Nitekim 24 Kasım gününden bu yana Rusya'nın kendince ekonomi, siyasi ve askeri alanlarda aldığı kararlar sadece Türk-Rus ilişkileri açısından değil, bölgesel ve küresel düzende de çok ciddi sonuçları olabilecek sonuçları doğuracaktır.
Hatasını anlamamakta, Türkiye'nin haklılığını kabul etmemekte direten Ruslar, akıllarınca "üstünlüklerini gösterme" arayışına girmiş olsalar da "taşıyamayacağından fazla risk" alarak bir bakıma kendileri açısından git gide ellerini zora sokuyorlar.
Suriye'de tümüyle varoluş mücadelesi veren Türkmenleri "terörist grup" olarak tanımlayıp, üzerlerine bomba yağdırırken, bunu meşru göstermeye çalışan Rusya, öbür yandan Suriye'nin kuzeyindeki PKK uzantısı PYD'ye "askeri destek" vererek Türkiye'ye bedel ödetebileceğini düşünüyor.
Bununla beraber S400 adı verilen ve menzili 400 km olan uzun menzilli hava savunma sistemlerini Suriye'deki asker üssüne yerleştirerek, bu sistemin menzilinin Türk hava sahasının içine girecek kadar alanı tehdit etmesi sebebiyle yeni bir kışkırtıcılığa soyunuyor.
Gürcistan'a cesaretlenen, Ukrayna meselesinde şirazeden çıkan Rus hükümeti ve Putin, şımarık ve saygısız tavrını Ortadoğu'da da sürdürebileceğini zannetse de yanılıyor.
Özellikle de Türkiye'ye ve Türkmenlere karşı.
Mesele vatan müdafaası olunca Rusya'nın, Suriye'de Türkmenleri karşısına almasının ağır faturalarının olabileceği gerçeğini en barizinden, Plevne'den öğrenmiş olması gerekir...
Türk Milleti sadece Anadolu coğrafyasında değil, vatan bildiği diğer coğrafyaların hepsinde de adaletin, huzurun ve barışın hakim olduğu derin bir hoşgörü anlayışına sahiptir.
* * *
Kimseye düşmanlık beslemeyen bu necip millet, sulhu savaşa her daim tercih etmiş ama iş başa düşünce de gözünü budaktan esirgememiştir.
Binlerce yıllık Türk tarihine bakarak bu millet açısından mevzu vatanına göz dikmeye gelinceyse bendini aşan sellere dönüşür, aşılmaz zannedilen dağları yırtar ve enginlere sığmaz.
O yüzden Suriye'de neyi hedeflerse hedeflesin Rusya, Türkmenlere karşı beslediği hasmane tutumundan vaz geçmeli ve Türkiye'nin kendi meşru haklılığını göz önünde bulundurmalıdır.
Buna karşın Rusya elinde bulunan ekonomik kozlarını devreye sokarak ve Türkiye'ye yönelik bazı kısıtlamalar getirerek Türk Milleti'ne karşı açıkça husumet duyduğunu gösterircesine davranıyor ve uyuyan devi uyandırmaya istekli görünüyor.
Fakat ekonomik kısıtlama anlamında attığı yada atacağı diğer adımların kendisine de büyük zararlar verebileceği gerçeğini ne hikmetse şimdilik hesaba katmış değil.
Türkiye dostluğu aranan, düşmanlığı ise kesinlikle istenmeyecek büyük, tarihi ve köklü bir devlettir.
Ancak her ülke gibi Türkiye'nin de kendi değerlerine ve hakkı olanlara saygı duyulmasını beklemek en tabi arzudur.
Rusya ve Türkiye'nin Karadeniz'e kıyısı bulunan ülkeler olarak ortak çıkarları vardır.
Ve yine her iki ülkenin bölgesel alanı beraber düşünüldüğünde; ikili ilişkilerin sağlıklı zeminde yürütülmesi halinde büyük menfaatlerinin olacağı gerçeği ne yazık ki Karadeniz'in öbür yanını tutan komşumuz tarafından göz ardı ediyor.
İki ülke ortak çalışma seviyesini ne kadar yüksek tutarsa Balkanlar, Doğu Avrupa, Kafkaslar ve Orta Asya o derecede istikrar ve huzura sahip olacak, neticede asıl kazançlı olacak Rusya ve Türkiye çıkacaktır.
* * *
Burada önemli olan bir başka taraf ise AKP hükümetinin tutumudur.
Haklı olunan milli bir meselede "özür dileme" gibi tarihi bir yanlışın içerisinde asla bulunulmamalıdır.
Putin'in "petrol kaçakçılığı" ile ilgili ağır ithamlarına karşı, Erdoğan'ın Paris'te kullandığı tarzda iç politikada alışıla gelindiği üzere ucuz ve basit bir söylem olan "doğruysa ben görevi bırakırım, yanlışsa o bırakacak mı?" türünden ifadelerle cevap vermek yerine; akıllı, hesap edilmiş ve iddia sahibinin yüzünü kızartacak bir duruş ortaya konulmalıdır.
Türk Milleti AKP'den haklarını savunmasını, Türkiye'nin itibarını korumasını beklemektedir.
Ancak Erdoğan ve Davutoğlu'nun birbirlerinden rol kapmak istermişçesine sergiledikleri duruşsa kafa karışıklığı yaratmakta, devlet olarak yürütülmesi gereken politikaya zarar vermektedir.
Yetkili olan yürütmedir ve yürütmenin başı yaşanılan bu krizde sorumluluk üstlenmelidir. Çünkü milletin neye yetki verdiği açıktır.
Uluslararası alanda bu derecede ciddi gelişmeler yaşanırken kimse Türkiye'deki şahsi egoları umursamaz, suni gündemle oluşturulmaya çalışılan "fiili" söylemlere çokta fazla itibar etmez.
Ülke sıkıntı yaşarken kendi saltanat sevdasını körüklemeye çalışanlar bu millete değil, Türkiye'yi akıllarınca gözlerine kestirmiş olanlara hizmet eder.
Türkiye bir kişinin şahsi siyasi hırs ve hesaplarından çok daha önemlidir.
Bu işin şakası, aması, lakini, boş vermişliği asla kabul edilemez.
Son olarak, önüne geleni Putin ile ilişkileri düzeltmek için arabulucu tayin etmek isteyen tavrın bu ülkeye zarar verdiği de görülmelidir.