Teğmenlerin nizam dışı “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı atmaları, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cümlesiyle biten ayrı bir yemin metni de okumaları birilerini fena mı fena öfkelendirdi.

Bu öfke neye? Nizam dışı harekete mi, yoksa “Mustafa Kemal”in başkomutan görünmesine, “Ne mutlu Türk’üm!” denmesine mi?

Ortalık fena kızışıyor. Yine kumpaslar dönemine giriyoruz.

Geçmişi göz önünüze getirin ve bize neye mal olduğunu bir düşünün.

Hükûmetin tam desteğini alan Fethullahçılar, kendilerinden olmayanları temizlemek için öyle bir ameliye başlatmışlardı ki say say bitmez.

Ne oldu sonra? Devlete iyice yerleştiklerini düşünen Fethullahçılar, önce hükûmeti, özellikle Recep T. Erdoğan’ı yıpratmak, gözden düşürmek için, “açıklarını” bir bir kayda geçirdiler.

Ayrıca MHP’ye tavır alan cemaat, çektikleri videolarla, 10 MHP’liyi de saf dışı bıraktılar.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da takibe alınmıştı. Deniz Baykal “özel” video yüzünden genel başkanlıktan ayrılmak zorunda kaldı.

Onların videoları, telefonları gerçek oluyor da Recep T. Erdoğan’ınki mi kumpas oluyor?! Yüzde 50 kumpas diyelim, diğer yüzde elli insanı divan-ı harbe götürür. Hem da kaç defa!

Doğru Parti Genel Başkan Yardımcısı Zübeyde Yıldırım’dan hayvan hakları çıkışı… Doğru Parti Genel Başkan Yardımcısı Zübeyde Yıldırım’dan hayvan hakları çıkışı…

MHP Genel Başkanı’nın odasındaki “17-25 Aralık saati”ni hatırlayın. O saat boşuna 17-25 Aralık’ta durdurulmadı. Yıl 2013’tü.

17-25 Aralık Fethullahçıların başlattığı, büyük yolsuzluk ifşasıdır. Ucu dönemin Başbakanı Recep T. Erdoğan’a, oğlu Bilal Erdoğan’a, bakanlara bürokratlara dokunuyordu.

MHP Genel Başkanı, R. T. Erdoğan’la yakınlaşınca, “17-25 Aralık saati” kaldırılmıştı. Yakın zamanda yeniden asıldığı, bu defa farklı yorum getirildiği görülüyor. Siyasette git-geller normalleştiği için bir şey diyemeyeceğim. Ama biraz tanıyorsam, yeniden asılmasının asıl maksadı başkadır ve bir “hizalandırma”yla bağlantılıdır. O kadar söyleyeyim.

Bir gazeteci MHP yönetimine “17-25 Aralık saati”nin yeniden asılmasını sormuşmuş. Denmiş ki: “FETÖ’nün Türkiye üzerindeki 15 Temmuz’a giden eylemlerinin başlangıç noktasına atıf.”

O gazeteci ikna olmuş ki, X’ine bunu yazmış. O öyle sansın!

(Ara not: MHP’yi en iyi tanıyacaklardan biri biziz. Türkeş’in kitabını da biz yazdık, Devlet Bahçeli’nin kitabını da... İki kitabın da kaç baskı yaptığını bilmiyorum! Başta Bahçeli ketumdu. 1999’da Ecevit’le hükûmet ortaklığı tartışması başlayınca Bahçeli’nin daha ayrıntılı bilinmesi için arayışa girildi ve bizim kitap imdada yetişti!)

“Hizalandırma”nın bir başka ayrıntısına şimdi geleceğiz.

***

Her şeyin sıkı tutulduğu, üstelik orduya çok insanı yerleştirmiş darbecilerin tamamının ayıklandığı, yeni bir kadronun kurulması için, yeni bir sistemin oturtulduğu bir zamanda, yüzlerce yeni mezun teğmen tören alanında, R. T. Erdoğan’ın ayrılmasından sonra, ortaya çıkıp kılıçlarını sallaya sallaya “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” diye haykırmaları, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” demeleri sizce bir şey ifade etmiyor mu?

Bunların bir kastı olabileceğini düşünüyor musunuz? Kastı olan ortaya çıkmaz; işini sinsi görür. Gizli gizli örgütlenir. Fethullahçılar nasıl örgütlendi? Renklerini belli ettiler mi?

Bu teğmenlerimizin, anayasanın, kanunların dışına çıktıklarını düşünebilir misiniz? Artık okullarını bitirmişler, okul disiplinine tâbi değiller.

Yasak bir şey söylemediler; hükûmete tavır almadılar. Hükûmete yakın olanların hiç hazzetmediği “Atatürk”ü bile anmadan doğrudan “Mustafa Kemal Paşa” dediler; Millî Mücadele’yi hatırlattılar.

İktidardakilerin ve destekçilerinin içinde Vahdettin bir ukde elbette... Mustafa Kemal’in onun adına Millî Mücadele yürütmesini isterlerdi. Ancak, dönemi yakından takip edenler çok iyi bilirler ki, Vahdettin, İngilizlerin elinde. İngilizlerin çizdiği sınırların dışına çıkabilir miydi?

***

Bizim meselemiz teğmenlere başlatılan soruşturma...

Recep Tayyip Erdoğan, kaç gün sonra özel ihtimam gösterdiği imam hatiplilerin bir toplantısında “Mustafa Kemal Paşa’nın askerleriyiz!” diyen, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” diye haykıran teğmenlerden hesap sorulacak, dedi, çok ağır sözler etti.

R. T. Erdoğan nasıl oldu da bu noktaya geldi? Bakacağız. (Yarın…)

Editör: Kerim Öztürk