürken, Batı’nın genlerindeki vahşet tüm heybetiyle karşımıza çıkmakta gecikmedi. Srebrenitsa’da yaşananlar 1844’te İlija Graşanin ile başlıyan, İkinci Dünya Savaşında Draja Mihailoviç’le süren ve kimi zaman “TÜRKLEŞENLERDEN ARINDIRMA POLİTİKASI” kimi zaman da “Nerede bir Sırp varsa orası Sırplarındır” solaganıyla devam ettirilen “ETNİK ARINDIRMA süreçleri”nin[1] bir sonucuydu.
Sırp Saldırılarının ilk evrelerinde Nisan 1992’de Srebrenitsa’nın hemen dışında bulunan Bratunac köyünde yaklaşık 350 Boşnak, Sırp paramiliterleri ve özel polis güçleri tarafından işkenceye tabi tutulmuş ve öldürülmüştü.
İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa’da en büyük SOYKIRIM 11 Temmuz 1995’te Srebrenitsa’da kendilerini korumakla görevli Hollandalı askerlerin gözleri önünde yaşandı. Savaşın toplamında öldürülen 312 bin Bosnalı’nın yanında, 8.372 Bosna’lı sivil Müslüman, büyük bir kin ve nefretle katledilerek korkunç bir soykırımın kurbanı oldular.
Miloseviç’in eski korumalarından Nasır Oriç’in kurduğu Müslüman direniş örgütü ilk yıllarda Srebrenica’yı savundu. Yugoslavya SFC ordusunun tüm imkânlarını kullanan Sırplara karşı Müslümanlar, bölgeye uygulanan ve en çok kendilerinin zarar gördüğü ambargodan ötürü hafif silahlarla ve az sayıda mermi ile karşı koymaya çalışıyordu
Sırp saldırıları tüm acımasızlığıyla sürerken 1993’te Birleşmiş Milletler tarafından “güvenli bölge” ilan edilen Zepa ve Goradze gibi altı Boşnak kentinden biri olan SREBRENİTSA, Sırp katillerden kaçan sivil ve silahsız Müslüman Bosnalıların sığındığı yer olmuştu. Birleşmiş Milletler tarafından görevlendirilen Fransız General Jacques Morillon “BM sizi koruyacak, asla terketmiyecektir” güvencesi veriyordu. Bölge Hollandalı askerlerin korumasına verilmiş ve sorumlulukları altındaki Bosnalı Müslümanların ellerinde kalan son güvenceleri olan silahlarını toplamışlardı. Boşnaklar tamamen savunmasız ve çaresiz kalmışlardı.
Olaydan yaklaşık bir ay önce ABD istihbaratının “katliam planından” haberi olmasına rağmen önemsenmemişti. Üç yıldır süren savaşın sonuna doğru gelindiğini ve Bosnalı Müslüman Savaşçıların bir çok cephede zafer kazanmaya başladığını ve Dayton Barış müzakereleriyle savaşın sona ereceğini gören Sırplar, stratejik açıdan önemli gördükleri Gorazde ve Srebrenitsa’yı ele geçirmek için tüm güçleri ile yüklenerek Srebrenitsa’yı kuşattılar.
Siyasi Lider Radovan Karadziç’in Mart 1995’te “Zepa ve Srebrenitsa’nın dış dünyadan tamamen koparılması” emriyle bölgeye yardım konvoylarının ulaşılması engellendi. Yine Karadziç’in “hepsinin öldürülmesi gerekiyor” talimatı üzerine Sırplar kasabayı ele geçirmek amacıyla 09 Temmuz’da operasyona başladılar ve BM. Barış gücündeki Hollandalı askerlerin gözetleme mevzilerine saldırarak 30 kadar Hollanda askerini rehin aldılar. Ertesi gün Sırp Ordusu Srebrenitsayı top ateşine tuttu. Holanda askerleri, Sırplara geri çekilmezlerse Nato’nun hava saldırısı düzenliyeceğini bildirdi. Sırpların geri adım atmaması üzerine Nato savaş uçakları Sırp mevzilerine bir iki bomba attılar. Fakat Sırp Genelkurmay Başkanı Ratko Mladiç rehin Hollanda askerlerinin öldürüleceği tehdidiyle onları engelledi. 11 Temmuz 1995’te Sırplar Srebrenitsa’ya girdiler. O gün 15 bin kadar sivil Boşnak dağlara kaçtı. Bunların bir çoğu topçu ateşi ve keskin nişancılar tarafından öldürüldü. Ayrıca kaçarken Arkan’ın Sırp Paramiliterleri tarafından yakalananlar da acımasızca öldürüldüler. Bunlardan çok azı dağları aşıp Tuzla’ya ulaşabildiler.
Şehri terkedemeyip Potoçori’deki Hollanda üssüne sığınan 20.000 civarındaki Bosnalı Müslüman da Sırpların eline düştü. 16 ile 70 yaş arasındaki bütün erkekleri “savaş suçlusu sanıkları sorguya çekmek” bahanesiyle güya kendilerini koruyacak olan Hollandalı askerlerin gözleri önünde ayırmaya başladılar. 60 kadar otobüs ve kamyona doldurulan erkeklere esir değişimi için Tuzla’ya götürülecekleri söylenmişti. İki gün süren bu katliamın ardından kendilerine hiç bir şey yapılamıyacağı garantisi verilen bu insanlardan hiç biri kurtulamadı.
Sırp general Ratko Miladiç, 11 Temmuz 1995 tarihinde Sırp televizyonuna çıkarak “Türklerden intikam almanın vaktinin geldiğini ve Srebrenitsa kentini Sırplara hediye ettiğini ” açıkladı.
Srebrenica çevresindeki ilk toplu mezarları ortaya çıkararak Pulitzer Ödülü kazanan Amerikalı gazeteci David Rohde bu tavrı eleştirerek şöyle dedi: “Uluslararası camia taraflı bir şekilde binlerce insanı silahsızlandırmış ve sonra da onları en azgın düşmanlarına teslim etmiştir
Bu SOYKIRIM uluslararası camianın en üyük ayıplarından biridir. 1995’te Boşnaklara yönelik katliamın soykırım tanımının şartlarını taşımasına rağmen Uluslararası Lahey Adalet Divanı Sırbistan’ı Srebrenitsa katliamından direk sorumlu tutmadı. Malesef doğrudan sorumlu olmak veya soykırıma iştirak etmek suçlarından akladı. Sadece bu soykırımın yapılmasını önleyememekten sorumlu olduğuna karar verdi!!!
Hollanda hükümeti de yıllar sonra korumalarına teslim edilmiş silahsız-sivil ve masum insanları alçakça Sırplara teslim ederek katledilmesine seyirci kalan askerlerini madalya ile ödüllendirdi!!!
Sırp Ordusunun silahsız-savunmasız sivil Bosnalı Müslümanlara karşı 1992-1995 yılları arasında sürdürdüğü bu adaletsiz ve kirli savaşta yaşanan SOYKIRIM unutulmamalıdır. Sorumlu olduğu bölgedeki sivilleri korumakla yükümlü Hollanda Askerlerinin de kendi elleriyle Sırp Ordusuna teslim ettiği Sivil ve Silahsız insanların vebali üzerlerinde kalmıştır.
Eğer uluslararası camiada soykırımdan bahsedilecekse, Doğu Türkistan’ı, Arakan’ı, Filistin’i, Cezayir’de Fransızların ve İspanya Portekiz, Hollanda, Belçika ve benzeri Avrupa Devletlerinin Afrika, Asya ve Amerika’da yaptıklarını, Osmanlı’nın terkettiği Balkan topraklarında Rus, Bulgar, Yunan ve Sırpların yaptıkları katliam ve soykırımları konuşalım isterseniz… Tabi utanma duygunuz varsa!!!
Son iki yüzyıldır Balkanlarda, Kafkaslarda, Ortadoğuda ve Orta Asya’da Müslümanlara ve Türklere yapılan soykırımlar hiçbir zaman unutulmamalı ve hesabı mutlaka sorulmalıdır.
Süheyl ÇOBANOĞLU
RUBASAM Başkanı