Türkiye de bütün kurumlar çürümüş çürütülmüş en çok çürüyen kurum da ne yazık ki siyaset kurumu olmuştur. Ülkemizde her şey siyasete endeksli olduğunda siyasete bağlı olan her şey de bu çürümeden nasibini almıştır. Hal böyle iken düşülen yerden ayağa kalkılacaktır. Öncelik sağlıklı bir siyaset anlayış ve zihniyetini ortaya koymakla işe başlanmalıdır.
ESKİ SİYASET VE SİYASET ANLAYIŞI
20 yüz yıl şartlarında ve o günlerin sorunlarına, toplumsal beklentilerine cevap olmak belki de gerçekten sorunları çözerek ülkeye hizmet etmek düşüncesi ile ortaya çıkan siyasi parti ve siyasi hareketler, iddia ettikleri gibi millet her birine iktidar sansı vermiş olmasına rağmen ülke sorunlarına çözüm üretmek yerine yeni sorunlar ekleyerek gitmişlerdir. Kendi gibi düşünmeyeni düşman gibi algılayarak, kendinden olanın suçlarını örtüp, kendinden olmayanın masum tavırlarını bile suç sayan bir anlayışa sürüklenerek, siyaset sahnesini adeta bir savaş alanına çevirmişlerdir. Güçlenmek, yandaşlarını devlet kadrolarına yerleştirmek dışında, şu sorunu şu iktidar çözdü denilebilecek akılda kalıcı bir hizmet yapmamışlardır. Günlük meselelerle uğraşıp, günlük politikalarla iş yürütüp gelecekle ilgili uzun vadeli ülke yararına planlamalar yapmaktan kaçınmışlardır. Önemli bir işlevi olan “Devlet Planlama Teşkilatı” gibi hayati bir kurumu da işlevsiz bırakıp lağvetmişlerdir.
Aslında mevcut siyasetin sıkıntısı, her parti, her hareket, ortaya koydukları ideolojik hedefleri sanki Türk toplumunun, ortak hedefiymiş gibi bir tavır takınarak, düşündükleri “tek tip bir toplum ve devlet” modeli inşa etme peşinde olduklarından, bunu hedeflediklerinden, iktidar ya da iktidar ortağı oldukları dönemlerde bile kafalarında kurguladıkları bu hedefe ulaşabilmek için, devletin ve kurumların olmazsa olmazı olan ehliyet ve liyakat gibi değerleri devlet kurumlarından dışlayarak hem devlet kadrolarını niteliksiz yandaşları ile doldurmuşlar, hem de kendi hedeflerine ulaşmak için devlet imkanlarını yandaşlarına peşkeş çekmişlerdir. Devleti yağmalayarak haksız kazançlarla güç elde etmişlerdir.
20. Yüz yıl ideolojiler çağıydı, o çağın şartlarında ortaya çıkmış olan bu ideolojiler çıkışları sebebiyle “tek tip bir toplum ve devlet” yaramayı amaçlayan yapılardı.
Kendinden olmayanı dışlayan, hatta kendi gibi yaşamayanı, düşünmeyeni düşman gören, çoğulculuğu kabullenemeyen ve demokrasiyi araç olarak gören bir anlayış. O çağın şartları içinde karşılık bulmuş ama 21. Yüz yıl da tüm dayandıkları paradigmaları çürüdüğünden bu ideolojiler iflas etmiştir. Eski ideolojilerle yeni yüzyıl anlayışı uyuşmamaktadır.
Sağ – sol gibi anlayışlar artık bir şey ifade etmemektedir. Türk toplumu bu ayrıştırmayı, insanları birbirine düşman eden bütün ideolojileri aşmış ve artık anlamsız bulmaktadır. Toplum ve insanlar değişmiştir sorunlar ve talepler farklılaşmıştır. Türkiye’yi hala bu eskimiş ideolojilerin siyasi yapılanmaları olan partiler idare ettiğinden ülke kaosa sürüklenmiştir. Türk toplumu bu pis siyasetten usanmıştır bu yüzden siyasetten artık uzak kalmaktadır. Bilgisayar kullanmasını bilmeyenler internet çağını yönetemezler. Bu eski anlayışta olanlar ve kendini yenileyememiş olanlar artık siyasetten çekilmelidirler…
Particilik yapanlar da her partide uyanık, kurnaz, çıkar peşinde olan ahlaken zayıf karakterlerdir. Milletvekilliği donanım bilgi işi değil de parayla alınıp satılan bir konuma getirilmişse, en sert muhalefet yapan bir siyasi, iktidarlar tarafından sunulan imkanlara koşarak gidebiliyorsa, parti başkanları dahi bir günde taraf değiştirip, yol arkadaşlarını satıp, yıllardır savundukları fikirleri çıkar için bir gecede değiştiriyorsa, bu siyaset gerçekten çürümüş bir siyasettir. Sözde fikirleri ayrıymış gibi görünseler de, isimleri farklı iddiaları farklı da olsa, siyasi tavır ve davranış biçimleri, yönetim anlayışları aynı olan mevcut siyasi partiler aslında aynileşmişlerdir. Mevcut parti ve ideolojilerin demokrasi diye bir sorunu yoktur, kendi içlerinde de demokrasi çalışmamakta her partide genel başkandan, en küçük birim olan ilçe başkanlıklarına kadar, despotik bir anlayışla yürütülmekte, “teamül” emir komuta şeklinde yürümektedir. Genel başkanlarının seçtiği listeler üzerinde partililerin hiçbir etkisi olamamakta, adı demokrasi olan bir tiyatro oynanmakta ve genel başkanların seçtiği milletvekillerini millet seçmektedir.
Ahlak ve prensip sahibi şahsiyetli kişiler partilerden dışlanmaktadır. Siyasetçi en güvenilmez adam haline gelmiş, yalan, riya, düzenbazlık, ikiyüzlülük, rüşvetçilik gibi toplumun en aşağılık insanlar için kullandığı sözcükler siyasetçinin nerdeyse kimliği gibi olmuştur.
Mevcut siyasi partiler ve siyasetçiler ne yazık ki, “Yeni Türk Toplumu”nu okuyamamış, toplumsal değişimin farkına bile varamamıştır. Yeni kurulan partiler bile eski siyaset anlayışlarını sürdürmekte, eskimiş siyasetçilerle, eski siyaset anlayışı ile hiçbir şeyin değişmeyeceğini anlamış olan topluma yeni bir şey sunamamaktadırlar. Hangi parti iktidar olursa olsun, kaderinin değişmeyeceğini, aynı yandaş yağması ve yandaş kayırma ile yürütülen eski anlayışların devam edeceğini bilmekte olduğundan siyasetten umudunu kesmiştir.
İYİ Parti tecrübesi ilginç bir örnektir. Millet sağ, sol düşüncesini, şu’cu, bu’culuğu aşmış birlik ruhuyla bu partide buluşmaya başlamıştı. Başlangıçta toplum bu partiye yönelmiş yeni bir siyaset anlayışı getireceğini sanarak heyecanlanmış, toplumun bütün kesitleri güç ve destek vermişti. Ancak, ne yazık ki parti yönetimi toplumu okuyamadıkları için, eski ezberleri ile hareket edip eski siyaset ve siyaset anlayışları yeniden partiye hakim olunca, umut kırmış ve bu yüzden de toplumsal desteğini millet çekivermiştir.
YENİ BİR SİYASET VE YENİ BİR SİYASET ANLAYIŞI
Ülke düştüğü yerden, yani siyasetle kurtulacaktır. Ülkemizde her şey siyasileşmiş, siyaset her yere nüfuz etmiştir. Her şey çürümüş ve çürütülmüştür. Bu yüzden her kurum ve durum yeniden ele alınıp değerlendirilmelidir. Siyaseti düştüğü çukurdan kurtarırsak her şey kurtulacak nefes alacaktır. Bunun içinde önce yeni bir siyaset felsefesi ve yeni bir siyaset anlayışı geliştirmeli ve bu anlayışı siyasete hakim kılmalıyız…
Nasıl bir siyaset anlayışı?
AMAÇ, GÜÇLÜ BİR DEVLET YAPISI İÇİNDE, “DEMOKRATİK, LAİK, ADİL, EŞİTLİKÇİ BİR REFAH TOPLUMU” YARATMAK OLAN DEVLET ANLAYIŞINI HEDEFLEYEN BİR YAPILANMA…
Bu devlet anlayışında “fert, toplum ve devlet” üçlüsü birbiriyle barış ve ahenkle çalışacaktır. Geçmiş dönemlerde ve yaşadığımız dönemlerde hakim olan devlet anlayışları hep sömürü, istismar ve çatışma yarattığından bu insanlık tecrübelerinden yararlanarak farklı ve bizim kadim devlet geleneğinden hareketle yeni bir anlayışla yeni sistem kurmalıyız. Devlet, fert, toplum ilişkisi en önemli belirleyicidir. Bu üçlü arasındaki dengeler iyi kurulursa sağlıklı bir üçlü oluşur. Bu denge herhangi bir unsur lehine değişirse sağlıksız yapılar oluşmaktadır. Kadim devlet anlayışımızda fert önemliyken önemsiz hele getirildiği için bu çarpıklıklar yaşanmaktadır. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diyen bir kadim anlayış yeniden devletin temeline oturtulmalıdır. Bilge Kaan’ın asırlar öncesinden bize seslendiği gibi aç insan kalmamalıdır. Devlet imkanlarından her fert eşit biçimde yararlanmalıdır. Devlet, her ferdin, güvenlik, barınma, iaşe, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik ihtiyacını karşılamak ve yargıda eşitlik ilkelerini koruyarak, toplumsal adaleti sağlamakla görevlidir. Güçlü fertlerden oluşan toplumlar barışık olur, sağlıklı topluma dayanan devlet güçlü olur.
Bu sistem, Sol anlayışlarda ki “Sınıf-devlet”, Faşist ve Nazist anlayışlarda ki “Toplum” ve Liberal Kapitalist anlayıştaki “Sermaye Sınıfı” gibi unsurların çatışmalı tahakkümleri ile yürüyen devlet anlayışları karşısında, zaten sınıfsız bir toplum olan Türk toplumunu bu “FERT-DEVLET-TOPLUM” barışı üstünde yeniden kurgulayıp, ne devleti zaafa sürükleyip toplumların köleleşmesi pahasına bir avuç kapitalistin kazandığı liberal kapitalist bir yapılardan, ne toplumu tanrılaştırıp ferdi şahsiyetleri yok eden, Faşist- Nazist anlayışlardan, ne de sınıf kavgalarına yol açıp hem toplumu, hem insani değerleri yok edip sözde işçi sınıfi adına devleti kutsallaştırıp, bir avuç parti ağasının oligarşik yönetim biçimine yol açan Sol- Marksist anlayışlardan farklı yeni bir sistem kurucusu olarak “devlet ve toplum ve fert” ilişkilerini barış içinde, sermaye – kar ve paylaşım ilişkilerini toplumsal adalet anlayışı ile ortaya koyan bir sistem kurgulamalıyız. Geçmiş yıllarda denenmiş ve insanlığa çok pahalıya mal olmuş sistemler ile çağımıza hala hakim olan ve dünyada küresel bir sömürü ağı kurarak, tüm dünyanın servetini yüzde iki azınlığın kontrol ve keyfiyetine bırakarak milyarlarca insanın açlık ve sefaleti pahasına varlığını sürdürmeye çalışan küresel kapitalizmin karşına yeni bir alternatif sistem olarak uygulayarak, dünyaya da örnek olarak sunulabilecek bir milli sistem ortaya koyabiliriz. Anadolu irfanı yeniden dünyaya ışık saçabilir. Bunalmış ve çıkış arayan insanlığa, böylesi bilgi ve güç temerküzüne ulaştığı halde tatmin olmayıp daha fazla sömürgenlik gösteren, hem insanlığı hem de kendini helake sürükleyip artık insanlığa söyleyecek bir sözü kalmayan Batı’nın Emperyal tahakkümüne karşı bir “İsa Nefesi” gibi sunacağımız bir Yunus sözümüz vardır. Gerçek adaletle, eşitlikçi ve insani anlayışı önce ülkemizde gerçekleştirip, buradan dünyaya yeniden duyurup, dünya barışına katkı sağlayabiliriz
Bu hedefe ulaşmak için top yekun bir zihniyet değişimine ihtiyaç vardır. Bu zihniyet değişimi siyasetten başlayıp dalga dalga topluma yayılacaktır.
Herkes önce kendisini yeniden formatlayıp, eski ezberlerinden kurtularak, düşmanlıklardan arındırıp, ülkesi ve ülkesinin geleceği için düşünmeye başlayıp çıkar ve ikbal peşinde koşmayan adaletli ve liyakatli bir kadronun vücuda getirilmesi için çalışmalıdır. Bencillik ve çıkar hesaplarından kendini sıyırmalıdır, hak ettiğinden fazlasını talep etmeyecek, ehliyetli ve liyakatli olana öncelik verecektir. Bilgi ve birikimini toplum yararı için kullanacaktır. Böyle bir yapılanma ile siyaseti hastalıklı halinden çıkarıp yeni bir siyaset anlayışını hakim kılınmalıdır.
Bu yeni siyaset, eski çok aşındırılmış, kamplaşma yaratan, eski anlayışları çağrıştıran, çürütülmüş siyasi söylemlerden ve jargondan uzak kelimelerle, yeni sözcüklerle, hamaset ve kutsallar karıştırılmadan yapılmalıdır. Herkesin dini, mezhebi, inancı, ideali, etnik kökeni kimseyi ilgilendirmez, herkes kendi inancını ve yaşam biçimini hürriyet içinde yaşamalı, ne kendi inanç ve yaşam biçimini kimseye dayatmaya kalkmamalı, kimsenin inanç ve yaşam biçimine de karışmamalıdır. Bu konular vicdani ve şahsa özel alandır.
• Öncelik siyaset rant, kazanç ve ikbal kapısı olmaktan çıkarılmalıdır. “Siyasi etik” yeniden siyasete yön veren bir değer olmalıdır.
• Siyaset cehaletin uyanıkların, para sahiplerin, kurnaz şahsiyetlerin oyun alanı değildir. Bu şahsiyetleri siyaset dışında tutacak tedbirler alınmalıdır.
• Siyaset bilgisi, birikimi, mesleği olan ehliyetli kişiler arasında bir hizmet yarışı haline getirilmelidir.
• Dergahlar, cemaatler, ibadethaneler denetlenerek siyasi, ticari vaziyetlerinden ve her türlü kirli işlerinden arındırılıp, istihbarat teşkilatlarının kontrolünden önce kurtarılarak, sivil bir yapı haline dönüştürülmelidir. İnanç ve milli değerlerimiz, kutsallarımız siyasete meze olmaktan, istismar edilmekten kurtarılmalıdır.
• Milletvekilliği adaylığı bir takım ölçü ve kıstaslar getirilerek belirlenmeli liyakatsiz, cahillerin ve uyanıkların önü kesilmelidir.
• Milletvekilliği kürsü dokunulmazlığı dışında bütün ayrıcalıklı durumları kaldırılıp, kıyak emeklilik gibi milletin sırtına yüklenmiş olan yükten millet kurtarılmalıdır. Maaşları en yüksek devlet memuru seviyesiyle eşleştirilip, kendi istedikleri zaman mecliste maaşlarının yükseltilmesi engellenmelidir.
• Siyasi partiler kanun değiştirilmeli ve genel başkanlara olağanüstü yetkiler veren bu yapıdan partiler kurtarılmalı ve parti içinde gerçek demokrasi çalıştırılmalıdır.
• Siyasi partilerin, toplumu ayrıştıran ve insanları birbirine düşman eden söylemlerle din, mezhep, etnik kimlikler üzerinden teşkilatlanması engellenmelidir.
• Siyaset artık hep aynı düşüncede olanların siyaset yaptığı alandan çıkarılıp, ortak paydalarda birlikte hareket eden, sorunlara ortak akılla çözüm üreten insanları ortak hedefe yönlendirme işi olarak ele almak gereklidir. Farklı inanç ve düşüncede olanlarında bilgi ve birikiminden ülke yararlanmalıdır. Katılımcı ve ortak akla değer veren bir siyaset anlayışı. Herkesin inancını ve düşüncesini, ideallerini gönlünde yaşattığı, çatışma için kullanmak yerine, ülkesi için bilgi ve birikimini sunduğu bir anlayış.
• Siyasi partiler toplum sorunlarına çözüm üreten, başka perspektiflerden bakan, fikir ve projeler üreten ve sunan farklı düşüncelerde olan insanların organizasyonu olmalıdır.
• Yeni siyasette amaç, yetişmiş insan unsurunun bilgi, birikim, fikir, düşünce ve projelerini toplum yararına kullanabilir hale getirmek, ülke sorunlarına pratik, akılcı, çağdaş, ilmi çözümler üretmek olmalıdır.
• Demokrasi insanlığın geçirdiği birçok evreden sonra geliştirilen en insani bir yönetim biçimidir. Yönetilen insanların kendilerini yönetecek olanları seçmesi insani olan bir durumdur. Ancak aksayan yönleri de elbette vardır, aksayan yönlerine tedbirler getirmek gerekmektedir. En tehlikeli yönü, despotik yapıların demokrasiyi benimsemedikleri halde, demokrasiyi kullanarak iktidar olmalarıdır, iktidarı ele geçirince de devlet erkini kendi düşüncesi doğrultusunda kullanarak, demokratik despotizm denilen çoğunluk baskısı ve diktası ile demokrasinin çoğulculuk ve hürriyetçilik ilkelerini askıya alarak demokratik despotizme yol açmasıdır. Gelişmiş demokrasiler bunu önleyecek tedbirler almaktadır ancak, bizdeki durum bu sonuca yol açmıştır. Her şeye rağmen demokrasi ülkemizin daima temel tercihi olup arızi halleri de demokrasi ile aşacaktır.
• Demokrasi vazgeçilmezimiz olacaktır. Demokrasi insan haklarının da teminatıdır. Fikir ve düşünce hürriyetleri ile yaşam tarzı insanların vazgeçemeyecekleri özgürlük nalanlarıdır. Demokrasinin bir başka vazgeçilmesi de laiklik ilkesidir, uzun yıllar bu ilkeye karşı çıkanlar olsa bile yaşadığımız gerçeklikten ders çıkararak anladı ki, sosyal hayatın ve inanç hürriyetinin, yaşam tarzlarının da teminatı laiklik ilkesidir…
• Cumhuriyetimizin kazanımlarını koruyarak, onu geliştirmeliyiz, ona karşı düşmanlık edenler bile onun nimetlerinden yararlanmakta, önemini geç te olsa kavramışlardır. Kadınlarımızın konumları ve hakları cumhuriyetle teminat altına alınmış, onları ikinci sınıf sayan zihniyete karşı Yeni siyasi anlayış, mevcut çelişkileri aşacak, toplumsal birliği sağlayacak, tolumu ve fertleri ortak paydalarda buluşturup, ortak çıkarları gözetip, ortak bir hedefe yönlendirecek ve daha adil, eşit ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek amacı taşır.
Mustafa Üçgül