Basın eşliğinde ordan buradan silahlar çıkarılması, Arınç'a suikast düzenleyeceği iddiası askerin gizli sırlarının bulunduğu kozmik odaya dalmakla sonuçlanıyordu. Sonra öküz öldü, ortaklık bozuldu. Tarafların birbirine atacak kurşunu yok adeta.
Görünür sebep dershane de olsa bir cemaatin devletin iktidarı ile aleni savaşta. O yolları birlikte yürürken mutlu olan Erdoğan şimdi asabileşti. Taraf Gazetesin yayınladığı belgeler için 'vatan hainliği' diyor. Taraf Gazetesi, gazete mi? Bu sorunun cevabını merak ediyorum.
Cemaate yakın tv kanalında Türkiye'de basının 'haber kaynağını açıklamakla mükellef olmadığını, ABD'de ise açıklamanın zorunlu olduğu' anlatılıyordu. Yani diyorlar ki "bazı belgeler açıklanırsa, gazeteci gazetecilik yapmaktadır. Belgelerin kaynağını söylemek zorunda değildir." Olup bitene bakıp, Taraf'ın cemaatle bağı nedir merak ediyorsunuz değil mi?
İktidar basın yasasının süreli yayınlar aleyhine iki ayla geçerli olan dava süresini, 'süresiz' hale getirmişti. Şimdi de 'haberin kaynağını açıklama' mecburiyeti getirirse, 'basın özgürlüğü' denilen kavram tamamen ortadan kalkar.
Basın özgürlüğü adı altında devlet ve millet hayatını tehlikeye atacak mevzuların ulu orta çekincesizce, konuşulmasından, yazılmasından bahsetmiyorum. İnce ayar korunduktan sonra, basının 4. Kuvvet halinde devlet mekanizmasını güçlendirmesinden yanayım.
Neyse efendim konumuz kısa vadede bu değil. AKP iktidarının 2007 yılı ocak ayında verdiği devlet desteği ile yayın hayatına başlayan Taraf gazetesinin Ergenekon ve Balyoz davalarını başlatan, yönlendiren belgeleri nasıl fora ettiğini hatırlarsanız, gelinen safhaya 'keser döner sap döner, gün gelir hesap döner' diyebiliriz.
Burada ayrıntı, milletten meşruiyetini alan kesimin meşru olmayan güçlerle işbirliğine girmesinin tehlikesi. Aynı durum yarın PKK ile de olacak. Bunları söylerken, Türkiye Cumhuriyetini yönlendirmek, dönüştürmek için kullanılan PKK gibi argümanlara elini verip kolunu kaptıranlar da bedelini ödemeli.
Yol arkadaşları devleti arzuları hilafınca düzenler, kendilerince engelleri kaldırırken Arınç başta olmak üzere her biri gayet mutluydu. Şimdi ne oldu da bu iş 'vatan hainliği' noktasına dayandı?
***
Türk Ceza kanununda 'vatan hainliği' gibi bir suç tanımı yok
Ülkenin birliği bozmak gibi genel tanımlamalar var. Terör örgütü ile tek yönlü pazarlık etmek, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde özerk Kürdistan oluşturmaya teşebbüs etmek, başka devletlerin projelerinde eş başkan olmak gibi somut veriler ışığında 'vatan hainliği' kavramı yasalarımıza girmeli. 302. Madde işletilse de olur, bunun içinde MHP iktidar olmalı.
AKP millet iradesinden bahsediyor geçmiş olsun. Aynı yoldan geçen CHP, ABD'de aşkına karşılık bulabildi mi sorusunun cevabı, medyada haklarında tek olumsuz kelamın çıkmayışıdır. Washington'un çizdiği yol haritasında müttefikleri kim derseniz, CHP'nin orada görüştüğü herkes diyebilirsiniz.
AKP'nin kendi eli ile besleyip büyüttüğü Taraf Gazetesini bugün 'hainlikle' suçlamasının anlamı yok. 'Men Dakka dukka' bir bakıma. 'Esad'ı gönderemeyen gider.' 'Kürt açılımı yaptı, BOP eş başkanlığında başarılı' niçin defterden siliniyor, diye düşünmeyin. Kürt açılımını devam ettirmeye talip Gandi Kemal'de var. Erdoğan gibi yıpranmış değil. Biri olmazsa diğeri.
O bakımdan Erdoğan'ın Türk Milleti kavramını ince ince doğrayıp otuzaltıya bölme çabası mı, yoksa Taraf Gazetesi'nde yayınlanan o belge mi daha vahim?
Nalıncı keseri kendilerine dönünce feveranın anlamı yok. Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste. Cezaevinde neden yattığını bilmeyen, hastalığını tedavi ettiremeyen, dahası ölen, intihar edenlerin vebali tutacak bir şekilde.
Yine PKK ile el sıkışıp, bölgede PKK çığırtkanlığına yol açmak, Türk bayrağını gönderden indirmek mi, yoksa önümüzdeki dönem çıkması muhtemel yeni belgeler mi vahim?
Bana sorarsanız hepsi aynı kategoride. Tamamının yüce Adalet önünde hesap vermesi kaçınılmaz.
Not: Devletler kendini koruma mekanizmasını geliştirmezse, batı emperyalizmi açtığı gediği büyütür. Devlet ve millet bekasına tehdit olan konuları, 'barış' diye basın yolu ile millete yedirir. Rahmetli Hablemitoğlu'nun ölüm yıldönümünün yaklaştığı bugünlerde, katillerini bulma sözü veren iktidara 'sözünüzü niye tutmadınız' diye soruyorum. 18 Aralık 2002 yılında kaybettiğimiz Necip Hablemitoğlu şöyle diyordu.
"Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kendini savunma mekanizması artık felç olmuş durumdadır."